Karaman ve çevresi M.Ö.8000 yıllarında yerleşik iskana sahip, Hititler zamanında bir askeri ve ticaret merkezi olmuş, daha sonra Firigya ve Lidya’lıların egemenliğine geçmiştir.
Nüfus: 237.939
Yüzölçümü: 9.590,00
Rakım: 1033,00
Plaka Kodu: 70
Telefon Kodu: 338
Tarihçe
Karaman İl sınarları içerisinde, Süleymanhacı köyünde yer alan Pınarbaşı höyüğünde yapılan kazıların ilk verilerine göre, Karaman ve çevresinin M.Ö.8000 yıllarında yerleşik iskana sahip olduğu ortaya konulmuştur. İl Hititler zamanında bir askeri ve ticaret merkezi olmuş, daha sonra Firigya ve Lidya’lıların egemenliğine geçmiştir. M.Ö.322’de Yunan Kralı Ferdikkos ve Flippos’un işgaline ve talanına uğramıştır. Bizans devrinde Hıristiyanlığın önemli şehirlerinden olan Karaman’da bu döneme ait Karadağ üzerinde Binbir Kilise olarak bilinen ören yerinde birçok kilise, manastır, bazilika ve şapel bulunmaktadır. Yine Ekinözü Köyünde bulunan Derbe ve Taşkale Kasabası yolunda bulunan Manazan Mağaraları bu dönemin önemli yerleşim yerleridir.
Karaman’da Anadolu Selçuklu Devletinin zayıflamasından ve yıkılmasından sonra Nure Sofi tarafından girişimler başlatılarak Kerümiddin Karaman Bey tarafından 1256 yılında bağımsız Karamanoğlu Beyliği kurulmuştur. 1264 yılında Karamanoğlu Beyliğinin başına Karamanoğlu Mehmet Bey geçer, öteden beri Arap ve Fars kültürünün etkisi altında kalan Türk Dilinin aslına kavuşması yeniden devlet dili olması için 13 Mayıs 1277 yılında “Bugünden sonra hiç kimse sarayda, divanda, meclislerde ve seyranda Türkçeden başka dil kullanmaya...”diyerek ünlü fermanını yayınlamıştır. Karamanoğulları OĞUZ’ların SALUR boyuna mensupturlar. Anadolu Selçuklu Devletinin 1308 yılında yıkılmasından sonra Karamanoğulları, Konya ve çevresine tamamen hakim olmuşlar; Selçuklu devletinin başkentine sahip oldukları için bu devletin mirasına sahip çıkarak, Anadoluda siyasi birliği sağlamaya çalışmışlardır. Topraklarını Akdenize kadar genişleten Karamanoğulları 14. Yüzyılda Anadolunun en güçlü beyliği haline gelmiştir. Dönemin diğer güçlü Beyliği olan Osmanoğullarının güçlenmesi, Osmanlı Devletinin kurulması sonucunda 1467 yılında Fatih Sultan Mehmet tarafından Osmanlı Devletine katılmıştır.
Karaman’daki yerleşim Paleolitik, Neolitik ve Kalkolitik çağlara kadar uzanmaktadır. Roma döneminde, Hıristiyanlığın gelişmeye başladığı sıralar, önemli merkezlerden biri olan Karaman ve yöresi Bizans döneminde de bu önemini korumuştur. Karaman’ın daha önce Laranda olan adı, Türk egemenliği altında Larende’ye dönüşmüştür. 1235 yılında Karamanoğlu Beyliği’nin temelleri atılmış ve 12.yy. ortalarında Karamanoğlu Beyliği kurulmuştur. 13.yy.başlarında, Karamanoğulları Laranda’yı merkez yapmışlar ve kendi adlarından dolayı buraya, Cumhuriyet döneminde Karaman adı verilmiştir.
İLÇELER
AYRANCI
Ayrancı İlçemizin yüz ölçümü 2.480 km2’dir. Ayrancı, tarihte Hititlerin sınırları içinde, daha sonra da Asurlular Krallığının toprakları arasında bulunmuştur.
Ayrancı tarihte Türkler tarafından fethedilen yerler arasına ilk defa Karaman oğulları zamanında katılmıştır. Karaman oğlu beyleri Ayrancıyı çiftlik olarak kullanmışlardır. Bugünkü Melikli köyünün bulunduğu yörede Melik Bey ve Musa köyünde de Musa Beyler yaşamışlardır. Toroslara kadar uzanan vadi üzerinde 12 köprü bulunmaktadır ki yapı tarzı Osmanlı mimarisinin izlerini taşımaktadır. Yavuz Sultan Selim, Şah İsmail ile savaşmak için doğuya giderken Konya, Karaman, Ayrancı, Ereğli yolunu takip etmiştir. Ayrancı’da toplu yerleşik düzene geçiş, Osmanlı Padişahlarından sonra yaptıkları bir antlaşmaya göre Osmanlı topraklarına 210 hanelik bir aile yerleştirin teklifi üzerine Ereğli ilçesinin güney batısı ile Karaman arasına bugünkü Ayrancı’ya yerleştirilmiştir.
4 il ve 5 ilçe kurulması hakkında 3578 sayılı kanunun 15.06.1989 tarihinde T.B.M.M’de kabul edilmesi ve Resmi Gazetenin 20202 sayılı nüshasında 21.06.1989 tarihinde Cumhurbaşkanının onayı, Başbakan ve Bakanlar Kurulunun imzası ile yayımlanarak söz konusu tarihten itibaren Türkiye’nin mevcut ilçeleri arasına katılmıştır.
Ayrancı ilçesi de İç Anadolu’nun karakteristik özelliklerini taşır. Halkın tek geçim kaynağı tarım ürünlerine, tarla mahsullerine dayanır. Ekim yapılan tahılların başında arpa, buğday gelir. Pancar ekimi de yapılmaktadır.
Sulama genelde Ayrancı barajından gelen suyla yapılır. Bahçecilik de gelişmiştir. Elma ve kayısı başta olmak üzere beyaz kiraz yetiştirilir. Barajın Ayrancı’ya uzaklığı 5 km’dir. Divle suyu üzerine kurulmuş baraj bu akarsuyun kollarından olan Kocadere ve Buğdaylı deresinin sularını toplamaktadır.
