Doç. Dr. Mehmet Somel tarafından yönetilen projenin antropolojik analizini Hacettepe Üniversitesi’nden Yılmaz Selim Erdal, laboratuvar çalışmasını ODTÜ antik DNA laboratuvar sorumlusu Füsun Özer, modelleme kısmını bilgisayar bilimci Elif Sürer ve arkeolojik veri toplama kısmını Çiğdem Atakuman yapıyor.
Geçen yıl ERC (Avrupa Araştırma Konseyi) Consolidator Grant desteği alan, NEGONE: Neolitik Anadolu toplumlarında genetik ve kültürel etkileşimlerin arkeogenomik analizi” bilimsel projesinin çalışmaları devam ediyor.
ERJ PROJE BEŞ YIL DEVAM EDECEK
Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Fen Fakültesi Biyolojik Bilimler Bölümü Öğretim Üyesi Mehmet Somel tarafından yürütülen projede farklı akademik disiplinlerden birçok bilim insanı çalışıyor.
Projenin antropolojik analizini Hacettepe Üniversitesi’nden Yılmaz Selim Erdal, laboratuvar çalışmasını ODTÜ antik DNA laboratuvar sorumlusu Füsun Özer, modelleme kısmını bilgisayar bilimci Elif Sürer ve arkeolojik veri toplama kısmını Çiğdem Atakuman yapıyor.
Proje yürütücüleri amaçlarının, Antik DNA analizlerini ve arkeolojik verileri bir arada değerlendirerek ilerleyen çalışmada, Anadolu’da yerleşik hayatın ve tarımın yaygınlaşması sürecinde göçlerin, insanlar arasındaki bilgi alışverişinin ve kültürel etkileşiminin katkısını ortaya koyarak neolitik döneme ışık tutmak olduğunu söylüyorlar.
Mehmet Somel ve Füsun Özer Beş yıl devam etmesi planlanan projeye dair soruları yanıtladı:
> ERC’nin bu kategorisinde yalnızca Türkiye’den sizin projeniz desteği hak etti. Projenin hedefleri ve amaçları nelerdir?
Mehmet Somel: Biz bir sosyal bilimler sorusunu genetik ve arkeolojik verileri bir arada değerlendirerek cevaplamayı amaçladık. Spesifik olarak ilgilendiğimiz dönem de ilk kez yerleşik yaşama ve tarıma geçildiği, köy hayatının başladığı Neolitik dönem oldu. 10 bin yıl öncesine kadar insan toplulukları Antarktika hariç bütün dünyaya yayılmış durumdalardı. Ama bunlar göçebe, avcı toplayıcı ve küçük gruplar olarak yaşamlarını sürdürüyorlar. İnsanlık böyle bir yaşam tarzını sürdürüyor ve ilk defa bizim bulunduğumuz bölgede, Doğu Akdeniz, Kuzey Mezopotamya, Zagros ve Orta Anadolu’da yaklaşık 10-12 bin yıl önce yeni bir yaşam tarzı ortaya çıkmaya başlıyor. İlk sistematik olarak yerleşik yaşama geçiş ve besin üretiminin ortaya çıkması ve buna bağlı olarak da toplum yapısının daha karmaşık hale gelmesi bunun ardından yaşanan şeyler. Bunu arkeoloji bilimi inceleyerek bizlere gösteriyordu. Yaklaşık beş bin yıllık bir dönüşüm sürecinden bahsediyoruz. Bizim cevaplamak istediğimiz soru, kültürel etkileşimlerde insan hareketlerinin rolü neydi ve ne kadardı? İnsanlar doğrudan ne kadar hareket etti de kültürel paylaşımların önünü açtı? Arkeoloji bunu tek başına cevaplayamıyor çünkü sadece materyal kültürü inceliyor. Buradan da insanlar mı hareket ediyordu yoksa değiş tokuş mu yapıyorlardı sorusunun yanıtını bulmak çok güç, hatta imkânsız. Ama DNA tam bunu yapmanın aracı. DNA’ya baktığınız zaman bu topluluk bu topluluğa karışmış mı, hatta elinizde çok iyi veri varsa erkekler mi karışmış kadınlar mı karışmış farklı durumları ayırt etmeniz mümkün oluyor. Bunu yapmak için hem genetik veri üretmeniz hem de çok yoğun mevcut arkeolojik veriyi toparlayarak ikisini bir arada analiz etmemiz gerekiyor. O yüzden arkeolog ve antropologlarla işbirliği halinde çalışıyoruz.
Proje kapsamında birçok farklı disiplinden bilim insanı çalışıyor.
