Romanesk

Romanesk ne demektir? Romanesk mimari ve Romanesk sanat neyi ifade eder?

Romanesk, kelime anlamı ile “Roma soyundan” gelen demektir ama zamanla Roma üslübu şeklinde kullanılmaya başlanmıştır. Roma İmparatorluklarının yıkılmasından kullanılmaya başlanmıştır. 

Romanesk sanat, İngiltere’de “Norman üslubu”, Avrupa’da “Roma üslubu” olarak adlandırılan sanat akımıdır. “Roman sanatı” olarak da bilinir.

Romanesk sanatın en yaygın eserleri Ortaçağ’ın büyük manastır yapılarıdır. Romanesk kiliseler; kalın taş duvarları, masif kuleleri ve heybetli görünümleriyle adeta şatoyu andırırlar.

Romanesk mimari terimi ise 10. yüzyılın sonlarında ortaya çıkan ve 12. yüzyılda Gotik mimariye dönüşen Avrupa mimarisini anlatmak için kulllanılır.

Romanesk mimari terimi, mimarlık anlamında ilk kez arkeolog Charles de Gerville tarafından 18 Aralık 1818'de Auguste Le Prévost’e yazdığı Roma mimarisi ile ilgili bir mektupta kullanılmıştır. Romanesk mimari örnekleri Avrupa’nın birçok ülkesinde rastlamak mümkün. Yaygın ve tarihi önemdeki yapılara; Fransa, Almanya, İngiltere ve İtalya’da rastlanmaktadır.

Romanesk mimarinin en yaygın formu çok nefli ve transeptli bazilikal formdur. Bu üsluptaki kiliselerde orta nef ile yan neflerin bağlantısı 11. yüzyılda yapımına başlanan Speyer Katedrali’nde olduğu gibi masif ayaklara dayanan yuvarlak kemerlerle sağlanmıştır. Roma yapılarından alınan yarım daire biçimli yuvarlak kemer, Romanesk mimarinin en belirgin özelliklerinden biridir. Bu dönemde yapıların örtü biçimleri de değişmiştir. Erken dönemlerde kullanılan ahşap kirişli çatılar bu dönemde de kullanılmakla birlikte artık esas örtü biçimi “tonoz” olmuştur. Yuvarlak kemerlerle dörtgen bölümlerin oluşturulduğu neflerin üzerini dilimli kubbeleri andıran çapraz tonozlar örtmektedir. O dönemde kilise ve manastırlar çevredeki tek taş binalardı. Koca tavanının ağırlığı duvarlardadır. Bu yüzden duvarlar kalın ve pencereler küçüktür.Dört duvar üzerine koca bir tavan oturtulmuştur. Romanesk yapılara “kaba” denmesinin sebebi budur.


Bütün Avrupa’ya kısa sürede yayılan Romanesk; Roma, Ottolar Dönemi, Karolaj, Bizans ve Germen sanatlarının sentezi olarak görülmektedir.  M.S. 313 yılında yapılan anlaşmayı içeren Milano Fermanı, Romanesk sanatının ve mimarinin yükselişine yol açan bir faktör olarak gösteriliyor. Bu anlaşma, Hıristiyanlara dinlerini uygulama imkânı tanıyan kiliseye hoşgörü sağlamıştır.

İngiltere'de soylular ve piskoposlar, güçlerini göstermek için Romanesk mimarili manastırlar ve kiliseler yaptırmıştır.

Ortaçağ Avrupa’sında yapılan yüksek manastır ve kiliseler, gücü ve meydan okumayı amaçlıyordu. Bu taş kümeleri, “Yeryüzü Kilisesi” kavramını; yani “kıyamet günü yeryüzündeki karanlık güçlerle kilisenin savaşacağı” doktrinini simgeliyordu.

Romanesk sanat akımının en önemli ve ilginç eserleri 1075 ve 1125 yılları arasında ortaya çıkmıştır. 1150’li yıllardan sonra da Romanesk sanat etkileri yerini gotik üsluba bırakmıştır.

Gotik sanat içeren yapılarda Romanesk sanatın da etkileri görülebilmektedir.