Tarihçe
İlçemiz tarihinin M.Ö. 2000’li yıllara kadar uzandığı sanılmaktadır. İlçemiz toprakları üzerinde Hititler, Bizanslılar, Karamanoğulları, Selçuklular ve Osmanlılar hâkimiyet kurmuş ve yaşamıştır. İlçemizde en eski yerleşim birimi Divle Sancağı olarak anılan Üçharman köyüdür.
İlçemizin çeşitli yörelerinde yapılan kazılarda çıkan ve o devirlere ait çanak, çömlek ve diğer antika eserler bulunmaktadır.
Bu günkü ilçe merkezinin kuruluşu 1905’den sonra Kırım’dan gelen bir grup Türk’ün buraya yerleştirilmesi sonucu kurulmuştur.
Yavuz Sultan Selim 1514 de Çaldıran Seferine gitmekte iken Ayrancı Bölgesine geldiğinde şimdiki barajın olduğu yerdeki akarsudan geçmek için Hilmi Dede’ den askerin içeceği suyu nereden bulacaklarını sorar, Hilmi Dede ise karısının evinde yaymakta olduğu yayık ayranından ikram etmek istediğini söyler.
Çevrede soku taşı olarak adlandırılan oyuk taşın içine bir miktar ayran doldurur ve askerlerinin içmesini ister.Komutan alaylı bir eda ile ilahi dede bu kadarcık ayran ile koca ordu doyar mı der. Ayran’dan bütün ordu içtiği halde bitmediğini gören komutan, Hilmi Dedenin sırtını sıvazlayarak sen Hilmi Dede değil, Ayran Dede’ sin der. İlçemize adını veren Ayran Dede‘ nin efsanesi günümüze kadar bu şekilde gelmiştir.
Ayrancı Ereğli’ye bağlı bir kasaba iken 1987 yılında çıkarılan 3392 Sayılı Kanunla İlçe yapılmıştır. İlçe Kaymakamının 04.08.1988 tarihinde göreve başlamasıyla fiilen kurulmuştur.
Kültür Varlıkları
Höyükler
Hanlar
Köprüler
BAŞYAYLA
1967 Yılında Kasaba olan Başyayla 1990 yılına kadar Ermenek'e bağlı bir kasaba idi. 3644 Sayılı Kanun ile 9 Mayıs 1990 tarihinde ilçe olup Karaman İli'ne bağlanan Başyayla tarihi konum itibariyle M.Ö. 2000 yıllarına dayanan tarihi bir geçmişe sahiptir. Eldeki verilerin yetersiz olması bu devirden önceki tarihi hakkında yeterli bir bilgiye ulaşmamızı engellemektedir. Ama bölgedeki şehir kalıntılarının ilmi açıdan yeteri kadar tetkikinden sonra bölge tarihi hakkında daha derin bilgilere ulaşılabilir. Bölgede, Romalılar Bizanslılar, Selçuklular, Karaman oğulları ve Osmanlılar hüküm sürmüşlerdir.
Romalılar Devrinde Başyayla Romalılar Taşeli ‘ni ele geçirdikten sonra merkezi Ermenek olan İsauria Dekapolis (on şehir) eyaletini kurarlar. Bu on şehirden birisi de Kirazlıyayla'nın eski adı olan Lauzados (Lafsa)'dır. Lauzados kelimesinin etimolojisi hakkında yeterli bilgiye sahip değiliz. Ancak kelime bize Hitit belgelerinde geçen Lawazantia şehrini hatırlatmaktadır. Nitekim Hitit kralı III. Hattuşili'nin karısı kendisini bu şehrin tanrıçası İstar'ın hizmetkârı olarak tanımlamaktadır. Bu da Hititlerin bu bölgeye gelip şehir kurabileceği İhtimalini kuvvetlendirmektedir.
Bugünkü Kirazlıyayla, eski adıyla Lafsa'nın kuzeyini çevreleyen yalçın kaya blok unun güneye; bugünkü köyün bulunduğu yamaçlara doğru uzanan sırtlarında peri bacalarını andıran yüzlerce kaya ve bunların içlerine oyulmuş binlerce kaya mezarı ve barınak yer alır. İrili ufaklı bu mağaralardan çoğu insan eliyle oyulmuş olup bir kısmı kaya manastırı, bir kısmı kaya mezarı, bir kısmı da ev- barınak fonksiyonundadır. Kirazlıyayla'ya 1 km. kuzeyde yer alan bu kalıntıların Lauzados şehrine ait olduğu bir gerçektir.
Yörede AKTEPE adı verilen yükselti üzerinde kaleyi andıran doğal bir yığınak mevcut olup Romalılar devrinde burada bir şato- kale mevcudiyeti ihtimal dahilindedir. Tepe çevresine son derece hakim durumda olup tam bir seyrangâh karakterindedir. Çevresindeki yamaçlarda kayalara oyulmuş Roma tipi taş sandukalar, kapakları üzerinde kabaca kompoze edilmiş yatar vaziyette aslan kabartmaları Roma hâkimiyetini kolayca ortaya koyan kalıntılardır.
Ayrıca ortalama 50x 50, 40 x 40, 15 x 20 metre boyutlarında mağaralar ve yine Aktepe üzerinde yer yer rastlanan büyük ölçüde yapı taşları, peri bacaları şeklinde kaya bloklarına oyulmuş Resim 2- Antik Lauzados Kenti'den Görünüm ağızları genellikle güneye bakan yarım daire biçiminde kemerli kaya mezarları ile kayalar üzerinde sütun başlıklarında görülen ve daha sonraki devirlerin mahsulü olan üzüm salkımı kıvrık dal motifi görünümünde taş işlemeler gerçekten görülmeye değer kalıntılardır. Bunlardan başka 50 x 50 metre ebadında KIRK DİREK İNİ ki içinde daha önceleri kırk taş direk olduğu söylenirse de bugün bunlardan sadece 4- 5 tanesi kalmıştır.
Yine ayrıca 30 x 40 metre ebadında tamamı insan eliyle oyulmuş BÜYÜK AK İN ile yine insan eliyle oyulmuş KÜÇÜK AK İN özellikle geçmiş devirlerin yapıcı ve yaratıcı gücünü ortaya koyan ve tarihi LAUZADOS şehri hakkında bilgi veren kıymetlerdir. Ayrıca Küçük Ak İn'de ana kayaya boya ile yazılmış geç dönem Rumca iki yazıt bulunmaktadır.
