Osmanlı’daki yangınlar üzerine çalışan, bir de kitap hazırlığı içinde olan Marmara Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kemalettin Kuzucu, geçmişten günümüze İstanbul'da yaşanan yangınları anlattı.
Teşvikiye Cami ve Haydarpaşa Tren Garı’nda yakın zamanlarsa yaşanan yangınlar akıllara tarihi İstanbul yangınlarını getirdi.
Sultan Abdülmecid tarafından 1854’te yaptırılan ve bir aydır restorasyon çalışmaları süren Teşvikiye Camii’ndeki yangın, imam odasında çıktı. Teşvikiye Cami’nde çıkan yangının nedeni henüz netleşmemişken Haydarpaşa Tren Garı’ndaki eski vagonlarda çıkan yangının ise hurda kesimi sırasında ortaya çıktığı belirtildi.
Osmanlı’daki yangınlar üzerine çalışan, bir de kitap hazırlığı içinde olan Marmara Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kemalettin Kuzucu geçmişten günümüze İstanbul'da yaşanan yangınları konuştuk.
Osmanlı dönemi ve günümüzdeki yangınları kıyaslarsak nasıl bir tablo çıkar karşımıza?
Osmanlı’daki yangınlarla günümüzdeki yangınları birbirinden ayırmak gerekir. Osmanlı’da yangınlar günlük hayatın bir parçasıydı. Bu yangınlar şehrin büyük bölümünü yok ediyordu. 2 bin 5 bin evin yandığı yangınlar bile büyük yangınlar sayılmıyordu. Buna Vaka-ı Adiye deniyordu. İnsanlar da hayatlarını buna göre düzenliyorlardı. İstanbullular evini yaparken “Nasıl olsa bir gün evim yanacak” düşüncesiyle evin mimarisine, güzelliğine, şatafatına çok fazla önem vermemişler. Hatta bu birtakım inançları da beraberinde getirmiş. Eve nazar değmesin diye evi yarım inşa etmişler. Evlerini, türbelerin, yatırların olduğu yerlere yapmışlar. Ya da çeşmelerin yanına yaparlarmış, yangın anında su taşıyabilmek için. Yangınlar şiirlere, fıkralara, bilmecelere ,müzikallere, tiyatroya, halaylara ve türkülere konu olmuş.
Bir de orman yangınları var... Orman yangınları Osmanlı döneminde de çok yaygındı. Terör örgütü PKK Ege ve Akdeniz bölgesinde devlete zarar vermek için pek çok yangın çıkardı. Bu da bir terördür.
AHŞAP BİR METROPOL
Osmanlı’da çoğu yapının ahşaptan meydana geldiğini görüyoruz. Çabuk alev alan ahşaba karşı halk, farklı bir malzeme kullanmayı düşünmemiş mi?
İstanbul, Bizans döneminde taş yapıların hakim olduğu bir şehirdi. Türkler İstanbul’u fethettikten sonra da bu yapı korundu. 1509’da II. Beyazid zamanında Kıyamet-i Suğra diye anılan büyük bir deprem oldu. Taş binaların yıkımından ötürü epey kayıp verildi. Bu dönemde İstanbul’un deprem bölgesi olduğu tespit edildi. Hal böyle olunca yönetim İstanbul’da ahşap yapılaşmayı teşvik etti. Türkler, sanata ve estetğe de düşkün olduğu için ahşabı istedikleri gibi oyup süslemişler. Böylece İstanbul ahşap bir metropole dönüşmüş ve bu da beraberinde yangın kabusunu getirmiş.
Padişahlar bu durumda ne yapmış?
Her yangından sonra padişahların “Bundan sonra ahşap yasak, beton evler yapılacak” şeklinde ferman yazdıklarını görüyoruz. Ama İstanbul halkının madddi durumu, salgın hastalıklar ve kış şartlarından ötürü padişah halka merhamet ediyor ve ahşap yapıların inşası devam ediyor. Bu durum imparatorluğun yıkılışına kadar böyle gitmiş.
Bu yangınların nedeni ne peki? Mevsimsel bir ayrım yapmak mümkün mü?
Mevsimsel olarak baktığmız zaman kış yangınlarının fazla olduğunu görüyoruz. Bu da ısınma sistemlerinden kaynaklanıyor. Çünkü Soba 1880’lerden sonra Abdülhamit döneminde geliyor. Öncesinde en yaygın ısınma sistemi mangaldı. Mangalların dikkatsiz kullanımından kayanaklanan yangınları görüyoruz. Bizans döneminde ise sabotaj nedeniyle çıkan çok sayıda yangın var. Osmanlı’da da Yeniçerilerin çıkardığı yangınlar mevcut. Yeniçeriler kaldırılana kadar bu sabotajlar devam ediyor.
