Gazi Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. S. Yücel Şenyurt, Türk Ocakları Ankara Şubesi'nde 22 Nisan Cumartesi 14.00 de yapılan konferansta, "Orta Asya'dan Anadolu'ya Kurgan Geleneği"ni anlattı.
Prof. Dr. S. Yücel Şenyurt, ölünün gömülmesinden sonra üzerine toprak veya taş yığılarak oluşturulmuş ve halk dilinde yığma, Anadolu Arkeolojisi literatüründe tümülüs, Orta Asya’da da kurgan olarak isimlendirilen mezarların ilk ortaya çıkışı, tarihsel gelişimi ve coğrafi yayılımı hakkında ayrıntılı bilgiler verdi.
Kurganların veya tümülüslerin yapım malzemesi mezarların bulunduğu çevrenin doğal malzemesi ile ilişkili olduğunu belirten Şenyurt, "Tümülüs ve Kurgan kelimeleri aynı mezar tipini mi ifade etmektedir?, Yığma mezar geleneği ilk olarak ne zaman, hangi bölgede ortaya çıkmış ve tarih içerisinde nasıl bir gelişim göstermiştir?, Özgün bir mimarisi olan ve farklı dillerde farklı isimlerle bilinen yığma mezar geleneğinin etno-kültürel aidiyetleri var mıdır?, Yığma mezar geleneği neden ortaya çıkmış ve ne zamana kadar kullanılmıştır?" gibi soruları da cevapladı.
Şenyurt, şunları kaydetti:
"Ural-Altay dillerinde yığma mezarlar kurgan olarak isimlendirilir. Türkçe kökenli olduğu istisnasız bir şekilde kabul edilmiş olan kurgan kelimesinin etimolojisi kur/kor (kurmak ve korumak) köklerine dayandırılmaktadır. Kur (u) gan (kur (ul) gan): kurulmuş (ulu, ülgen: büyük; anma: anıt) mezar yapısını ifade eden ve doğal olmayıp insanlar tarafından anıtlaştırılmış bir yapı ifade edilmek istenmiş olabilir. Kor (u) gan: koruyan, korunan (yazmak- yazgan, yazan; kırmak- kırgın, kırılgan) örneğinde olduğu gibi ölüyü ve mezar eşyasını koruyan anlamında bir ifade söz konusu olabilir. Latince tumulus kelimesi tumeo: şişme, kabarma kökünden gelmekte olup “tepe” veya “tepecik” anlamındadır. Günümüzde kullandığımız tümör kelimesi de aynı kökten gelmektedir. Kelimenin etimolojisi mezar anlamına gelecek özel bir ifade içermez. Benzer bir durum Bin tepeler şeklinde kullanılan Türkçe tepe kelimesinde de görülür. İngilizce’de, tepecik, tümsek anlamındaki, barrow, cairn, howe gibi topografik tanım içeren kelimelerinin yanı sıra burial mound kelimesi de yığma mezarı vurgulamak için arkeoloji terminolojisine kazandırılmıştır. Bush Barrow (çalı tepe). Almanca’da da aynı şekilde tepe anlamına gelen hügel kelimesi grabhügel olarak yığma mezarı ifade eder biçime getirilmiştir. Ural-Altay dillerinde yığma mezarlar kurgan olarak isimlendirilir. Türkçe kökenli olduğu istisnasız bir şekilde kabul edilmiş olan kurgan kelimesinin etimolojisi kur/kor (kurmak ve korumak) köklerine dayandırılmaktadır."
