Ünlü Sanat tarihçisi ve yazar Prof. Dr. Nurhan Atasoy, Sultanahmet'te Başlayan Yolculuk adlı söyleşide, İstanbul'da geçen çocukluk yıllarını, bilimsel çalışmalarını ve anılarını anlattı
Sultanahmet'te Başlayan Yolculuk" adlı söyleşi, Türk Edebiyatı Vakfı'nın Sultanahmet'teki merkez binasında gerçekleştirildi
Atasoy'un Sultanahmet'te geçen çocukluk yıllarını, bilimsel çalışmalarını ve anılarını anlattığı söyleşiye sanatseverler yoğun ilgi gösterdi.
Babasının Tokat'ın Reşadiye ilçesinde eczacılık yaptığı zaman orada dünyaya geldiğini belirten Atasoy, doktor olan büyükbabası Ali Rıza Atasoy'un da 1930'lu yıllarda Reşadiye ve civarındaki zührevi hastalıklarla mücadele ettiğini söyledi.
Atasoy, büyükbabasının "vatana hizmet etmenin güzeli ve çirkini yoktur" nasihatini çok önemsediğine dikkati çekerek, "Büyükbabam yolun ortasında bir taş varsa mutlaka onu alır, kenara koyardı. Sokakta taş toplamayı eğer hakir bir iş olarak görme hissine kapılırsak bizi mutlaka uyarırdı. Ondan, yaptığım hiçbir işten utanmamayı, hiçbir işi küçümsememeyi öğrendim." ifadelerini kullandı.
Her gece bir başka camiye teravih namazına giderdik
Büyükbabasının Sultanahmet'te yaptırdığı apartmanda çocukluk yıllarının geçtiğini aktaran yazar, şunları kaydetti:
"Sultanahmet'in arastasında çarşamba günleri pazar kurulurdu. Büyükbabam gider, haftalık alışveriş yapardı. Küfeciler vardı, küfeyi doldururdu. Patatesler ve soğanlar filizlenmesin diye tavan arasına serilen temiz çarşafın üzerine yayılırdı.
Benim terbiyemde önemli rol oynayan kişi de cici annemdi. Çok titiz bir kadındı, temizlik ve titizlik konulardı bende çok izleri var. Çok dindardı ve beni ramazan ayında teravih namazlarına götürürdü. Her gece bir başka camiye teravih namazına giderdik. Biz tabii çocuktuk, saklambaç oynardık. Bir kişinin de 'ne koşuyorsunuz, oyun oynanır mı burada' demezdi. Sultanahmet Meydanı'na gelmek, camilere gelmek çok büyük bir zevkti. Şimdi özellikle ramazan aylarında Sultanahmet'e gelmiyorum. Ramazanlar böyle yaşanmaz, dostlar birbirine gider, görüşür. Bizim iftar soframız her zaman misafirli olurdu. Ramazanlar eskiden çok daha güzel yaşanırdı."
Sanat tarihi merakı nasıl başladı?
Atasoy, bilimsel çalışmaların değeri ve önemini büyükbabasından öğrendiğini aktararak, büyükbabasının kendisine doğum gününde kitap ve sözlük hediye ettiğini, bilimsel araştırmalara yönelmesinde katkısı olduğunu dile getirdi.
Çok parlak bir öğrenci olmadığı halde lisedeki tarih hocasından etkilenerek tarihe ilgi duyduğunu ifade eden yazar, sözlerini şöyle sürdürdü: "İstanbul'un fethi ile ilgili bana 'bir konuşma yapar mısın' dediler. Çalıştım ve bütün okulun önünde İstanbul'un fethini anlatmıştım. Ondan sonra da birden bire bir sanat tarihi merakı başladı. Büyükbabamın yaptırdığı apartmanın her katında ailenin bir grubu yerleşmişti. Çatı katında ise dul bir hanım kiracı olarak otururdu. O çıktığında ben doktoramı yapmıştım, babama söyledim ve orada yerleştim. Yatak odamın penceresinden Sultanahmet'i gördüğüm çok güzel bir manzarası vardı. Orada çok güzel çalışmalar yaptım. Bilimsel toplantılar, doktora ve bilim seminerleri yaptım. Öğrencilerimi oraya çağırıyordum. Doçentlik imtihanına da orada hazırlanmıştım."
- "Her işi başaramadım ancak çalıştığım pek çok müzeye hayrım dokundu"
Atasoy, sanat tarihçilerinden farklı olarak sarayların süslemeleri, mimarisi ve sanat eserlerinin yanı sıra orada yaşanan hayatları, nasıl yaşandığını da araştırdığını vurgulayarak, Dolmabahçe Sarayı'nda yaşayan bir öğretmenle tanıştıktan sonra bu merakını bir nebze giderdiğini ifade etti.
Osmanlı kültürünün Avrupa'daki yansımaları konusunda da çalışmalar yaptığını kaydeden yazar, "Her işi başaramadım ancak çalıştığım pek çok müzeye hayrım dokundu. Topkapı Sarayı'na fevkalade çok hizmetim vardır. Askeri Müze'de çadırların korunması için bir laboratuvar kurdurdum. Nadir eserler için de bir laboratuvar kurulmasında katkım oldu." şeklinde konuştu.
AA