SELÇUKLULAR, KARAMANOĞULLARI VE OSMANLILAR DÖNEMİNDE BAŞYAYLA
Malazgirt Savaşı'na kadar Roma hâkimiyetinde kaldı. Bu savaştan sonra Anadolu Türkler tarafından fethedilmeye başlayınca bu bölge de Türk hâkimiyetine girdi. Taşeli de denilen Başyayla ve çevresini 1115 yılında Anadolu Selçuklu Hükümdarı Alâeddin Keykubat tarafından fethedildi.
Yavaş yavaş Türkler bu bölgeye gelerek yerleşmeye başladılar. Özellikle Moğol baskısından dolayı birçok Türk boyu Anadolu'ya gelerek Anadolu'yu yurt edinmeye başladılar. İşte Oğuz Türklerinin Üç Ok Kolu'nun Avşar Boyu'na mensup olan Karamanoğulları da Anadolu'ya geldiler. Alâeddin Keykubat başlarında Nure Sofi liderliğindeki Karamanoğulları'nı 1218-1228 yıllarında bu bölgeye yerleştirmiştir. Başyayla en parlak dönemini Karamanoğulları devrinde yaşamıştır. Özellikle 13 Mayıs
1277 yılında Türkçe konuşulması için ferman yayınlayan Karamanoğlu Mehmet Bey, Başyayla'nın Kaledibi denilen bölgesinde uzun süre yaşamıştır. Anadolu Selçuklu ve Karamanoğulları'ndan günümüze kadar gelen Selçuklulardan kalma camii kapısı pek fazla eser kalmamıştır. Ancak Kirazlıyayla'daki Başyayla'nın ilk camisi olarak da kabul edilen caminin kapısı ile şuanda restore edilmeyi bekleyen bir çeşme bulunmaktadır.
Küçük bir uç beyliğiyken kısa zamanda gelişip Anadolu'ya hâkim olan Osmanlı Devleti ile Karamanoğulları arasında uzun yıllar mücadeleler olmuştur. Karamanoğulları Beyliği ilk önce Yıldırım Beyazıt Döneminde Osmanlı hakimiyetine girdiyse de Ankara Savaşı'ndan sonra yeniden bağımsızlığını elde etti. Karamanoğulları Osmanlı Devleti'yle mücadeleden vazgeçmediler, ta ki Osmanlılar tarafından fethedilinceye kadar. Fatih Sultan Mehmet Karamanoğulları'nın büyük bir kısmını ele geçirmişse de beylik tam olarak II. Beyazıt Döneminde Osmanlı hakimiyetine girmiştir. Karamanoğulları'nın Osmanlı hakimiyetine girmesiyle bu bölge de Osmanlılara bağlanmıştır.II.Bayezıd'ın, Karamanoğulları'na son vermiş olmasından sonra Taşeli Bölgesi Osmanlı idaresine geçmiştir. Bu tarihten sonra bölge İçel Sancağı'na bağlanmış,
Karamanoğulları dönemindeki önemini kaybetmiştir. 17. yüzyılın üçüncü çeyreğinde (1650-1675) yıllarında bölgeye uğrayan Evliya Çelebi, bölgedeki yerleşim yerleri hakkında bilgi vermektedir. Evliya Çelebi Göktepe (Fariske), Ermenek, Gözen Kalesi'nden bahseder. Gözen Kalesi'nin vergi alınmak için yapıldığını, kaleye halat ile çıkıldığını anlatır. Kirazlıyayla (Lafsa)'nın Ortaçağ'da gümrük merkezi olduğunu bilmekteyiz. Fakat burada vergi toplandığı konusunda bilgimiz yoktur. Evliya Çelebi'nin Gözen Kalesi olarak tarif ettiği kale, Kirazlıyayla (Lauzados) olmalıdır.
Kutb-ul Aktab Türbesi; Kirazlıyayla'da bulunan tarihi bir türbedir. Kutb-ul Aktab adında muhterem bir zatın burada yaşadığı, bu türbeye defnedildiği söylenmektedir. Halk arasında kerametleri hala anlatılmakta ve hala canlılığını korumaktadır.
Başyayla uzun yıllar Ermenek'e bağlı kalmıştır. 1967 yılında Kirazlıyayla (Lafsa) Göztepe (Nahlas) Yeni Mahalle (Söğütlü) Şirindere (Bedenet) ile Başköy'ün birleşmesiyle kasaba olmuş, bundan dolayı da ismi (Başköyün Baş - Kirazlıyayla nın Yayla kelimelerinden alarak) Başyayla olarak değiştirilmiştir. 9 Mayıs 1990 yılında ilçe olan Başyayla Karaman'a bağlanmıştır. İlçe şuan Göztepe, Yenimahalle, Başköy, Şirindere ve Kirazlıyayla Mahalle'lerinden oluşmaktadır. Ayrıca Kışla, Bozyaka, Üzümlü ve Büyük Karapınar ilçenin başlıca köyleridir.
Kültür Varlıkları
Hisarönü Örenyeri
Kisse Örenyeri
Kutup Çeşmesi
Kutup Türbesi
ERMENEK
Ermenek İlçemizin yüz ölçümü 1.103 km2’dir. Ermenek tarihte ilk yerleşimin görüldüğü yerlerden birisidir. Tarihi kalıntılardan çıkarılan sonuçlara göre mağara devrinden kalma eserler vardır. İlk Ermenek’in bugün ölü şehirlerin görüldüğü kayalar üzerine işlenmiş resimlerin bulunduğu inöğlesi mevkiindeki düzlükte kurulduğu anlaşılmaktadır.
