Anadolu’da Yerleşikliğin Kökeni, Son Avcılar ve Göbeklitepe üzerine konuşan Arkeolog Prof. Dr. Necmi Karul, Göbekli Tepe benzeri başka arkeolojik alanlar da olduğuna dikkat çekti ve özellikle Karahan Tepe ile benzeri bazı alanlardaki arkeolojik bulguların yeni Göbeklitepeler olabileceğini işaret ettiğini söyledi.
Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık’ın 2019 Göbeklitepe Yılı nedeniyle düzenlediği “Anadolu’da Yerleşikliğin Kökeni: Son Avcılar ve Göbeklitepe” başlıklı konferansa katılan İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Tarih Öncesi Arkeolojisi Ana Bilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Necmi Karul, Neolitik dönemde Güneydoğu Anadolu Bölgesi ve Göbeklitepe konusunda açıklamalarda bulundu.
İnsanın yerleşik hayata geçişiyle, son avcılardan geriye kalan zengin sembollerle bezenmiş anıtsal yapıların önemli bir döneme dair mühim bilgiler verdiğini söyleyen Prof. Dr. Necmi Karul, Göbeklitepe’de bulunan tarih öncesinin görkemli tapınak kalıntılarının, hayvan figürlü "T" biçimli dikilitaşlarının, on iki bin yıl öncesine tarihlenen insan heykellerinin taşıdığı anlamlara dair yorum ve çıkarımlarını izleyicilerle paylaştı.
Yerleşik yaşama ilk adımı atan son avcılar
Dicle Havzası’nın son avcılarının yerleşik yaşama ilk adımı atan insanlar olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Necmi Karul, yerleşik hayata geçişin ilk izlerinin Çayönü, Gusir Höyük ve Körtiktepe'te bulunduğunu belirtti ve "Eldeki veriler yerleşik yaşamın Anadolu’yu da içine alan Yakındoğu’da, günümüzden 11-11500 yıl kadar önce ortaya çıktığını gösteriyor" dedi.
Prof. Dr. Necmi Karul, T şekilli taşlarla dizayn edilen yuvarlak tapınak yapılarının daha küçük ebatlı halleri ile Atatürk Barajı'nın suları altında kalan Şanlıurfa ilinin Hilvan ilçesine bağlı Nevali Çori ve Siirt'in Eruh ilçesindeki Gusir Höyük benzeri arkeoloji kazılarında bulunduğunu da hatırlattı. Nevali Çori'deki yapıların Göbeklitepe'den daha sonra inşa edildiğine dikkat çeken Karul, taş dikme ve yapıların boyutlarını da Göbeklitepelere göre daha küçük ve evlerin parçası olabilecek kadar hayatın içinde olduğunu belirtti.
Gusir Höyük’te ise kazılan her katmanda karşılaşılan dikilitaşların bu geleneğin en az birkaç yüzyıl devam ettiğini gösterdiğini söyleyen Kalur, "Birkaç dikilitaşın da şekillerle bezendiği görülüyor.Taşlardan birinin üzerinde, birkaç küçük daire şekli kazınmış birinde ise küçük delikler açılmıştır. Bu dikilitaş aynı zamanda özenle biçimlendirilmiş kenarları ve belirli bir seviyeye kadar kilden bir yatağın içindeydi. Yaklaşık 1,5 metre yükseklikteki dikilitaş özellikle Göbeklitepe ve Nevali Çori yerleşmelerinden bilinen anıtsal dikilitaş geleneğinin öncülerinden sayılabilir" dedi.