TÜMÜLÜSLER DE BİRER KURGANDIR
Prof. Dr. S. Yücel Şenyurt, "kurgan" kelimesinin Orta Asya'da "kale" anlamında da kullanıldığını hatırlatarak, şu bilgileri verdi:
"Taldıkorgan (Kazakistan’da bir şehir adı): Taldıkale (Kırıkkale gibi). Orta Asya bozkırlarında geceleyen çobanların mezar yanında uyumaları da kurgan kelimesinin anlamıyla yakından ilgili olmalıdır. Yığma mezar tipi için farklı dillerde kullanılan kelimeler arasında sadece kurgan kelimesinin topografik bir tanım olmayıp özellikle mezar yığması ve ölü gömme âdeti ile ilişki bir anlam içerdiği görülmektedir. Günümüzde birçok Batılı arkeoloji literatürlerinde ilgili dilde tepe anlamına gelen kelimeler kullanılırken ayrıca ve özellikle kurgan kelimesinin en azından bir parantez içerisinde kullanılıyor olması dikkat çekici bir durumdur. Türkçe kökenli olduğu kabul edilen kurgan kelimesinin Hint-Avrupalılar ile ilgili olarak 'kurgan toplumları' şeklinde kullanılması ise çok daha ilginçtir. İtalya, Yunanistan ve Anadolu arkeolojilerinde kurgan kelimesi neredeyse hiç kullanılmaz. Homeros, Herodot ve daha sonraki Romalı tarihçilerin klasikleştirdiği tümülüs kelimesinin söz konusu Antikçağ yazarlarının yaşadıkları coğrafyanın arkeoloji literatüründe kullanılıyor olmasında tabi ki hiçbir sakınca yoktur. Anadolu arkeolojisinde tümülüs kelimesinin kullanılması literatürümüzün Batı’dan alıntılanmış olmasıyla da ilgili bir durumdur. Ancak, bu tümülüslerin de birer kurgan olduğu gerçeğini inkâr etmemiz anlamına gelmemelidir."
KURGANIN BÜYÜKLÜĞÜ STATÜYÜ BELİRLER
Prof. Dr. Şenyurt, kurganların veya tümülüslerin yapım malzemesi mezarların bulunduğu çevrenin doğal malzemesi ile ilişkili olduğunu ifade ederek, anlatımlarını şöyle sürdürdü:
"Toprak olmayan kayalık alanlarda mezarın yığması taştan yapılırken, taşın bulunmadığı düz ovalardaki mezarların yığması topraktan yapılır. Esas olan mezarın üzerindeki yığının ölen kişinin toplumsal statüsüne yaraşır derece büyük ve anıtsal olmasıdır. Yığmanın büyüklüğü veya küçüklüğü ölen kişinin toplumsal statüsünü belirler. Taş veya toprak yığma, ayrı gelenekler olmayıp tamamen doğal malzeme tedarikine bağlı bir durumdur. Her iki malzemenin de bol olduğu alanlarda kalıcı ve sağlam olması açısından taş yığmaların tercih edilmiş olduğu anlaşılmaktadır. Litvanya asıllı ABD'li arkeolog Marija Gimbutas 1956 yılında kurgan tipi gömülerin Hint-Avrupalı bir ölü gömme geleneği olduğunu ileri sürmüştür. Rusya bozkırlarında Geç Neolitik veya Kalkolitik (Eneolit) dönemden itibaren kendine özgü mezar tipleri ve mezar buluntularıyla dikkat çeken bu kültürün insanlarını da “Kurgan Halkı” olarak nitelendirmiştir. Erken Tunç Çağı ve Orta Tunç Çağı tümülüslerini aynı geleneğin devamı olarak gören Gimbutas’ın bu teorisi kimi bilim adamlarınca kabul görse de genellikle çok eleştirilmiştir."