“Ermenek” ismi üzerinde birçok rivayet vardır. Ermenek’in ilk adının “Marassa” sonraları da “Maraspolis” olduğu tespit edilmiştir. M.Ö.1320 yılında da Hititler’in eline geçmiştir. M.Ö.1180 yılında da Ergler’in hakimiyetine daha sonra M.Ö.458 de Yunanlıların, M.Ö.396’da Perslerin eline geçmiştir. M.Ö.103 yılında Romalıların yönetimine geçmiş olup, Roma imparatoru Augustus zamanında şehir “Germanikopolis” diye anılmaya başlamıştır. Ermenek’in kuzeyindeki kale ile Şehirler’deki kale kralların şatosu olmuştur. Roma imparatorluğu ikiye ayrıldıktan sonra Ermenek, doğu Roma İmparatorluğu hudutları içinde kalmıştır. 842 yılında Abbasilerin eline geçen Ermenek’in daha sonra Selçukluların hakimiyeti altındaki topraklara dahil edilmiştir (1228). Selçuklular bölgeye Türkmen aşiretler yerleştirmeye başladılar. Aşiretler içinde en kalabalık olanı Karamanoğulları Nure Sofi başkanlığında ve oğullarının önderliğinde Karamanoğulları bölgenin hakimi oldular. Karamanoğulları, Osmanlı hakimiyetine geçtikten sonra l466 yılında Ermenek, Osmanoğullarının yönetimine geçti. 1500 yıllarında da Karaman livasının bir kazası olan Ermenek, 1845 yılında Karaman eyaletine bağlı İçel sancağının merkezi oldu.
İkinci meşrutiyetten sonra 1908’de bağımsız İçel sancağının kazası 1917’de Konya’ya bağlanmış, 1989 yılında ise Karaman iline bağlanmıştır.
Ermenek’in ekonomik yapısını etkileyen en önemli faktör ormanlarla kaplı olması, dolayısıyla, orman ürünlerinden elde edilen gelir yanında meyvecilik ve kömürün başka il ve ilçelere satışından elde edilen gelire dayanır.
Ağaç cinsi olarak çam, meşe, köknar, koçaş, yalman ormanları çok ağaca sahiptir. Ayrıca yalman (dikenlik, katranlı, tekeçatı, üçbölük) ormanları da zengindir. Meyve olarak elma, ceviz, armut, nar ve incir elde edilir. Tarla ürünü olarak buğday, mısır, susam, soğan başlıca bitkilerdir. Ermenek’in yeraltı kaynakları da çok zengindir. Linyit, krom, manganez, simli kurşun başlıca madenleridir. İlçenin Pamuklu köyünde linyit ocağı açılmış olup bol miktarda kömür çıkarılmaktadır. Hayvancılıkta önemli geçim kaynaklarının başında gelir. Çünkü Ermenek’e bağlı köyler geniş yaylalara sahip olduğundan buralarda hayvancılık yapılır.
Herhangi bir sanayi tesisi bulunmamaktadır. Ermenek’e bağlı köylerde çalışan erkek işgücünün büyük bir kısmı sonbahardan Haziran ayına kadar Akdeniz ve Ege bölgesindeki şehirlerde tarım işçisi olarak çalışırlar. Ermenek’in köylerinde fidancılık ilerlemiş durumdadır. Yetiştirilen kirazlar iyi kalitede olup ihraç edilmektedir. Sonuç olarak Ermenek diğer il ve ilçelere kereste, ceviz, meyve, deri, bal ve hayvan ürünleri, kömür satmaktadır. Yetiştirdiği buğday yetmediği için dışarıdan almaktadır.
Kültür Varlıkları
Ören Yerleri
Sit Alanları
Camiiler
Mescitler
Çeşmeler ve Hamamlar
KAZIMKARABEKİR
Tarihçesi:
Konya il sınırları içinde kalan topraklarda M.Ö. VII. binden başlayarak insanlar yerleşmeye başlamış ve günümüze değin kesintisiz olarak süregelmiştir. Kazılarla ortaya çıkarılan Suberde, Can Hasan, Erbaba ve Çatalhüyük Neolitik dönem yerleşmeleridir. Buralarda yapılan kazılarda önemli buluntular ele geçmiştir.
Çatalhüyükte yapılan kazılarda Anadolu'nun en eski ev mimarisi ortaya çıkarılmıştır. Yine aynı kazılarda bitki lifleri ve hayvan kılı ile dokunmuş, günümüzde kömürleşmiş olarak ele geçirilmiş kumaş kalıntıları ile dönem insanının el sanatı ürünleri olan cam, kemik ve madenden yapılmış eserlerle de karşılaşılmıştır.
Konya ve çevresinin Anadolu'nun ilk büyük imparatorluğu Hitit devletinin sınırları içerisinde kaldığı bilinmektedir (M.Ö.650-712). Konya Ereğli”si ve Karaman eski Hitit kentleridir.
Bölge daha sonra Frig devletinin (M.Ö.710-680) egemenliğine girer. Frigler bölgenin Kızılırmak, Tuz gölü ve Konya'da oluşan Orta Anadolu'nun yüksek yaylalarını ve ovalarını içine alan büyük bir bölgeye hakim olmuşlardır. Bölge daha sonra Lidyalıların (M.Ö.680-546) ve Anadolu'yu baştan başa fetheden Perslerin kontrolüne girer. (M.Ö.546-334). Bölge M.Ö.332-M.S.17 tarihleri arasında Kapadokya Krallığına bağlanır. M.S. 17 yılında Romalılarca fethedilen Konya İmparator I.Theodosius (379-395) zamanında ikiye ayrılan Roma'nın Doğu Roma İmparatorluğu topraklarına katılmıştır. Daha sonra Bizans dönemlerinde Gaferyad ve İlistra'da yoğun yerleşmeler olduğu ele geçen mimari parçalardan anlaşılmaktadır.
Daha sonra Konya Emevi halifesi I. Muaviye döneminde (661-680) Arapların eline geçmiştir. Kısa sürelerle Arap ve Bizanslılar tarafından el değiştiren Konya Anadolu Selçukluları döneminde 1068'de Afşin Bey tarafından Bizanslıların elinden alınmıştır.
1095 yılından başlayarak aralıklarla 1272 yılına kadar süren Haçlı Seferleri sırasında yağma edilen Konya Anadolu Selçuklularının başkenti olmuş ve Anadolu Selçuklu Devleti yıkılıncaya kadar da başkentlik konumunu devam ettirmiştir.
