Homeros Kimdir?
1. Homeros: M.Ö. 9. yüzyılda yaşadığı kabul edilen, fakat kimliği kesinlikle bilinmeyen Yunan şairi.
Derlediği veya yazdığı iki büyük destan (biri on altı bin mısra tutan İlyada, öteki on iki bin mısralık Odysseia) Yunan mitologyası için hem ilk, hem de en büyük yazılı kaynaktır,
2. Homeros: MÖ 750. Antik çağın en büyük destanları olan Iliada ve Odysseia’yı yazdığı kabul edilen ozan.
Nereli olduğu kesin değildir, en büyük olasılık Smyrna’lı olduğudur. Şehirden şehre dolaşarak şarkılar söyleyen, hikayeler anlatan bir gelenek içinde büyüdüğü kabul edilir. Hellenler onun destanlarını Hellenistik birlik ve kahramanlığın simgeleri, ayrıca ahlak ve yol gösterici bir kaynak kabul etmişlerdir. Solon ve Peisistratos dönemlerinde yazılı hale getirilen bu eserler Hellenistik Dönemde İskenderiyeli bilginler tarafından düzenlenmiş ve bölümlere ayrılmıştır. Bu destanlarda geçen sahneler sayısız heykel ve vazo resmine konu olmuş, Roma sikkelerinde tasvir edilmiştir. Büyük komutan ve devlet adamlarına da ilham kaynağı olan bu eserlerin çağımıza dek sayısız çevirileri yapılmıştır. Andre Bonnard Iliadaiçin “..içinde ölümün hüküm sürdüğü bu şiir, yaşam sevgisini, ama aynı zamanda yaşamdan daha yüksek ve tanrılardan daha güçlü olan insan onurunu dile getirir” der. Herodotos Hesiodos’la birlikte Homeros için “...Yunanlılar için tanrıların soy zincirlerini tertipleyen, tanrıların sıfatlarını, görevlerini, kendine özgü niteliklerini belirten, görünüşlerini anlatanlar on- lardır” der. Platon ise Devlet (Politeia)adlı eserinde Homeros ve Hesiodos gibi şairlerin bir sürü masal uydurduklarını belirtir, “Tanrıların Tanrılarla savaştıklarını, birbirlerine tuzak kurup boğuştuklarını söylememeli” dedikten sonra bu türden şeyler yazan şairleri ideal devletinden dışlar. Dante ise onu elinde kılıcı ile diğer şairlerin önünde yürüyen “ozanların ozanı” olarak anar.
3. Homeros: M.Ö. 900 ( ? ) yılında İzmir'de yaşamış olduğu zannedilen Yunan saz şairi. Hayatı hakkında kesin bir bilgimiz yoktur; kendisinin gerçekten yaşamış bir kişilik olduğundan şüphe edenler de vardır.
Homeros'un kör olduğu, Trova Savaşlarını ve bu vesileyle çağının bütün inanç ve olaylarıyle mitolojisini zengin hayal gücünün süzgecinden geçirerek destan şeklinde betimlediği, sokaklarda. köylerde bunları inşat etmek suretiyle geçindiği söylenmektedir.
Onu önemli kılan iki meşhur eserinde dağılmış olan Tanrıbilimsel, kozmogonik ve tarihsel bilgi ve iddiaların ilkçağ Yunan filozofları üzerinde yapmış olduğu geniş etkidir.
Şairler, kendi duygu, tutku ve külerini betimleme (tasvir) ve terennüm ederlerken, zorunlu olarak zamanlarının gelenek ve görenekleriyle inanç ve kurumIarından ilham alırlar. Bu ilhamları, kendi mizaçlarının ve hayal güçlerinin öznel öğeleriyle o denli karıştırırlar ki, eserlerinde toplumun payı ile kendi deha ve karakterlerinden sızan payı ayırt etmek güçleşir; ve esasen bu öznelle nesnelin, bu ruhsal ile sosyalin kaynaşmasındaki biçimden, şairin kişiliği sivrilir. Bu kişilik, bazen düşünsel ve bazen de duygusal konulara fazla eğilmiş görünür. Doğaya, insana ya da büsbütün ülküsel konulara birden bağlananları da vardır. Bu kadar genişleyebilenleri, az çok felsefe sahasına girmişler demektir.
Homeros'un, bu çeşit şairlerden olduğunda ittifak edilmiştir. Onun eserleri, bir taraftan en eski bir destan, diğer taraftan da bir çeşit paganizma Tanrıbilimidir; aynı zamanda da Antikitenin ahlak ve hayat anlayışına dair meraklı görüşleri kapsar. Denebilir ki, o, içinde yaşadığı dönem ve toplumun bütün değerlerini özel bir duyarlıkla eserlerinde anlatabilmiş olan dehalardan biridir. Bu itibarla Homeros'u bir şair olduğu kadar da bir düşünür olarak incelemek mümkündür.
