İzmir’in Torbalı ilçesinde, Yeniköy ve Özbey köyleri arasındaki Metropolis antik kenti, 1989-2007 yılları arasında Recep Meriç başkanlığında kazılmış ve 2007 yılından itibaren de Serdar Aybek tarafından kazısına devam edilmektedir.
Sırtını Gallesion dağına dayamış olan Metropolis antik kenti adını Meter Gallesia isimli Ana tanrıçadan alır. Kentin akropolünde yürütülen arkeolojik kazı çalışmaları sonucunda bulunan seramik parçaları burada Erken Tunç Çağı ve Orta Tunç Çağı’nın yaşandığını işaret eder. Metropolis çevresinde ilk yerleşim izleri ise Taş Devri’ne (Neolitik) -Tepeköy, Dedecik, Kuşçuburun- kadar uzanmaktadır.
Hellenler'e ait yerleşim M.Ö. 9. yüzyıldan sonra akropolis üzerinde kurulmuş, fakat kent asıl gelişimi M.Ö. 3. yüzyılda göstermiştir. Özellikle M.Ö. 2. yüzyılda Metropolis Pergamon Krallığı’nın himayesinde büyük gelişme kaydetmiş, tiyatro, bouleuterion ve stoa gibi anıtsal yapılar bu dönemde inşa edilmiştir.
Roma Dönemi'nde de gelişmesini İzmir - Efes ticaret yolu üzerinde sürdürmüş ve ticaret en önemli gelir kaynağı haline gelmiştir. Bu dönemde, özellikle doğudaki yamaçlarına, imparatorluk geleneğine uygun, zengin evleri (peristilli ev), atölyeler, dükkânlar, hamam ve spor kompleksleri inşa edilmiştir.
Metropolis Kent Planı
Geç Antik Çağ'da Metropolis bir piskoposluk merkezi haline gelmiş ancak savaşlar ve ekonomik nedenlerden dolayı küçülmeye başlamış ve kentte savunma amaçlı bir kale inşa edilmiştir. 14. yüzyıldan itibaren bölgenin Aydınoğulları Beyliği’nin eline geçmesiyle beraber Metropolis de Aydınoğulları Beyliği idaresi altına girmiş, ancak eski konumunda daha fazla yaşayamamış ve Torbalı’ya taşınmıştır. Torbalı adı, Metropolis adının yüzyıllar içinde söylenip değişerek günümüze gelmiş biçimidir. Osmanlı Dönemi'nde de bölge bir dönem “Kızılhisar” olarak adlandırılmıştır.
Bademgediği Tepe
Torbalı otoyol ayrımında konumlanan, etrafı Orta Tunç Dönemi’nden beri surlarla çevrili bu yerleşim yerinde yapılan kazılarda IV. ve V. tabakalardan çıkarılan seramik ve görülen tahribat izleri, Bademgediği Tepenin II. Murşili tarafından ele geçirilen Arzava kenti Puranda olduğunu işaret etmektedir.
Tiyatro
Hellenistik dönemde inşa edilmiş tiyatronun Roma döneminde zemini mermer döşeme ile kaplanmış ve sahne binası genişletilmiştir. 2000-2001 yıllarında restore edilmiş tiyatro yaklaşık 4.000 seyirci kapasitesine sahiptir. Kazılar sırasında ortaya çıkarılan beş adet soylu koltuğundan iki yanı grifon şeklinde işlenmiş, mükemmel işçiliğe sahip olanı bugün İzmir Arkeoloji Müzesi’nde sergilenmektedir.
Şist karakterli kayalık bir yamaç üzerine kurulan tiyatroda ilginç bir mühendislik uygulaması vardır. Kayalık zeminden sızan suların erozyon etkisi yaratıp oturma sıralarını bozmaması için diazoma duvarı boyunca derin bir kanal açılmış ve kanal içinde cepler oluşturulmuştur. Böylece hem suyun üstten değil alttan akması sağlanmış, hem de ceplerde biriken sudaki kum çökeltilmiştir. Daha sonra burada biriken sular künk sistemi aracılığıyla çeşmelere aktarılmış böylelikle su ihtiyacını da karşılamışlardır.
Metropolis tiyatrosu ve tiyatro kazılarında ortaya çıkarılan Grifon’lu soylu koltuğu
Tiyatronun hemen doğusunda zemini mozaikler ve duvarları fresklerle kaplı resepsiyon salonu bulunmaktadır. Mozaik tabanda Dionysos, Ariadne ve tiyatro masklarının yanı sıra, çok güzel işçiliğe sahip Menad portresi bulunmaktadır.
Resepsiyon salonunun mozaik tabanında yer alan Menad portresi
Peristilli Ev
Antik tiyatronun güney yamacında tiyatro ve şehir merkezi bağlantısını araştırmak için yapılan kazılarda ortaya çıkmıştır. Peristil avlulu ev şimdiye kadar pek bilinmeyen sivil yaşama ait detayları aydınlatmaya başlamıştır.