KURGAN AVRUPA'YA DÖRT EVREDE YAYILDI
Prof. Dr. S. Yücel Şenyurt, "Hint Avrupalı sayılan, Hititler, Luwiler, Mitanniler, Hindular ve Persler’de neden tümülüs geleneği yoktur?" sorusunu cevaplarken şunları söyledi:
"Kurgan kültürünün Avrupa’ya gelişini M.Ö. 4500’lere kadar indiren Gimbutas bu teorisiyle Hint-Avpupalı dil konuşan tüm Avrupalı halkların da dışarıdan geldiklerini iddia etmiş oluyordu. Bazı araştırmacılar ise aksine, Hint-Avrupalı dilleri konuşan halkların Avrupa’nın daha eski, göçebe olmayan tarım toplulukları olduğunu ileri sürmektedir. Yığma mezar geleneğinin veya kurganların yayılışının belli bir halk grubunun yayılışı ile ilişkilendirilip ilişkilendirilemeyeceği konusu da önemli bir konudur. Gimbutas Kurgan kültürlerinin Avrupa’ya yayılımının şu dört evrede gerçekleştiğini öne sürmektedir: 'Kurgan I: M.Ö. 4400-4200, Kurgan II: M.Ö. 3400-3200, Kurgan III: M.Ö. 3000-2800, Kurgan IV: M.Ö. 2800-2200. Gimbutas’ın aksine birçok Avrupalı arkeoloğun ise kurganların Kuzey Kafkasya’da M.Ö. 4. binin ortalarında ortaya çıktığını kabul ettiğine dikkat çeken Şenyurt, "Karadeniz’in batısında ve özellikle Aşağı Tuna bölgesinde, Orta Avrupa ve Balkanlar’da M.Ö. 4. binin ortalarına kadar Çukur Mezar Kültürü yaygındır. Eneolit dönemin sonlarında ekolojik değişim ve bozkır bölgesinden gelenler tarıma dayalı ve daha çok yerleşik olan Kalkolitik kültürde radikal değişimlere sebep olmuş ve konar göçer hayvancılık ekonomisi ortaya çıkmıştır. Bu dönemde, Yamnaya, Kurgan veya Aşı Boyalı Mezar kültürü ortaya çıkmıştır."
KURGANLAR GÖÇEBE TOPLUMLARIN TAPUSU OLMUŞTUR
Şenyurt, kurganların aynı zamanda göçebe toplumların otlaklıklarının ezeli tapusu niteliğinde olduğunu vurgularken, şu bilgilere yer verdi:
"Güney Urallar’da Lopatino ve Petrovka erken kurganlarında açığa çıkarılan insan iskeletlerinden elde edilen C14 verilerinin M.Ö. 3640-3490 tarihlerini göstermektedir. Ölünün gömüldükten sonra üzerini toprak veya taş ile yükselterek bir tepe haline dönüştürülmesi farklı bir anlayış içermelidir. Yığma mezar yapmak onu yapanlar için güç bir iştir ve bu geleneğin kökeninde bu güçlüğü göz ardı ettirecek önemli sebepler olmalıdır. Her şeyden önce mezarın üzerine oluşturulan tepe, ölen kişinin unutulmamasını ve onun anısını yaşatacak şekilde fark edilmesini sağlamaktadır. Uygulanan işlem sadece cesedin üzerinin kapatılması işlemi değildir. Göçebe halklar anma ve ritüeller için atalarının ve yakınlarının mezar yerlerini kolayca tespit edebilmek amacıyla bu mezarları yapmış olmalıdırlar. Günümüzde Kazakistan’daki boyların ataları olduklarını düşündükleri dağlık bölgelerdeki kurgan alanlara giderek burada dualar okuyup şenlikler düzenledikleri görülmektedir. Göçebe halklar hayvan otlattıkları alanları ellerinde tutmak ve bir anlamda mülkiyetlerinin kendilerine ait olduğunu göstermek için mezarlarını belirgin yapmış olmalıdırlar. Kurganlar göçebe toplumların otlaklarının ezeli tapusu niteliğindedir. Sahiplenmek ve koruma altında tutmak ve hatta yurt edinmek için iyi birer dini ve sosyolojik nedendir.”
Büyük ilgi ile izlenen konferans Prof.Dr. Sayın Yücel Şenyurt’un sunumundan sonra gençlik kolları üyelerimizden Akdeniz Erbaş’ın, dombra eşliğinde Türk dünyasından ezgiler sunumuyla sona ermiştir.