Bu olanak, birçok düşünür ve filozofları Homeros'un felsefi görüşlerini aramak sevdasına düşürmüştür. Aristo, Poetique adlı eserinde: "Şiir, tarihten çok felsefe gibi bir şeydir" demekle, şairlerin felsefi taraflarının diğer niteliklerinden daha önemli olduğunu fark etmiş görünür. Bu görüşe uyarak Homeros'u inceleyenlerin bazı esaslı görüşlerini şöyle çözümleyebiliriz:
Homeros'un yetiştiği dönemlerde, paganizma bütün kuvvetiyle hakimdi. Din, yalnız tarihsel değil, bütün sosyal tasarımları henüz kendi bünyesinde gizliyor ve toplum, henüz doğayı ve realiteyi nesnel olarak görebilecek bir bilince sahip bulunmuyordu. Tarih, o çağlarda mitolojiden kurtulmamış, yani akıl, eşyayı ve olayları olduğu gibi açıklayabilecek kadar uyanmamıştı. Bu nedenden Homeros'un şiirlerindeki kahramanlırı ve onun bahsettiği tanrıları, halk gerçekten var olan üstün ve yüce kuvvetler gibi kişilendirmişlerdir. Fakat yavaş yavaş felsefe, mitolojiden ayrılmaya başlayınca halkın pratik hayatı için tehlikeli görülen masalları kendileri icat ettiklerini zannederek, bunların aleyhinde bulundular.
Hieronim'e göre, Pisagor, bu çeşit tarihçilerden biridir. Güya bu filozof, cehenneme inmiş ve tunç bir sütuna zincirlenmiş olduğu halde inleyip duran Hesiod'u görmüştü. Homeros'u da, insanlığın onurunu lekeleyecek şekil de Tanrılara birtakım kötülükler isnat ettiği için, bir ağaca asılmış ve yılanlarla kaplanmış olduğu halde bu isnatlarının cezasını çekmekte olduğunu seyretmişti.
Colophon'lu Xenophon, bu iki şairin Tanrıbilimi aleyhine manzumeler yazmıştı. Heraklit ise, Homeros ve Hesiod'un, halk bayramlarında rapsodlar tarafından okunmakta olan şiirlerinin yasak edilmesini teklif etmişti.
Platon/Eflatun'un, büyük bir belagatle, fakat dehanın dehadan esirgemediği bir hayanlıkla topladığı bu suçlamalara, şiirle ahlakın birbirine uymayan yararlarını ileri sürmek suretiyle cevap vermek lazımdır.
Bazı düşünürler de, Homeros'un manzumelerinden birtakım gizli anlamlar çıkarmaya çalışırlar. Yani, şairi savunmuş olan ilk filozofların bilmedikleri bir sözcükle söylemek gere kirse, bunlarda birtakım 'allegorie'ler araştırılır.
Rhegium'lu Theagene, bu konu üzerinde ilk yazanlardan biri görünmekte, daha sonra da sırayla şu filozoflar bu konuya değinmektedirler: Milattan V asır önce Anaxagoras, Stesimbrot ve Lapsekili Metrodor, İlyada ve Odisea' daki öykülerin şair tarafından gerek fiziksel gizleri(sır) ve gerek ahlaksal gerçekleri saklamak için bir çeşit perde olarak kullanıldığını ileri sürmüşlerdir.
Böylece, örneğin, İlyada'nın XX. terennümündeki öğeler, kötülüğün erdem aleyhine olan bir savaşını temsil ediyor farz edildi. Nitekim, Theagene'e göre: Apollon, Neptune'e ateş ile su gibi karşıttır (zıt ); Minerva'nın Mars'a karşıtlığı, bilgeliğin deliliğe; Junon'un Diana'ya karşıtlığı, havanın ay'a ve Merkür'ün Laton'a olan karşıtlığı aklın unutmaya olan karşıtlığını temsil eder.
Metrodor'un iddiasına göre: Junon, Minerva ve Jüpiter, hiç bir zaman kendilerine tapanaklar yapanların hayal ettikleri gibi değildirler. Bunlar, fiziksel maddelerdir, öğe kümeleridir; ve Aşil'le Hektor, Yunanlılarla Elen partisinin tekmil barbarlarını temsil ederler; Agamemnon da havanın alegorik bir hayalinden ibarettir.