Yapının ortasındaki geniş avlu mermer levhalar ile kaplanmış ve her kenarında dört sütun sırası ile çevrelenmiştir. Avluyu çevreleyen çok sayıda mekân ise içerdekileri renkli duvar sıvaları ve zengin buluntuları ile yapının Roma Dönemi’nde yaşamış varlıklı bir Metropolis sakinine ait olduğunu gösterir.
Akropolis
Güvenliğin sağlandığı stratejik bir konuma sahip Akropol tüm Torbalı ovasına hâkim 16.000 metrekarelik bir alanı kapsar; buradan çevreyi çok iyi gözlemlemek mümkündür. Yapılan kazılar ve sondajlar sonucunda, M.Ö. 3000 yıllarından itibaren Akropol tepesinin yerleşim gördüğü saptanmış, Hellenistik dönemde ise çevresi güçlü surlarla çevrelenmiştir.
Bouleuterion (Meclis Binası)
Bouleuterion, demokrasi ile yönetilen kentlerde, özgür yurttaşlarca seçilmiş meclis üyelerinin toplantı yaptıkları kamu binasıdır. Bu binada meclis üyeleri kentle ilgili her konuyu konuşur karara bağlarlardı. M.Ö. 2. yüzyılın ortalarında yapılan kare formlu Metropolis Bouleuterion’u, 350 kişi kapasitelidir. Dairesel formlu oturma sıraları, antik tiyatrolarda olduğu gibi at nalı formunda tasarlanmıştır.
Bugün yapının tam ortasından aşağıya doğru 6 metre Yüksekliğinde bir Bizans sur duvarı geçmekte ve yapıyı algılamamızı zorlaştırmaktadır. Bizans surunun bu bölümündeki inşaatında neredeyse tamamıyla Buleuterion’dan sökülüp alınan mimari bloklar ve nadide heykeller kırılıp yapı taşı olarak kullanılmışlardır. Buleuterion’da Bizanslılar’ın göremediği bazı heykeller yapılan kazılarla ortaya çıkarılmıştır.
Meclis Binası oturma sıraları ve tam ortasından geçen Bizans sur duvarı
Stoa
Yağmur ve güneşten korunmak amacıyla yapılan stoalar, dini törenlerde, siyasi ve felsefi toplantılarda, ticari ve kültürel etkinliklerde kullanılmaktaydı. Dor düzenindeki iki sütun sırasıyla taşınan stoa M.Ö. 2. yüzyılda inşa edilmiştir. Öndeki sütunların üzerinde binanın yapımına paraca destek olan varlıklı kimselerin adları yazılıdır. Bunun sponsorluk kurumunun ilk örnekleri olduğu belli olmaktadır.
Roma Dönemi’nde güney kısmında zemin altına beş adet tonozlu mekân eklenmiştir. Bizans döneminde ise, Stoa kalıntıları üzerine sur duvarları ve kuleleri inşa edilmiştir. Stoa’nın içinde ise çiftlik evleri inşa edilmiştir.
Hamamlar
Yukarı Hamam ve Gymnasion
Gymnasionlar antik çağda gençlere bedensel ve düşünsel eğitimin verildiği kamu yapılarıdır. Metropolis Gymnasion’undan Augustus dönemine ait yazıtlarda söz edilmektedir. MÖ 2. yüzyıla tarihlenen bir yazıta göre gymnasion yöneticisi olarak Alexandra Mirton isimli bir kadının adı geçmektedir.
Metropolis’te Hellenistik dönem gymnasion yapısı Roma Dönemi’nde köklü değişikliklere uğramış, kuzeyine bir hamam doğusuna ise bir latrina (genel tuvalet) eklenerek bütün bir insulayı (yapı adası) kaplayan bir yapı grubu halini almıştır. Hamamda sıcaklık, döşeme altında bulunan bir metre yüksekliğindeki zemin altı ısıtma sistemiyle ve duvarlara yerleştirilen içi boş tuğlalarla sağlanmaktaydı.
Kompleksin güneydoğu köşesinde yer alan latrina (genel tuvalet) konum olarak kentte trafiğin en yoğun olduğu kesimde, tiyatroya giden ana cadde ile akropolis yolunun kesiştiği noktada yer almaktadır. Böylelikle yapının hem hamam-gymnasion kompleksi içinde, hem de kent halkı tarafından ulaşılabilecek en kolay noktada bulunması sağlanmıştır.
Aşağı Hamam – Palaestra
Roma İmparatorluk Dönemi’ne ait, iç cephesi tamamen mermer kaplama, merkez salonunun kenarlarında özel tasarlanmış basamaklı havuzların bulunduğu görkemli bir hamam yapısıdır. 2008 yılından bu yana yapılan kazılarda ortaya çıkarılan hamamın doğusundaki palaestra (spor alanı)’yı çevreleyen sütunlu galeriler geometrik desenli mozaik döşemelerle kaplıdır. Hamam’daki kazı çalışmaları sürdürülmektedir.