Alâeddin Keykubat I. (1219-1237)'in sultan olmasıyla da Anadolu Selçukluları büyük bir gelişme göstermiş, kale ve şehirleri tahkim etmiş Alaiye (Alanya) kentini kurmuş, Anamur'u almış, Silifke'ye kadar güvenliği sağlamış, bu bölgelere Türkmenleri yerleştirmiştir. Bu Türkmenler arasında en etkin olanlar Karaman'lılardır. Başlarında ise Kerimüddin Karaman bulunmaktadır. 1243 yılında yapılan Kösedağ Savaşında ağır bir yenilgi alınmasıyla Anadolu Selçukluları 1308 yılına kadar Moğollara bağımlı olarak yaşamışlardır. Merkezi otoritenin zayıfladığı bu dönemde Anadolu Beylikleri oluşmuş ve bunlardan biri de Karamanoğulları Beyliğidir.
Selçuklu, Karamanoğulları ve daha sonraki dönemlerde de Gaferyad'ın önemli bir yerleşme yeri olduğu görülmektedir. Çünkü Konya'yı Karaman'a Mut ve İçel'e bağlayan tarihi kervan yolu üzerinde önemli bir menzil noktası idi. Bunu günümüze ulaşmayan han, Büyük Cami ve diğer yapılardan anlayabilmekteyiz.
Burada Karamanoğuları Beyliği hakkında kısaca bilgi vermek yerinde olacaktır.
Oğuzların Afşar boyuna mensup olan Karamanoğuları I. Alâeddin Keykubat zamanında 625 H. (1228)'de Ermenek taraflarına yerleştirilmişlerdir.
İbn-i Bibi Karamanlıların ilk tarihi kişisi olarak Nure Sufi'yi göstermektedir. Babai tarikatına mensup olan Nure Sufi Türkmenler arasında nüfuz sahibi olmuştur.
Kerimüddin Karaman Bey Karamanoğullarının başına geçtikten sonra Ermenek'i zaptederek "Ermenek Beyi" ünvanını almıştır. Karaman Bey'in yerine oğullarından Mehmed Bey geçmiştir. Mehmed Bey üstün zekâsı ve idaredeki yetenekleri ile kısa zamanda beyliğini güçlendirmiştir. Halkın dilinin ortak olması görüşünü taşıyan Mehmed Bey 13 Mayıs 1277'de bir ferman yayınlayarak Türkçe’yi yeniden "devlet dili" olarak ilân etmiştir. Konya önünde toplânan divanda "Bu günden sonra divanda, dergahta, bargahta, mecliste ve meydanda Türkçe'den başka dil kullanmamağa" kararı verilir.
Karamanoğulları Devleti 1327'den 1417 yılına kadar müstakil olarak idare olunmuş, bu tarihten sora zaman zaman Memlukluların Timur'un ve Osmanlıların nüfuzları altında kalmıştır. 1476 yılında Osmanlıların hakimiyetine resmen girerek ortadan kalkmıştır.
Karamanoğulları döneminde kasabanın etrafının surlarla çevrili bir iç kalesi olan küçük bir şehir olduğu anlaşılmaktadır. Ekonomisi ticarete, tarım ve hayvancılığa bağlıdır. Bu dönemde özellikle 17. yüzyıl.'da Evliya Çelebi Gaferyad'a gelmiş adını Kâfirabad şeklinde yazmış ve şu bilgileri vermiştir:
“Geliri Padişahın olmaktan ayrılmış ve Nişancı Paşa'ya verilmiştir. 150 akçalık şerefli bir kasabadır. 18 köyü vardır. Bütün kazanın senelik geliri 2000 kuruştur. Kethüda yeri, serdası (Komutanı), kale dizdarı, 18 kale muhafızı vardır.”
Evliya Çelebi Gaferyad'ta üç medrese, altı sübyan mektebi, iki han, kırk dükkan bulunduğunu da yazmıştır.
Karaman Kapısından dışarıda mezaristan'ın çok olduğunu yazdıktan sonra “ekin bakımından zengin bir şehirdir”, der. Bütün halkının rençper olduğunu belirtir. Halkın giyim kuşamı hakkında bilgi verir.
Burası Kafiriyyat (Kafiristan) olmakla birlikte halkının Müslüman, dost sevdiklerini yazar.
Kafirabad'ın ziyaret yerleri başlıklı bölümde "Bu şehir böyle bir isim taşır. Sultan-ül Ulema böyle söylemiştir amma burada ulu kimseler vardır. Evvela Ulu Camiinin sol tarafında metfun olan Karabaş Efendi olgun ve ergin bir zattır. Karaman Kapısından dışarıdaki kabristanda metfun Hacı Ömer Efendi, Yoğunlar Kapısı dışında metfun Mamadı Sultanzade, Ulu sultanlardır" şeklinde yazmıştır.
Gaferyad'ın 18. yüzyılda siyasi bakımdan önemini koruduğunu görüyoruz. İdari taksimatta kaza merkezi olarak yerini almıştır. Bu yüzyılda bazı seyyahlar bu yol üzerinden gitmişler ve hatıralarında Gaferyad’tan söz etmişlerdir.
I. Dünya Savaşı yıllarından sonra önemini giderek kaybetmiştir. Cumhuriyetten sonra nahiye haline getirilmiştir. Adı Kâzım Karabekir olarak 1955 yılında değiştirilmiştir. Günümüzde yeniden canlanma görülmektedir. 15.06.1989'da ilçe merkezi olmuştur.
1. 2 . Coğrafi Konumu:
Karaman'a bağlı bir ilçe olan Kâzım Karabekir Konya Karaman yolu üzerinde bulunmaktadır ve Karaman il merkezine uzaklığı 27 km.'dir.
Orta Anadolu bölgesinde yer alan Karaman ovasının güneyindedir. Düz bir arazi üzerine kurulmuştur. Güneyinde Torosların eteklerinde yer alan Özyurt, Hacı Baba yükseltileri bulunmaktadır. Kuzeyde ise Karadağ (2288 m.) yer alır.
İlçeye bağlı köyler ise şunlardır: Akarköy (Zusta- Losta), Karalgazi, Kızılkuyu,
Mecidiye, Özyurt (Bosala), Sinci, Çiçekli,Yağmurlu, Sığırlı . Bu köylere stabilize toprak yol ile ulaşılabilmektedir.
