50.000 yıl öncesine kadar uzanan insansı ve insan kalıntılarının buluduğu mağarada Neandertal ile Homo Sapiens'in aynı yıllarda karşılaşmış oolmaları muhtemeler. Bu mağara, Neandertallerin tarih sahnesini, Homo Sapienslere bıraktığı 'geçiş dönemine' tanıklık ediyor.
Çek Cumhuriyeti'nin Moravya bölgesinde, Avusturya sınırı yakınındaki Pod Hraddem Mağarasında yapılan arkeolojik kazılarda, 28.000 ila 50.000 yıl öncesine kadar uzanan 10 sedimanter (tortul) tabakaya rastlandı.
Pod Hradem mağarası'nda ilk olarak 1890, 1896, 1897, 1898 ve 1901 yıllarında sınırlı kazılar yapıldı. 1956-1958'de arkeolojik imkanlar açısından geniş kazılar yapıldı. 2011-2012 yıllarında bu kez daha modern tekniklerle areolojik kazılar gerçekleştirildi.
Pod Hradem Mağarası kazılarında, Orta ve Üst Paleolitik dönemlerde, ayıların ve insanların faaliyetlerinin varlığına dair bulgular elde edildi.
Queensland Üniversitesi'nden (University of Queensland) Dr. Ladislav Nejman ve Avustralya Ulusal Üniversitesi'nden (Australian National University) Dr. Duncan Wright'ın başkanlık ettiği arkeolojik araştırmaların sürdüğü mağaralardaki bulgular, antropologlar açısından oldukça heyecan verici içerikte.
Arkeologlar mağaranın; insanlık tarihinin en heyecan verici dönemlerinden birine yani Neandertallerin sahneden çekilip, meydanı Homo Sapienslere bıraktığı geçiş sürecine tanıklık ettiğine dair kanıtlar bulunduğunu söylüyorlar.
Mağaradaki kazılarda taş aletler, silahlar, memeli hayvan kemiğinden yapılmış boncuk (Orta Avrupa’da şimdiye kadar bulunan en eski kemikten oyma boncuk olduğu tahmin ediliyor) ve 20.000 civarında hayvan kemiği bulundu..
Homo sapiens'in 45.000 yıl önce Avrupa'ya geldiği tahmin ediliyor. Pod Hradem bulguları da o dönemlerde insan hareketliliğinde artış olduğunu gösteriyor.
Yaklaşık 48.000 ila 45.000 yıllık tabakadan çıkarılan aletlerin ve eserlerin, yerel materyaller kullanılarak üretildiği belirtilirken, 5 bin yıl sonrasında bölgeye dışarıdan getirilen aletlere de rastlanıyor.
Bölgedeki en erken insan faaliyetlerine dair kanıtlar bulunduğunu saptadığını savunan arkeolojik projenin eş başkanlığını yürüten arkeolog Dr. Duncan Wright, insanların bu yıllarda hayli uzun mesafeler kat ettiğini belirtiyor ve taşınabilir sanat objeleri de üretiklerini savunuyor “Erken katmanlarda bulduğumuz objeler, büyük oranda avlanmak ve yiyecek hazırlamak için üretilmişti. Bölgede bulunan materyaller kullanılarak avcılık yapan küçük topluluklar tarafından üretilmiş parçalardı. 40.000 yıl öncesine tarihlenen diğer katmanlarda ise daha uzak mesafelerden getirilmiş objeleri görmeye başladık.” diyor.
Dr. Wright, aynı tarihlerde memeli hayvan kemiğinden yapılmış bir boncuk bulduklarını, bunun büyük ihtimalle Orta Avrupa’da bugüne kadar bulunan en eski taşınabilir sanat eseri olduğunu söylüyor.
Dr. Wright; bu iki dönem arasında ya insansıların davranışlarında ve yaşam biçiminde değişim olduğunu ya da türlerin yer değiştirdiğini tahmin ediyor.
Arkeolog Ladislav Nejman ise mağaradaki keşiflerin, bölgeye gelen Homo sapiens ile başladığına inanıyor; “48 bin yıllarında yaşayanlar; 40 binli yıllarda yaşayanlara göre çok daha hareketli. Mağara yakınlarında kısa mesafelerde hareket etmek yerine yüzlerce kilometre katediyorlardı. Bunu aletleri imal ettikleri hammaddeleren anlıyoruz. Hammeaddeler, 100 ve 200 km mesafe çapında değişen farklı bölgelerden; bazıları güneyden, bazıları kuzeyden, bazıları batıdan, bazıları doğudan.” diyor.
Tortul tabakalarda yapılan analizlerde, bölgenin iklimi hakkında da önemli veriler elde edilmiş. Buna göre; İklim çoğu zaman sıcaktan soğuğa dönüşüyor ya da tersine soğukken sıcaklaşıyordu: Kesin olan son 10.000 yıl boyunca yaşanan çağdan çok daha soğuktu.
Bölgedeki bulgulardan alınan numuneler, ‘antik tortu DNA analizi’ olarak adlandırılan yeni teknikle analiz edildi. Çökeltide korunmuş DNA kalıntısını ayrıştıran yöntemin kemik kalıntısı olmadan da mevcut türü tespit edebilen ilk bilimsel yöntem olduğu iddia ediliyor.
Dr. Wright DNA analiz sonuçlarının iki insan türü arasındaki geçiş dönemine daha net ışık tutacağına ve Homo Sapiens'in az bilinen dönemi ile bölgedeki faaliyetleri hakkında daha net bilgiler elde edileceğine inanarak, “Objelere bakarak insanların bu mağarada küçük gruplar halinde kamp yaptılarını söyleyebiliriz. Buzul çağlarda gerçekleşen kamp koşulları, insanların zorlu koşullara iyi adapte olduklarını gösteriyor. İnsanlığın iki ayrı türünün bu bölgede karşılaşmış olması kuvvetle muhtemel.” dedi.