Mehmet Somel: Bir başka hedefimiz de yerleşim içindeki akrabalık örüntülerini ortaya çıkarmaya çalışmak. Avcı-toplayıcı olarak yaşamını sürdüren topluluklar, görece dinamik topluluklar ve herkesin birbiriyle akraba olduğu bir yapı yok. Antropologların önemli bir kesimi arasında akrabalığın, soy bağının o toplumlar için tarım toplumuna geçtikten sonra önemli hale geldiği kabul ediliyor. Yerleşik yaşama geçiş sürecinde sosyal yaşam bazlı birlikteliğin ötesine geçip kan bağına dayalı birlikteliklerin ortaya çıktığı ya da daha fazla önem kazandığı kabul ediliyor. Biyolojik akrabalığın tarıma geçişin erken aşamasında mı geç aşamasında mı önemli hale geldiğinin cevabını yine sırf materyal verileri inceleyerek vermek kolay değil. DNA’ya bakarak bu da ortaya çıkarılabilir. Aynı yere birlikte gömülmüş kişiler örneğin biyolojik olarak akrabalar mıydı? Ne kadar akraba evliliği vardı? Geçiş sürecinin erken döneminde durum nasıldı bunu anlamaya dönük çalışıyoruz.
‘HACETTEPE’DE TÜRKİYE’DEKİ NEOLİTİK YERLEŞİMLERİN EN GENİŞ KOLEKSİYONU VAR’
Proje kapsamında Türkiye’deki hangi arkeolojik alanlardaki örnekleri inceliyorsunuz? Arkeologların elde ettiği bulgular doğrudan size mi geliyor?
Mehmet Somel: Hacettepe Üniversitesi Antropoloji ile beraber çalışıyoruz. Hacettepe’de, Türkiye’deki neolitik yerleşimlerden ele geçen en geniş insan koleksiyonu var, Aşıklı Höyük, Çayönü, Hakemi Use, Bademağacı gibi. O laboratuvardaki malzemeyi çalışıyor olacağız. Güney Doğu Anadolu, Orta Anadolu ve Batı Anadolu’yu kapsıyor ellerindeki materyaller. Bunların yanı sıra Kıbrıs ve Gökçeada’daki kalıntılar da burada yer alıyor. Çatalhöyük malzemesini de doğrudan orada çalışan antropologlar bize ilettiler.
> Doğrudan materyallere ulaşmada zorluk yaşıyor musunuz?
Mehmet Somel: Yurtdışındaki güçlü çeşitli gruplar Türkiye’deki araştırmacılara, ‘Bize örneklerinizi yollayın biz analiz edelim. Sonrasında ise makale basalım ve sizin isminizi de koyalım diyorlar.’ Sonunda da makaleleri basıyorlar hakikaten. Bazı arkadaşlar da bunu cazip görüyor. Biz de antropolog ve arkeolog arkadaşları ikna etmeye çalışıyoruz. Bu çalışmalar burada yapılırsa bilgi üretimine, bilimsel gelişmelere uzun vadede daha çok katkı sağlar. Elde edilen sonuçların bu malzemeleri çıkartan, araştıran ve yorumlayan araştırmacılarla beraber değerlendirilmesi çok daha sağlıklı olur ve burada başka araştırmacılar da yetişir.
Füsun Özer: Bu yurtdışı işbirliklerine sıcak bakmadığımız olarak algılanmamalı tabii. Biz bilgi transferi gerçekleştiği ve çalışmalar karşılıklı katkıyla gerçekleştiği sürece bu gibi işbirliklerine açığız. Bu çalışmaların bir kısmını onlarla ortak, eşit koşullarda zaten yapıyoruz. Ama ‘buyurun örneği, yalnız malzeme sağlayarak bizim de adımızı koyun yazılan makaleye’ gibi bir anlayışa sıcak bakmıyoruz.
> Proje kapsamında kaç insanın DNA’sı incelenecek? Gelen örneklerin tamamı incelenebiliyor mu?
Füsun Özer: Binin üzerinde bireyin DNA’sını incelemeyi hedefliyoruz. DNA’nın göreceli olarak yüksek miktarda elde edilebildiği kısım şakak kemiğinin pars petosası, petrus kemiği de deniyor. Bir de dişler verimli oluyor. Biz çoğunlukla bunlar üzerine yoğunlaşıyoruz ve olabildiğince en iyi sonuç alınan petrus kemiklerini kullanmaya çalışıyoruz. Bunlardan DNA özütlüyoruz ve özütlediğimiz bu DNA’lardan ‘tüm genom kütüphanesi’ dediğimiz DNA molekülü solüsyonlarını oluşturup dizilemeye gönderiyoruz. Her dizilediğimiz örnekten yüksek kalitede veri gelmiyor. İzole ettiğimiz ya da özütlediğimiz DNA sadece bizim hedefimizde olan bireyin DNA’sını da içermiyor. Çoğunlukla yüzde bir kadar kısım hedef DNA oluyor. Geri kalanı toprakta yaşayan bakterilerin DNA’sı, yani çöp. Hatta birçok kez örnekten hiç insan DNA’sı çıkmayabiliyor. Bu da antik DNA analizinin zor yanı.