Bitki örtüsünü İç Anadolu bozkır alanı içinde kaldığından step bitkileri oluşturmaktadır. İlçenin çevresinde yer alan düz araziler tarım alanları ile kaplıdır. Ekilebilir tarım alanlarında buğday, arpa, yulaf, mısır, şekerpancarı yetiştirilmektedir. Konya Havzası içinde yer alan bu bölgede akarsular az ve yetersizdir. Bu nedenle sulanabilen alanlar dışında meyvecilik üretimi yapılamamaktadır. En çok üretilen meyveler elma, kayısı, erik, armuttur. Toprak yapısının engebeli, sulamanın ise elverişsiz olduğu alanlarda bağcılık üretimi yapılmaktadır.
Tarım kesiminde tahıllardan sonra en yüksek gelir hayvancılıktan sağlanır. Özellikle Küçükbaş hayvan yetiştiriciliği yapılmaktadır. Koyun, keçi, sığır besiciliği vardır.
Yörede yazlar sıcak ve kurak, kışları soğuk geçen karasal iklimin egemen olduğu görülmektedir.Yaz mevsiminde 35°C. kadar yükselen sıcaklıklar kışın -15° C lere kadar düşmektedir. Yağışın en az olduğu aylar Temmuz, Ağustos ve Eylül aylarıdır. Meteoroloji verilerine göre ortalama sıcaklık 11 C dir. Kâzım Karabekir 296.4 m2'lik bir alana sahiptir. Denizden yüksekliği 1.030 m.’dir. İlçenin 1995 sayımına göre nüfusu 7565'dir.
1.3. Fiziki Yapısı ve Yerleşme Durumu:
İlçede yerleşme bir höyüğün etrafında kurulmuştur. Buraya Asar Tepe adı verilmektedir. Bu höyükte bugün herhangi bir kalıntıya rastlanmamaktadır.
Kâzım Karabekir ve yakın çevresindeki mevcut yapılarda spoliyen malzemelerden Geç Roma-Erken Bizans dönemine ait eserler görülmektedir. Höyükte araştırma ve kazılar gerçekleşmemiştir.
Selçuklu ve Osmanlı döneminde yerleşme Ulu Camii, Hamam, Bedesten ve İç Kale çevresinde kurulmuştur. Ortadaki kent alanının etrafında mahalleler yer almaktadır. Bu mahallelerin isimleri Boyacık, Eminüddin, Pazar, Oba'dır.
Mahallelere ancak at arabaların geçebileceği kadar dar sokaklardan ulaşılmaktadır. Sokaklar üzerinde geniş avlulara sahip evler bulunmaktadır. Sokak ve evleri ayıran yüksek bir avlu duvarı ile çevrilmiştir.
Sokaklar zaman zaman küçük meydancıklar oluşturmaktadır. Buralarda mescit ve çeşmeler yer alır.
1979 yılında şehrin imar plânı yaptırılmış ve başta Çarşıdibi mevkii merkez olmak üzere modern yapılarla donatılmaya başlanmıştır.
İlçede dikkati çeken en önemli unsur tüm yapıların, duvarların kasaba taşı adı verilen tabakalar halindeki bir çeşit yassı kalker'den yapılmış olmasıdır. Aynı cins taştan yapılan bu düzenleme kasabaya ayrı bir görünüm ve güzellik katmaktadır.
1.4. Kasaba Taşı
Karaman çevresinde özellikle Kâzım Karabekir'de taş ocaklarından elde edilen taşa halk arasında "Kasaba taşı" veya "saytaşı" olarak adlandırılmaktadır.
Taşın elde edildiği yörede üçüncü zamanda hızlı ve yavaş aşınma, tortulanmalar sonucu oluşan neojen kalker tabakalarının geniş bir alana yayılmış olmasından dolayı kasaba taşı bol miktarda elde edilmiştir. Bu tip taşlar aynı zamanda Antalya'nın Elmalı ve Kayseri'nin Bünyan ilçelerinde de çıkartılmaktadır.
Kasaba taşı Kâzım Karabekir, Mecidiye, İlistra, Yazılı ve Kürtderesi köylerinden çıkarılmaktadır.
Ocaklardan çıkartılan kasaba taşı Kâzım Karabekir'in hemen hemen tüm sivil mimarisinde kullanılmıştır. Mimaride kullanılan en eski örneği Gaferyad Büyük Camii'dir. Monografi de incelediğimiz tüm dini ve sivil yapılarda kasaba taşı bulunmaktadır.
Çalışan taşçı ustalardan öğrendiğimize göre ilçenin genelde tüm erkekleri bu taşın çıkartılmasında çalışmışlardır. Kâzım Karabekir’de taş, toprak yüzeyinden 80 cm. ile 1m.'den itibaren çıkmaktadır. Yüzeye daha yakın olan taşlar dayanıksız olup derinleştikçe taşın kalitesi artmaktadır.
Kasaba taşı katmanlarına ve çıkan taşın cinsine göre değişik adlarla anılmaktadır. Taş ocağın en üst seviyesinden başlayarak alt kısma doğru 32 kat olarak tesbit edilmiştir.
Bu katlardan en üstten başlayarak 1m. ile 3m. toprak altında fazla sert olmayan porlu tabaka; kesitinde gri ve beyaz çizgili görüntüsü olan çelik kol, bir ince bir kalın olarak iki kattan oluşan ve yapı taşı olarak kullanılan karakol; yapı taşı olarak en iyi olan 2. çelik kol tabakası, kaliteli taşlardan sürmeli kol, tabaka halinde çıkan dayanıklı ve en pahalı olan kademe taşı, 15 cm. kalınlığında kuduz kol, çil kol, duvar yapımında kullanılan taban kol yörede çıkan kasaba taşının katmanlarına verilen addır. Taşın damarlarına kol denmektedir.
Taş ocaklarında ustalar tarafından taş ocağının yüzeyindeki toprak temizlendikten sonra alta doğru taşın sökümü yapılmaktadır. Gaferyad'ta hâlâ çalışan 50-60 taş ocağı bulunmaktadır. Bu ocaklardan taş genelde kış aylarında çıkartılmakta ve 300-400 kişiye iş imkanı sağlamaktadır.