Aşağı Hamam-Palaestra’dan genel bir görünüm
Kaynak: (Yazı) Doç. Dr. Serdar Aybek, Trakya Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Arkeoloji Bölümü
Prof. Dr. Recep Meriç, Yaşar Üniversitesi Mimarlık Fakültesi
Arkeolog Emine Akkuş, Metropolis Kazı Üyesi
(Fotoğraflar) Metropolis Kazı Arşivi - Aykut Fırat
METROPOLİS (TORBALI) Kültür Bakanlığı
İzmir’in 45 km. doğusunda yeralan Torbalı’nın ilk yerleşim alanı, Torbalı Ovası’nın batısında Yeniköy ile Özbey köyleri arasında bir tepe üzerinde kurulan Metropolis antik kentidir.
Metropolis’ten ilk defa Avrupalı gezginler J.Spon ve G.Wheler 17 yy’da bahsediyor. Bu gezginler, 1675 yılında yöreye gelmiş ve bugün Torbalı ilçesinin Yeniköy ve Özbey köyleri arasında yer alan harabelerin, Metropolis antik kentine ait olduğunu belirtmişler.
19. yy’da ise İzmirli araştırmacı A.Fontier, Metropolis’de yazıtlar ve topoğrafya konularında yaptığı araştırma sonunda, Metropolis çevresindeki Çevlik ve Fetrek çaylarının antik isimlerini “Astraios” ve “Phyrites” olarak saptamış ve kent kalıntılarını kısaca tarif etmiştir.
Metropolis tarihi ve yazıtları hakkında ilk ayrıntılı bilimsel çalışma ise Avusturyalı bilim adamı J.Keil tarafından I. Dünya Savaşı’ndan önce gerçekleştirilmiş. 1972-1975 yılları arasında Prof.Dr. Recep Meriç, Metropolis’de sonuçları daha sonra Almanya’da yayınlanan sistematik bir yüzey araştırması yapmış, 1989 yılına gelindiğinde ise Torbalı Belediyesi’nin öncülüğünde bilimsel kazılara başlanmıştır. Bu kazılır Philip Morris Malbora, Torbalı Belediyesi ve Metropolis Sevenler Derneği ( Medoder ) tarafından desteklenmektedir. Halen kazılara Prof.DR. Recep Meriç tarafından devam etmektedir.
Metropolis M.Ö. 3.yy’da Selluokos Krallığı zamanında Lyzimachos’un adamları tarafından kurulmuştur. Metropolis Ana Tanrıça kente demektir. Şehre adını veren anatanrıçaya ait ( yerel adıyla Metagallezya ) heykel Uyuzdere mevkiinde yapılın kazılırda bulunmuştur. Metropolis Helenistik dönemde ( M.Ö. 1-2.yy ) gelişmiş, şehir görkemli sur duvarlarıyla çevrilmiş, savaş tanrısı Ares adına bir tapınak yapılmış, stoa ve tiyatro gibi anıtsal kamu yapıları inşa edilmiştir. Helenistik dönemin sanat açısından önemli bir merkezi olduğu bilinen Metropolis son derece kaliteli ve özgün heykeltıraşlık eserleri yaratmıştır.
Roma İmparatorluk döneminde kent yamaçlardan aşağıya doğru gelişmiştir. Günümüze ulaşan kalıntılardan Atrium, Roma Evi, Zeus ve oniki tanrı tapınakları bu dönemdendir. Bizans döneminde kent piskoposluk merkezi olan kent savaşlar yüzünden küçülmeye başlamış, surlar daralmış ve şehir kale, stoa, akropolle sınırlanmıştır.
Tiyatro:
Doğal bir yamaç üzerine kurulu olan tiyatro kentin sosyal, kültürel ve sanatsal faaliyetlerine ev sahipliği yapar. Tamamı mermerden yapılmış olan tiyatro orkestra, sahne binası, oturma yerleri ve ön kısımda bulunun soylu koltuklarından oluşur. Dışarıdan gelen önemli konuklar, din adamları ve imparatorlar için yapılan bu koltuklar Helenistik dönemin mermer işçiliğinin en güzel örneklerindendir. Bu koltukların arkasında Zeus’un yıldırım demeti ve kalkanlı Ares kabartması vardır. İlk olarak geç Helenistik dönemde inşa edilen ve oma Döneminde sahne binası genişletilen tiyatro 8-10 bin kişiliktir. Oturma yeri olan cavea bir koridorla iki diazomaya ayrılır. Merdiven kenarları her biri değişik desene sahip aslan ayaklarıyla süslenmiştir. M.S. 4. YY’da tiyatro işlevini yitirmiştir.