Kntin tiyatral nitelikler edinerek kamusal alanı ve gündelik hayat pratiklerini dönüştürmesinin Rönesans ve Barok kentlerinde ivme kazandığına dikkat çekildi.
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesinin Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği ve Fransa merkezli Limoges Üniversitesinin iş birliğiyle düzenlediği "Şehrin Dili" ana temalı 2. Uluslararası Sosyal Bilimler Kongresi (CONGIST'19), ikinci gün oturumlarıyla devam ederken, Edebiyat Fakültesindeki Mustafa Şekip Tunç amfisinde gerçekleştirilen "Sinema ve Tiyatro" konulu oturumu, İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo-Televizyon ve Sinema Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nilüfer Pembecioğlu yönetti.
"Tiyatro Olarak Kent" başlıklı tebliğini sunan Haliç Üniversitesi Öğretim Üyesi Hakan İsmail Şirinler, şehirlerin hiçbir zaman sadece fiziksel yapıdan ibaret olmadığını belirterek, "Kent tiyatrosu her zaman meydanı mesken tutmuştur. Bu anlamda anıtlar, heykeller, sütunlar, dikilitaşlar, sembolik mimari gibi birçok öge kent sahnesinin bir parçası sayılır." diye konuştu.
- "En önemli sahne kent meydanı"
Şirinler, metruk bir kentin, oyun başlamadan önce sahnede öylece duran bir dekor gibi olduğunu söyleyerek, "Nasıl ki sahne dekoru, oyunun başlamasıyla seyircinin bakışına konu olduğunda ve oyun oynandığı müddetçe estetik gerçeklik kazanırsa, kentler de insanın deneyimlemesi ve aynı zamanda biçimlendirmesiyle varlık kazanırlar. Bu noktada kenti oluşturan yapıları, hatta planlamayı gösterge olarak kabul ediyorum." ifadelerini kullandı.
Birçok kent kuramcısının "kent bir tiyatrodur" dediğini aktaran Şirinler, şöyle devam etti:
"Bu tiyatronun sahnesi de 'kent meydanları' ve 'kamusal alanlar'dır. Buna göre kentte gerçekleşen tiyatronun en önemli sahnesi de kent meydanıdır. Bundan başka bulvarlar, caddeler, pasajlar, salonlar, kulüpler ve diğerleri yani tümüyle kamusal alan... Sahnenin göbeğiyse çok amaçlı alanlar olan kent meydanlarıdır. 'Siyasi propagandalar', 'seçim yarışları', 'başkaldırılar', 'ayaklanmalar', 'sokak tiyatroları', 'halk eğlenceleri' hep burada yapılır." değerlendirmesinde bulundu.
Şirinler, kentin tiyatral nitelikler edinerek kamusal alanı ve gündelik hayat pratiklerini dönüştürmesinin Rönesans ve Barok kentlerinde ivme kazandığına işaret ederek şunları kaydetti:
"Özellikle Ortaçağ Avrupa'sının kıvrımlı, dolambaçlı sokakları, yerini perspektifin hizaya soktuğu, bakış deneyimini denetlediği sokak/cadde planlarına bırakır. Perspektifin yeni bir bakış pratiği dayattığı muhakkak ancak bizim eski İstanbul'da da gördüğümüz kıvrımlı sokaklar da bir bakış deneyimidir. Burada binalar kıvrımlarla birlikte kendini seyirciye açar ama yeniçağ, optikten devraldığı bu perspektifi, resimden mimariye, tiyatro sahnesine kadar işletecektir."
- "Tiyatro olarak dünyadan, dünya olarak tiyatroya geçiş yapılır"
Richard Sennett'in "Sokak, dış yaşamın bir sahnesidir" sözüne dikkati çeken Şirinler, "Sennett bunu söylerken, sokakta görünen dilenciler, turistler, satıcılar, öğrenciler ve oynayan çocuklar gibi insan farklılıklarının oluşturduğu bir sahneyi görünür hale getirmeye çalışır." açıklamasını yaptı.
Şirinler, Pierre de Ronsard'ın bir şiirinden alıntı yaparak, sözlerini şöyle tamamladı: "Shakespeare’in çağdaşı Pierre de Ronsard bir şiirinde şöyle der. 'Dünya bir tiyatrodur, erkekler aktör, talih sahnenin yönetmenidir, cennetler ve kader izleyicilerdir.' Şimdi bu yaklaşım, esasen Shakespeare'de de gördüğümüz, teolojik sabitesini kaybetmemiş ama bir yanıyla da ortaçağdaki halinden uzaklaşmış yeni bir görünüme işaret ediyor. Shakespeare'in pek meşhur olan 'Bütün dünya bir sahnedir' sözü de aynı kavrayışın bir tezahürü. Shakespeare tiyatrosunun adının 'Globe' (yerküre) olduğunu da hatırlarsak, dünya hayatının bir tiyatro olduğunu vurgulayan sahnenin adı dünyayı işaret eder. Böylece tiyatro olarak dünyadan, dünya olarak tiyatroya geçiş yapılır."
Saadet Firdevs Aparı - AA