Taşın mimaride en yoğun olarak kullanıldığı yer Kâzım Karabekir ilçesidir. Taşın düzenlenmesine değişik uygulamalar getirilmiştir. Taşın yerleştirilmesinde ana ilke dış kısma gelen kenarlarının düzgün olmasıdır. Arada kalan boşluklar moloz taş ve çamurla doldurulur.
Taş, süsleme unsuru olarak kullanıma imkan vermesi açısından mimari süsleme de sık sık görülmektedir. Balıksırtı şeklinde, Taci Camii'nde olduğu gibi yuvarlak tarzda, pencere üstlerinde yuvarlak kemer olarak, kuş yuvası şeklinde örülmüşlerdir. Bu süsleme unsurları bazen dışarı çıkık, bazen de içeri girmiş olarak düzenlenerek cepheye hareketlilik kazandırılmıştır.
1970 yılında Kâzım Karabekir Belediyesince yaptırılan Kâzım Karabekir Paşanın heykelinin de bulunduğu park taşın mimarideki uygulamalarının en güzel örneklerinden birisidir.
2. KAZIM KARABEKİR PAŞA VE İLÇEDE KÜLTÜR VE SOSYAL HAYAT
2. 1 . İlçenin Adı
İlçenin eski adı XVI. yüzyılda idari taksimatta Konya Sancağına bağlı nahiye merkezidir. Adı "Kaş maa Gaferyad" olarak geçmektedir.XVII. yüzyılda Evliya Çelebi şehirden kaza olarak bahsetmektedir.
1648 yılında Gaferiyad'ı gezen Evliya Çelebi adının "Kafirabad" şeklinde söylendiğini yazmıştır.
XVIII. yüzyılda kaza olan şehrin adı "Gaferyad"tır.
XIX. yüzyılda Gaferyad'ı tekrar kaza olarak görüyoruz. Adı kayıtlarda ise "Gafiryad nam-ı diğer Mahmutlar" şeklinde geçmektedir.
Şehrin adı uzun yıllar “Kasaba” olarak adlandırılmış, 1955 yılında ünlü Türk komutanı Kâzım Karabekir Paşanın dedesinin Karabekirlerden olması dolayısıyla ilçenin adı değiştirilerek Kâzım Karabekir olmuştur.
2. 2. Kâzım Karabekir’in Hayatı ve Eserleri:
1882 yılında İstanbul'da doğan asker, milli mücadele kahramanlarından ve devlet adamı Kâzım Karabekir 1948 yılında Ankara'da ölmüştür.
Dedesi tarafından Kâzım Karabekir'lidir. Babası Mehmet Emin Paşa'nın asker oluşundan dolayı ilköğretimini değişik yerlerde tamamlamak zorunda kalmıştır. Ortaokul ve Liseyi İstanbul'da Fatih Askeri Rüştiyesinde ve Kuleli Askeri Lisesinde okumuştur.
Karabekir Harp Okulunda iken Atatürk'le tanışmış ve bu tanışma bütün hayatını etkilemiştir. Harp Okulunu (1902)'de, Harp Akademisini ise 1905 yılında beraber bitirmişlerdir.
31 Mart Olayını bastırmak üzere İstanbul'a gönderilen Harekat Ordusunda Mustafa Kemal ile birlikte Kâzım Karabekir de vardı.
I. Dünya savaşı başlarında yarbaylığa kadar yükselen Karabekir, İran sınırında, Halep'te, Doğu Cephesinde, Çanakkale'de büyük yararlıklar göstermiştir. Doğu Anadolu'da gösterdiği başarılardan dolayı "Doğunun Fatihi" adıyla anılmaktadır. Erzincan ve Erzurum'un alınmasında, Sarıkamış'taki kolordu ile işbirliği yaparak Kars ve Gümrü kalelerinin alınmasında üstün başarı göstermiş, generalliğe kadar yükseltilmiştir. Karabekir, Atatürk ile işbirliği yaparak beraberlikleri Kurtuluş Savaşı sonuna kadar sürecektir. Erzurum Kongresine katılmadan ordudan istifa eden Atatürk'ün tutuklanarak İstanbul'a gönderilmesi istendiği halde Karabekir emirlere uymayarak bu görevi yerine getirmemiştir. Bununla da kalmayarak kongre öncesinde ve sonrasında kendisine her alanda yardım etmiştir.
Doğu'da milli mücadeleyi sürdürürken Edirne milletvekili olarak T.B.M. Meclisine girmiş ve böylelikle siyasi hayata atılmıştır. Sağlığında Kâzım Karabekir’i birkaç kez ziyaret eden Paşanın buradaki halkla ilgilendiği, okutmak için bazı erkek çocuklarını yatılı okullara yerleştirdiği bilinmektedir. Siyasi yaşamı ölümüne kadar sürmüştür. Mezarı Ankara Cebeci şehitliğindedir.
Basılmış on sekiz eserinden bazıları: Cihan Harbine Neden Girdik, Nasıl Girdik, Nasıl İdare Ettik (İstanbul, 1937), İstiklal Harbimizin Esasları (İstanbul, 1943), İstiklal Harbimiz (İstanbul, 1969), Birinci Kafkas Kolordusunun Harekat ve Meşhudatı, Öğütlerim, Ülkümüz Kuvvetli Bir Türkiye’dir.
2.3. Ekonomi, Kültür ve Sosyal Hayat:
2.3.1. Ekonomi:
Tarım, ilçenin ekonomisinin büyük bir kısmını teşkil etmektedir. Ekilebilir arazilerde buğday, arpa, yulaf, mısır, şekerpancarı yetiştirilmektedir. 17. yüzyılda Gaferyad'ı gezen Evliya Çelebi ilçenin ekonomisinden söz ederken "Cenup tarafında yarım saat mesafedeki Hacıbaba dağının etekleri baştan başa bağdır. Bu bağları anlatmak zordur. Sahrası ekin ocağıdır. Zengin bir şehirdir. Bütün halkı rençberdir" demektedir.
Bugün de tarla bitkileri üretiminin dışında bağ-bahçe tarımda önemli bir yer tutmaktadır. Bölge Konya Havzası içinde yer aldığından sulama yetersizdir. Bu sebeple sulanabilir alanlar dışında meyve üretimi yapılamamaktadır. En çok üretilen meyveler elma, kayısı, erik, armuttur.
