Edinburgh Üniversitesi Mühendislik Okulu, Malzeme ve İşlemler Enstitüsü öğretim üyesi Dr. Martin Sweatman'ın Göbeklitepe'deki D yapısında bir astronomik kayıt hatta takvim olabileceği iddiasını, Göbeklitepe ve Karahantepe Arkeoloji Kazıları Başkanı Prof. Dr. Necmi Karul, fantastik olarak nitelendirdi. Arkeolog Kalur, D Tapınağının iddia edilen tarihten bin yıl sonra inşa edildiğine ve Sweatman'ın bazı şekilleri gözardı ettiğine dikkat çekti.
Edinburgh Üniversitesi Mühendislik Okulu, Malzeme ve İşlemler Enstitüsü öğretim üyesi Dr. Martin Sweatman'ın imzası ile Arkeoloji, Bilinç ve Kültür Dergisi Time And Mind'da (Zaman ve Zihin) 24 Temmuz 2024 tarihinde yayınlanan "Representations of calendars and time at Göbekli Tepe and Karahan Tepe support an astronomical interpretation of their symbolism" (Göbekli Tepe ve Karahan Tepe'deki takvim ve zaman gösterimleri, sembolizmlerinin astronomik bir yorumunu destekliyor) başlıklı makalede yer alan bilgilere göre; D Tapınağının 43 numaralı dikilitaşı önemli bir astronomik kayıt içeriyır ve hatta 12 bin yıllık güneş takvimi olma ihtimali hayli güçlü: Akbabalı T Taşı üzerinde 365 adet 'V' sembolü yer alıyor. V şeklinin bir günü işaret eden bir sembol olduğunu savunan ekip aynı zamanda ay ve yılı işaret eden sembollerin de bunu desteklediğini ifade ediyor.
Makaleye göre; Edinburgh Üniversitesi’nden Dr. Martin Sweatman ve ekibi Göbeklitepe’de bulunan bir taş sütundaki işaretlerin, büyük olasılıkla tarihin en eski güneş takvimini temsil ettiğini, bir kuyruklu yıldızın yeryüzüne çarpması sonucu oluşan felaketin anısına oluşturulduğunu ileri sürüyordu.
Göbeklitepe’deki "akbaba taşı" olarak bilinen T şekilli dikilitaş merkezli iddiaya arkeoloji dünyası temkinli ve kuşkulu bakıyor.
Prof. Dr. Necmi Karul: İlk yerleşik toplumların takvime ihtiyacı yoktu
Göbeklitepe ve Karahantepe Kazı Başkanı Prof. Dr. Necmi Karul konuyla ilgili olarak şu açıklamalarda bulundu.
“Yazar Martin Sweatman gerçekliği doğrulanmamış bir kozmik çarpışmadan söz ediyor. Ayrıca P43 adını verdiğimiz dikilitaşın bulunduğu D yapısı bu sözde çarpışmadan bin yıl kadar sonraya tarihleniyor, başka bir ifade ile Göbeklitepe’den bilinen en eski tarihler söylenenin aksine Genç Dryas’ın sonuna ait. Ayrıca Göbeklitepe’deki yapıların bir çatısı olduğundan şüphe duymuyoruz, dolayısıyla bunları gökyüzünün izlendiği mekânlar olarak göremeyiz.
Yazar bugüne kadar Göbeklitepe ve bölgedeki diğer çağdaş yerleşmelerden kendi kurgusuna uygun öğeler seçerek bir anlatı benimsemiş. Göz ardı ettiği figürler, hatta P43 üzerindeki anmadıkları bilimsel bir titizlikten ne kadar uzak olduğunu gösteriyor.
Özet olarak eski Mısır, Arap ve Yunan bilginlerinin tarif ettiği göksel takım yıldızların aynısının tarih öncesi toplumlar tarafından tanınmış olmasını beklememek gerekir. Kaldı ki takvim, zamanı doğrusal olarak algılayan yazılı kültürlere özgüdür, oysa tarihöncesi toplumların zaman anlayışı döngüseldir. Takvim zamanı ileri ya da geri doğru hesaplama anlayışının bir ürünüdür, ticari ve ekonomik bir boyutu vardır; bu bağlamda ilk yerleşik toplumların böylesi bir takvime ihtiyaçları yoktur. Nitekim makalede geçen Göbeklitepe, Karahantepe ya da Sayburç’taki betimler karmaşık bir toplumsal yapıyı çok iyi yansıtmakta ve bu toplumların doğa ile iç içeliğini mitolojik hikâyelere dönüştürerek dikilitaşların üzerine aktardıklarını göstermektedir. Dönemin sanatçı ve hikâye anlatıcıları yerleşik yaşam ile ortaya çıkan yeni bir sosyal düzende toplumu bir arada tutan anlatılarını yapmış olmalıdır”
Öznur Oğraş Çolak - Cumhuriyet