Göbeklitepe'deki tasvirlerin çoğu hayvanlardan oluşuyor
Göbeklitepe, Nevali Çori ve Karahantepe'yi kamusal yapılar olarak adlandıran Karul, Göbeklitepe'de keşfedilen tasvirlere dair, "Göbeklitepe'deki tasvirlerin çoğu hayvanlardan oluşuyor ve o dönemde yaşayanların çevrelerinde gözlemledikleri hayvanları resmettiklerini rahatlıkla söyleyebiliriz. Kaldı ki bu tasvir edilen hayvanların tamamına da arkeolojik bulgular arasında karşılaşıyoruz. Bunlar çoğunlukla yılanlar, tilki, yaban domuzu, turnalar, akbabalar, eşekler, leopar, ceylan, örümcek ve akreplerdir. Karşılaştığımız betimlemelere baktığımızda ise özellikle heykellerde, koruyucu rollere sahip olduğu belirtilen saldırma pozisyonunda hayvanlar yer alıyor. Ayrıca karşılaşılan bütün hayvan figürlerinin erkek olduğunu görüyoruz. Yani cinsiyet ayırt ediliyor. Göbeklitepe'de şu ana kadar dişi bir hayvan figürü ile de karşılaşılmadı." diye konuştu.
Karul, Göbeklitepe'de ayrıca turna ve boğanın da betimlediğine işaret ederek "Boğa, Anadolu'nun önemli figürlerinden birisidir. Göbeklitepe'de yabani, ürkütücü olarak tasvir edilen boğa, bugün kurban etmek, boğa güreşleri yapmak gibi birtakım ritüellerin belki de köklerinin devamı olabilir. Yani Anadolu'da ilk akla gelen hayvanlardan bir tanesinin boğa olduğunu ve kökeninin Göbeklitepe'ye kadar uzanacağını rahatlıkla söyleyebiliriz. Bir diğer sıkça karşımıza çıkan hayvanlar, yılan ve tilkidir. Hepsinin tek başına bir anlamı olduğu düşündüğümüz gibi, bir araya getirildiğinde de bütün mitolojik hikayenin altını doldurduklarını hesaba katarak güçlü hikayeleri barındıran taşlar diyebiliriz. Resmedilen bir diğer hayvan da turnalardır. Turnalar, boğa örneğinde olduğu gibi bugün Alevi inancında halen yaşamaya devam eden ya da Japon tiyatrosunun ya da Mısır'daki Hermes Kültü'ndeki Tuna nehrini düşündüğümüzde hem dünyaya mal olmuş hem de Anadolu coğrafyasında kadim ve bugün de devam eden figürlerden biridir ve Göbeklitepe'de de ayrı bir yere konulabilir."
Yabani hayvanların evcilleştirmenin ilk örneklerinin de Anadolu'da gerçekleştirildiğinin altını çizen Karul, Neolitik dönemde insanların tarımla beraber tarihte ilk kez depolama yöntemi kullandıklarını da belirtti.
Dikilitaşların insanları sembolize ettiği düşünülüyor
Karul, Fırat bölgesindeki yerleşim yerlerinde bulunan dikilitaşların insanları sembolize ettiğini düşündüklerinde, insanın yaşamın tam merkezine oturtulduğunu gördüklerini anlatarak, şunları kaydetti:
"Özellikle tapınakların merkezi içerisindeki dikilitaşa insan motifinin işlenmesi, insanın merkezde olduğunu gösteriyor. Yine kabartmalarda insanın 3 boyutlu olarak betimlendiğini görüyoruz. Bunun en iyi örneği Şanlıurfa'daki Balıklıgöl'ün yanında bir inşaat sırasında açığa çıkarılan bir insan boyutundaki heykeldir.
Sonuç olarak baktığımızda neolitik dönemin başında insan, hayvanlar aleminin bir parçasıyken zaman içerisinde onların üzerinde başka bir yere geliyor ve kendisi evrenin merkezine koymaya başlıyor. Bu sürecin ardından insanlar 2 bin yıl sonra tarım yapmaya başlayarak, hayvanları evcilleştiriyorlar ve bütün bu görkemli tapınakları olan, anıtsal heykelleri, dikilitaşları olan yaşam biçimi ve inancı ortadan kalkıyor. Bu dönemde yaşayan ve dünyanın farklı yerlerine göç etmiş insanlar birtakım ritüelleri yaşatmaya çalışıyor ama çekirdek bölgede tüm anıtsallık ortadan kalkıyor. Yerini tarım, hayvancılık yapan çiftçiler alıyor ve o yaşam bugüne kadar devam ediyor."