Tarım üretiminin yanı sıra ilçenin ekonomisine hayvancılık ta büyük gelir sağlamaktadır. Özellikle küçükbaş hayvan yetiştiriciliği, koyun, keçi, sığır besiciliği yapılmaktadır.
Ayrıca ilçe merkezinde geleneksel zanaatlar berber, nalbant, semerci, bakkal, demirci, traktör ve oto tamircisi gibi zanaatkarlar faaliyet halindedir. İlçede günlük hayat, esnaf ve zanaatkarların günlük işleriyle ilgilenirlerken, halkın büyük bir kısmı yazın tarlalarda, bağ-bahçe işinde, kışın ise taş ocaklarında çalışarak geçmektedir.
2.3.2. Kültür:
İlçede halkın %95'i okuma-yazma bilmektedir. Piri Reis İlkokulu, Kâzım Karabekir İlkokulu olmak üzere iki ilkokulu, bir ortaokul ve bir lisesi vardır. S.Ü.’ne bağlı Meslek Yüksek Okulu bulunmaktadır. Ayrıca ilçede okuma odası ve kütüphane de yer almaktadır.
Kültür Varlıkları
Camiiler
Höyükler, Ören Yerleri ve tarihi yapılar
SARIVELİLER
Tarihçe
Sarıveliler’in adı önceleri Başdere iken daha sonraları Sarıveliler olarak anılmaya başlanmıştır. Bizim ulaşabildiğimiz Sarıveliler adıyla en eski kayıt 1840’larda hazırlanmış olan Temettuat defterinde dir. Ancak bugün bile Başdere adı vadinin tamamına verilen bir isimdir. Belediye olmadan önceki durumla en az altı köyü (Sarıveliler, Küçükkarapınar, Turcalar, Ortaköy, Mençek, Adiller) içine alır. Sarıveliler, 1518tarihli tapu-tahrir defterinde mevcut olan isimler incelendiği zaman ilginç bir durum ortaya çıkmakta dır. Buna göre 14 tane veli isimli şahıs kaydedilmiş tir. Bundan daha da ilginci bu şahıslardan birinin adı Salih oğlu Sarıveli’dir
Sarıveliler, ilk olarak Başdere adıyla bilinen vadiye yerleşen Türkmen oymakları tarafından kurulmuştur.1344/h.745 tarihli Karaman Bey’in torunu Mahmut Bey’in oğlu Musa Bey’in Ermenek’te inşa ettirdiği Tol Medrese (Musa Bey Medresesi)’nin vakıf kayıtlarından köyün 1300’lü yıllarda mevcut olduğu anlaşılmaktadır.
Sarıveliler’in ekinlik arazisi içinde erken Bizans dönemine ait Tepe yerleşim yeri bulunmakta[2],ancak bugünkü Sarıveliler'in kuruluşu ve yerleşmesiyle alakası bulunmamaktadır. Nitekim Sarıveliler’in şehir yerleşim alanı içerisinde bugüne kadar Türk yerleşmesi öncesi bir yapıya rastlanmamıştır. Bu da Sarıveliler’in ilk olarak Türkmen unsurlar tarafından kurulduğunu göstermektedir.
Sarıveliler, Anadolu Selçuklu sultanı Alaeddin Keykubad’ın bölgeyi fethinden sonra Türkmenler tarafından Başdere adıyla iskan edilmiş, bilahare Karamanoğullarının yönetimine geçmiş, onların da yıkılmasından sonra Osmanlı idaresine girmiştir.
Osmanlı döneminde kurulan Karaman beylerbeyliğine bağlı İçel sancağı Ermenek kazasına bağlanmıştır. İçel sancağı, Kıbrıs’ın fethinden sonra kurulan Kıbrıs beylerbeyliğine, daha sonra tekrar Karaman beylerbeyliğine tabi olmuştur. Tanzimat sonrasında ise Adana vilayetine, daha sonra da Konya’ya bağlanmıştır. Günümüzde Sarıveliler ilçesi olarak Karaman’a vilayetine bağlıdır.
Tapu tahrir kayıtlarında Başdere köyü olarak geçen Sarıveliler’in 1518 yılında 87 hane, 20 bekâr ve 6muaf olmak üzere toplam 485 kişilik bir nüfusa sahip olduğu görülmektedir. 1555 yılında 75 hane, 40bekâr, 4 muaf olmak üzere toplam 435, 1584 yılında ise, 260 hane, 262 bekâr, 12muaf olmak üzere toplam 1622 nüfus yaşamaktadır.
1840’larda tutulan temettuat kayıtlarında Sarıveliler’in Nevahi-i Ermenek kazasına tabi 79 haneli bir köy olduğu anlaşılmakta dır. Tahmini nüfusu ise 395 kişidir. Nüfustaki bu düşüşün çevrede kurulan köylerden kaynaklandığı varsayılmaktadır. 2007 sayımlarına göre ise Sarıveliler ilçe merkezinin nüfusu 4750 civarın da dır. Bu, nüfus sayımı esnasında orada bulunup da başka hiçbir yerde kaydı bulunmayanlardır. Yoksa Sarıveliler’den olup da dışarıda ikamet edenlerin sayısı nüfusun en az beş misli olduğu tahmine dilmektedir.
1500’lü yılların başlarında tutulduğu tahmin edilen Tapu-Tahrir defteri kayıtlarındaki bilgilerden, Başdere köyünün öşür gelirinin yarısı Musa Bey Medresesi’nin 745 tarihli vakfiyesine göre, bu medreseye vakfedildiği anlaşılmaktadır[6]. Öşür gelirinin diğer yarısını ise timarlı sipahi tasarruf etmektedir.
Osmanlı dönemi ve sonrasında Ermenek İlçesine bağlı bir köy konumunda olan Sarıveliler, 1967yılında Turcalar ve K. Karapınar köyleri ile birleşerek kasaba olmuştur. 27 Mayıs 1990 tarihinde 3644 sayılı yasa ile Karaman vilayetine bağlı ilçe olduğu açıklanmış, 30 Ağustos 1991 tarihinde ilçe kaymakamının göreve başlaması ile ilçelik statüsü kazanmıştır.
Kültürel Varlıkları
Hacı Salih Cami
Tepe Örenyeri
Kızılçukur Örenyeri
Yeşildirek Mağarası
Köristan Örenyeri