PATLICAN YANGINLARI MEŞHUR
Sabotajlar padişahı devirmek, toplumsal kaos çıkarmak ya da mülkiyet elde etme gibi nedenlerle mi yapılıyor?
Hepsi de mevcut. Osmanlı’da bir yangın çıktığı zaman devlet adamları da olay yerine gitmek zorunda. Bizzat söndürme faaliyetlerine de katılabiliyorlar. Yangınlar güven sarsıcı bir şey olduğu için Yeniçeriler istemediği bir ağayı devirmek için yangın çıkarırmış. Ahmet Rasim’in “Patlıcan Mevisimi” dediği yaz aylarında İstanbul’da patlıcanlı yemekler çok pişirilirmiş. Patlıcan da yanmaya müsait bir sebze olduğu için “Temmuz Yangınları” bir diğer adıyla “Patlıcan Yangınları” İstanbul’da çok yaşanırmış.
İstanbul’un daha çok hangi mahallerinde yangın çıkarmış peki?
En büyük yangınlar Hocapaşa ve Cibali’de meydana gelirmiş. Cibali bölgesindeki liman poyraza açık olduğu için yangınlara neden oluyormuş. İstanbul yangınlarının etkileyen bir diğer önemli faktör de poyraz ve lodos olmuş.Vefa ve Süleymaniye bölgesinde de yoğun bir şekilde sigara ve tütün tüketilen bekar evlerinde de sık sık yangın çıkarmış.
Gayrimüslimlerin yaşadığı bölgelerde de yangınlar çıkıyormuş...
Evet... Cibali’de bulunan ve Yahudhane denen bekar Yahudilerin yaşadığı yerlerde de yangınlar çıkarmış.
Peki bunlar toplumsal bir kaosa neden olmuş mu?
Hayır. Bu yangınlar halk arasında herhangi bir çatışmaya sebep olmamış. Tam tersine herkes birbiriyle dayanışma içinde olmuş.
Saraylarda çok sık yangın çıkmadığını görüyoruz...
Sarayda çıkan birkaç tane yangın var. Bunlar da kasten çıkarılmış. Hürrem Sultan’ın yeni saraya taşınabilmek ve devlete daha yakın olabilmek için çıkardığı bir yangın var. Saraylarda ekstra tebirler yok. Çünkü saray halkı yangınlara karşı daha bilinçli. Örneğin Abdülhamid döneminde Yıldız Sarayı’nda çıkan yangın oldukça kısa sürmüş.
I.ABDÜLHAMİD HÜNGÜR HÜNGÜR AĞLARMIŞ
En çok hangi padişah bu yangınlarla mücadele etmiş?
Abdülhamid döneminde yangınlar oluyordu ama tahribat sahası dardı. Çünkü modern bir itfaiye teşkilatı kurmuştu. Her devirde padişahlar yangınlara karşı duyarlı olmuş. I. Abdülhamid ve III.Selim yangınlara sebep olanlara karşı çok acımasızmış. I.Abdülhamid yangınların çıktığını duyduğu andan itibaren hüngür hüngür ağlarmış. Çünkü bu yangınlarda sadece evler değil her yer zarar görüyordu. Yüzbinlerce el yazması yangınlarda kül olmuş. Bunlar yok olunca bir sonraki nesil de bunları tekrar üretmek için ellerindeki modelleri kaybetmiş oldu.
Peki bu yangınlar devlete yönelik bir tehdit olarak görülmüş mü?
Evet... II.Mahmud bu yangınları kendine bir tehdit olarak görmüş. Bunların üzerine en katı şekilde giden yine II.Mahmud olmuş. Yangınlarla ilgili Yeniçeri Ocağı’nı kaldırması da en büyük devrimlerinden biridir. Yeniçerilerin kalkmasıyla birlikte yangınlar da azalmış. Yeniçeriler kaldırıldıktan 40 gün sonra İstanbul’a son bir zarar daha verdiler ve Hocapaşa’da büyük bir yangın çıkardılar. Yeniçeri kaldırıldığı için ona bağlı olan tulumbacılar da bu yangına müdahale edemedi ve Babıali de dahil olmak üzere her yer kül oldu. II.Mahmut bunu görünce tulumbacı teşkilatını yeniden kurdu fakat buna “tulumbacı teşkilatı” yerine “yangıncı” dedi. I.Mahmud ayrıca yangın kulesi de yaptırdı. İlk defa 1750 yılında yapılan bu kule tirajikomiktir ki ahşaptan yapılıyor. Bu kule 3 kez yanmış. Sonra II. Mahmud bu kuleyi taştan yaptırırmış.