Bölgede yeni Göbekli Tepeler keşfedilebilir
Necmi Karul, bölgede yeni Göbekli Tepeler denilebilecek yeni arkeolojik alanların keşfedilebileceğine dikkat çekti. Karahan Tepe, Sefer Tepe, Hamzan Tepe ve Taşlı Tepe'de Çanak Çömleksiz Neolitik Döneme ait bulgular ve T-biçimli anıtsal dikilitaşların bulunduğunu hatırlatttı ve özellikle Karahan Tepe ile Harbetsuvan Tepesinde bulunan taşların Göbekli Teğe kadar görkemli yeni tapınak alanları bulunabileceğine dair ümit verdiğini söyledi.
Prof. Karul, konferansında yeni arkeolojik araştırmalar ve yapılacak kazılarla bu alanların sayısının daha da artacak gibi göründüğünü söyledi.
***************************************************************************************
DİP NOTLAR
***************************************************************************************
Arkeolojik buluntulara göre Karahan Tepe, Yeni bir Göbekli Tepe olabilir
1997 yılında Prof. Dr. Abdüsselam Uluçam başkanlığında “Doğu ve Güneydoğu Anadolu İlleri Kültür Envanteri Projesi” kapsamında keşfedilen Karahan Tepe'de ilk bilimsel arkeolojik kazı çalışmasının bu yıl Şanlıurfa Müze Müdürlüğü denetiminde Doç. Dr. Bahattin Çelik tarafından yapılması planlanıyor.
Geçtiğimiz yıl kazı yapılacak alanda incemeler yapılmış, kaçak kazı yapılan alanlar temizlenmişti.
Ardahan İnsani Bilimler ve Edebiyat Fakültesi Öğretim üyesi Doç. Dr. Bahattin Çelik başkanlığında bu yıl arkeoloji kazılarına başlanacak Karahan Tepe’de T şekilli dikilitaşlar toprağa gömülü, bazıları ise kısmen açığa çıkmış halde duruyor. Göbeklitepe'ye oldukça yakın bir alanda olan arkeolojik kazı alanı Göbekli Tepe'ye şekilsel benzerlik de gösteriyor.
Doç. Dr. Bahattin Çelik, Karahan Tepe ile Göbekli Tepe arasında benzerliklere şu şekilde dikkat çekmişti: "İki alan da aynı döneme tarihlenmektedir. Özellikle II: tabaka M.Ö. 9100-8400 yılları arasına tarihleniyor. Karahan Tepe ören yerinin alt tabakalarında Göbekli Tepe’nin en eski tabakası olan III. tabaka ile çağdaş tabakaların var olup olmadığı bilinmemekte. Karahan Tepe’nin kültür dolgusu 7-8 m derinliğinde olduğundan, Göbekli Tepe’nin III. tabakası ile çağdaş tabakaların var olabileceği tahmin ediyoruz"
************************************************
Harbetsuvan'da bulunan falluslu heykel
2017 yılının Ekim ayında Şanlıurfa'daki Harbetsuvan Tepesinde bulunan ve yaklaşık on bin yıllık olduğu tahmin edilen bir dikilitaş ya da heykel var ki şu anda Şanlıurfa Müzesi'nde, Urfa'nın Balıklıgöl mevkiinde birkaç yıl önce bulunan diğer ünlü taş devri heykeli "Urfa Adamı" ile birlikte sergileniyor.
Harbetsuvan'da Urfa Müzesi fenetiminde Doç. Dr. Bahattin Çelik liderliğinde gerçekleştirilen arkeolojik kazılarda ortaya çıkan taş dikme, ellerini göğzünde birleştirmiş, falluslu bir heykeli andırıyor. Ancak baş kısmı kırık. Yaklaşık 76 santimetre uzunluğundaki heykelin diz çökmüş ve ellerini göğsünde birleştirmiş bir insanı resmettiği tahmin ediliyor.
arkeolojikhaber.com