‘AVRUPA’DAKİ ÇİFTÇİLERİN KÖKENİ ANADOLU’DAKİ ÇİFTÇİLER’
> Şimdiye kadar DNA incelemelerinde sorularınızın yanıtları oluşmaya başladı mı?
Füsun Özer: Aslında ERC projesi öncesinde başlamıştık araştırmalarımıza. 2016 ve 2017’de birer yayınımız var. Orta Anadolu’dan Niğde’de Tepecik Çiftlik’ten 8 bin yaşında, ayrıca Konya’da Boncuklu Höyük’ten 10 bin yaşında insanların genomlarını diziledik. Boncuklu ahalisi Orta Anadolu’da tarıma ilk geçişi temsil ediyordu. Bu bireylerin genetik çeşitlilik düzeyinde Avrupa’daki avcı toplayıcılara benzediği ortaya çıktı.
Mehmet Somel: Avrupa’da yapılan çalışmalarda Avrupa’daki ilk köylülerle oradaki avcı toplayıcılar arasında genetik farklılık olduğu ortaya çıkarılmıştı. Avrupa’daki ilk köylüler başka bir yerden mi geldiler sorusunu soruyorlardı. Bizim Orta Anadolu çalışmamız da iki şeyi cevaplamış oldu. Birincisi bugüne kadar incelenen bütün gruplar arasında Anadolulu çiftçiler, Avrupa’da ortaya çıkan çiftçilere genetik olarak en yakın gruplardı. Avrupa’daki çiftçilerin kökeni Anadolu’daki çiftçiler gibi gözüküyor. Tarım kültürü Avrupa’ya bu taraftan bir göçle gelmiş. Tam olarak Anadolu’nun neresinden ve nasıl bir göç olduğunu ise bilmiyoruz. İkinci gördüğümüz ise özellikle Boncuklu’daki köylülerde Avrupa’daki avcı toplayıcılar gibi genetik çeşitliliği çok azdı. Düşününce çok şaşırtıcı değil çünkü Boncuklu insanları avcı toplayıcılıktan yerleşik yaşama yeni geçmişler ve önceki toplum yapısını koruyorlardı.
> Projenin devam ettiği aşamada neolitik döneme dair ne gibi bilinmeyenler ortaya konuluyor? Doğru kabul ettiğimiz yanlışlar var mı?
Mehmet Somel: Batı Anadolu’daki ilk Neolitik yerleşimlerin Orta Anadolu’dan göçle tesis edildiği gibi bir fikir vardı. Herkes buna katılmıyordu ama birçok arkeolog bunu destekliyordu. Genetik veri geldiğinde bu şüpheli hale geldi. Yine kesin bir şey söyleyemiyoruz ama Batı Anadolu’daki toplulukların genetik profillerine baktığımızda doğrudan Orta Anadolu’dan gelip yerleşmiş göçmenler değilmiş gibi duruyor. Bizce bölgede neolitik kültür, topluluklar arasında fikir ve materyal alışverişiyle yayılmış olabilir. Bu konuyla ilgili daha fazla veriye ihtiyacımız var.
‘BEŞ YILDA ÇOK YOL KATETTİK’
> Projenin başlangıcından bugüne projenin ilerlemesine dair neler söylemek istersiniz?
Füsun Özer: ODTÜ’deki antik DNA laboratuvarı ilk defa 2013’te İnci Togan tarafından kuruldu ve ben ilk kurulma aşamasında buradaydım. Aslında biz hayvan evcilleştirilmesi, özellikle de koyun evcilleştirilmesini araştırmaya başladık. Süreç içerisinde Mehmet’in katılımıyla insan çalışmaları da işin içerisine girdi. Mitokondriyal DNA dediğimiz annesel yolla iletilen bir DNA’nın küçücük parçasına bakarak başlamıştık bu işlere. Şu anki teknolojinin çok altındaydı. 5 yıl içerisinde bu konudaki lider grupların kullandığı metotlar ve teknoloji açısından aynı seviyeye ulaştık. Beş yılda çok yol kat ettik.
> Bundan sonra proje nasıl ilerleyecek?
Mehmet Somel: Orta Anadolu ile ilgili tabloyu netleştirmek istiyoruz öncelikle. Sonrasında da diğer bölgeleri tamamlamayı hedefliyoruz. Birkaç sorumuz var. Neolitik kültür Batı Anadolu’ya nasıl yayıldı? Orta Anadolu ile Güney Doğu Anadolu arasında kültürel farklar hâlâ görünüyor. ‘Bu farklar niye ortaya çıkıyor?’ gibi… Elimizdeki genetik veriyi bu tabloya eklediğimizde ne göreceğimizi çok merak ediyoruz. Grupların birbiriyle etkileşimini anlamaya çalışacağız süreçte. Daha epey yolumuz var ve veri üretmeye odaklanıyoruz, laboratuvar kapasitesini geliştirmeye çalışıyoruz.
Serkan Alan - www.gazeteduvar.com.tr