2012- İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü binası yangınına elektrik kontağının neden olduğu ifade edilmişti.
BOĞAZDA KONAK KALMADI
Avrupa’da da bizde olduğu gibi çok sık yangın çıkarmıymış?
Avrupa, 16.yüzyıldan beri önümüzde bir rol model olarak duruyor fakat itfaiye teknolojisi açısından çok geriler. 1666 yılında Londra’da büyük bir yangın yaşandı ve bu yangın tıpkı İstanbul yangınları gibiydi. Avrupa’da 1700’lerin başında ABD’de ise 1731’de tulumbalar kullanılmaya başlamış. 1600’lerin sonunda Hollanda’da tulumbaların olduça geliştiğini görüyoruz. Fakat Osmanlı bu konuda Avrupa’dan çok ileride.
Günümüzde de daha çok tarihi yapılarda bu yangınların çıktığını görüyoruz...
Küçüklüğümde hep televizyonlarda izlerdim. Boğazda falanca vezirin konağı yandı diye duyumlar alırdık. Hemen peşinde “Bu yangın otopark mafyası tarafından yapıldı” denirdi ve hakikaten de böyle olurdu. Bu yapıların içerisinde Osmanlı döneminden kalan değerli portreler, resimler ve levhalar bulunuyordu. Bunlar çalınır ve daha sonra da bina ateşe verilirdi. Levhalar Avrupa’ya satılırdı. Bu çok büyük bir ihanettir. Biz birçok değerimize sahip çıkamadığımız gibi binalarına da sahip çıkamayan bir toplumuz. Bazı binalarımız yakılmasa da başka türlü özel şahıslara kiralanmak üzere tahrip ediliyor. Geçmişte yan bundan 30-40 yıl önce bunlara daha çok şahit olurduk.
Geçmişte daha mı fazlaydı bu yangınlar?
Evet... Boğazda artık konak kalmadı ki. Yana yana hepsi bitti. En son da bir gemi yalıya çarptı.
2018-Teşvikiye Cami’nde çıkan yangının çıkış nedeni için rapor hazırlanıyor.
Restorasyon çalışanları kıymet bilmiyor
Tarihi yapılardaki bu yangınlar geçmişin izlerini silmek için mi çıkartılıyor?
Tarihi yok etmekten ziyade çalma ya da arsaya konma gibi nedenlerle çıkartıldığını düşünüyorum. Zaten bu insanlar maddiyatı önemsediği için bu kimselerde tarih duygusu da olmaz. Üsküdar’da bir cami restore edilirken Osmanlı döneminden kalma mezarları yıktılar. Tarihi yapıları devlet tamamen güzel duygularla restorasyon için birilerine veriyor. Restorasyon çalışanı da onun kıymetini bilmiyor. Oradaki bir süslemeyi, yazıyı ve kitabeyi yok edebiliyorlar. Bu gaflet ve cahillikten kaynaklanıyor. Ama öbür taraftan yapının eşyasını çalıp arsasına konma niyetinde olanların çıkardığı yangınlar var.
http://www.yenihaberden.com
2018- Haydarpaşa Tren Garı’nın eski vagonlarında çıkan yangın, TCDD’den yapılan açıklamaya göre hurda kesimi sırasında gerçekleşti.
Restorasyon çalışmalarının bilinçli bir şekilde yapılması için ne gibi önlemler alınabilir?
Tarih bilinci taşıyan kimseler görevlendirilmeli. Teşvikiye yangını olduğunda aklıma onun içerisindeki levhalar geldi. Acaba bunları çalmak için mi yapıldı diye düşündüm. Bu yangın gerçekten bir kaza sonucu da çıkmış olabilir. Sonuç netleştikten sonra bazı şeyleri daha rahat konuşabiliriz.
Günümüzde tarihi yapılar yangınlara karşı iyi bir şekilde korunuyor mu?
İşin içinde kasıt olduğu takdirde hangi önlemi alırsak alalım yapıları koruyamayız. Ama günümüzde artık tarihi yapılarda pek fazla yangın çıkmıyor. Çok ihanet gördüğümüz için çıkan yangınlarda hemen aklımıza “Kasıtlı mı yapıldı?” sorusu geliyor. Örneğin Haydarpaşa Tren Garı’nda vagonlarda çıkan yangının yapıya bir zararı olmadı. Günümüzde tarih yapılara en büyük tehdidi gaflet, ihanet ve kasıt olarak özetleyebiliriz.