Romaneski gotikten ayıran en önemli özellik, boşlukların heykel gibi algılandığı mekân düzenlemeleridir.

19. yüzyılda bazı dini ve özel yapılarda kullanılan Romanesk mimarisi karakteristiği taşıyan sanat çizgileri, aslında Romanesk taklididir. Bu tür mimarilere “Romanesk Revival” veya “Romanesk Canlanışı” adı veriliyor.
Romaneskin taklidi ile ilgili şöyle bir yorum yapılıyor; 1060 yılına ait kemerli bir kapı görürseniz Romanesk’tir, 1860 yılına ait bir kemer görürseniz Romanesk Revival'dir.

Romanesk mimari, Avrupa'ya hakim olan belirgin bir tasarım tarzı değildir. Romanesk, daha çok yapı tekniklerinin kademeli bir gelişimini anlatır.

Kübist sanatçı ressam Pablo Picasso, İspanya'daki Romanesk sanatçılarından büyük ölçüde etkilenmiştir.
Romanesk mimarisinin en ünlü örneği İtalya’daki Pisa Kulesi ve Pisa Katedrali’dir.

Birçok kilise, manastır, katedral ve bazilika Romanesk tarzındadır veya orijinalinde Romanesk tarzında inşa edilmiş ve daha sonra değişiklikler yapılmıştır.

İstanbul’daki Galata Kulesi, Romanesk sanat örneklerindendir.

***

Romanesk sanat, 9. yüzyıldan 12. yüzyıl ortalarına kadar etkinliğini sürdüren bir sanat akımıdır. İngiltere'de, Romanesk mimarisi tipik olarak M.S. 1066'da Hastings Savaşı'ndan sonra İngiltere'yi ele geçiren Normanlarla başlamıştır. William the Conqueror tarafından inşa edilen ilk mimari yapı, Londra'daki Beyaz Kule’dir. Romanesk tarzı ilk kiliseler, İngiliz Adaları'nın kırsal kesiminde inşa edilmiştir. En önemli örnek, 1093'te yapılan Durham Katedrali’dir.

1066 yılında Normanların İngiltere'yi fethetmesiyle başlamış, 12. yüzyıla girmeden önemini yitirerek yerini gotik sanata bırakmıştır.

Ortaçağ’da inşa edilen manastır ve kiliselerde kullanılmaya başlanmıştır. Ortaçağ Avrupa’sındaki ilk dini yapılarda Romanesk izleri görülür. Dönemin sanat hareketlerinin takibi için önemli yapılar olan kiliselerdeki sanatsal süslemeler, dinsel amaçlarla yapılıyordu. Bu sebeple manastırlar ve kiliselerdeki dini figürler, kutsal figür ve sahneleri içeriyor.

Romanesk sanat kullanılan yapılar genellikle çok yüksek olmayan, kalın taş duvarlı ve yuvarlak kemerli yapılardır. Bu yapılarda pencerelerin az ve küçük olması dikkat çeker. Bunun sebebi, duvarların ağır tavanları taşıması için kullanılmasıdır. Süslemelerden yoksun olan ilk Romanesk örnekleri, iç mekânda dini figür ve resimler, dış cephede heykellerle dikkat çeker. Dini yapılarda ilk heykel örnekleri Romanesk sanat akımında görülmüştür. İlk olarak mimaride ortaya çıkan Romanesk, daha sonra heykel, resim ve vitray sanatlarında da yıllarca etkisini sürdürmüştür. Romanesk mimari; büyük eklemli duvar yapısı, yuvarlak kemerler ve güçlü tonozlar ile karakterize edilmiştir.

Roma'nın ve Bizans unsurlarının dayandığı Batı Avrupa'da ortaya çıkan stildir. Gotik mimarisinin gelişmesine katkısı sağlayan bir sanat üslubudur.

Romanesk yapılarda rastlanan genel karakteristik özelliklerden en önemlileri şunlardır;

İnşaatlarda taş ve tuğla kullanılması, ahşap çatılardan kaçınılması Taş tavanlara destek olmak ve dekoratif bir görünüm için Klasik Roma tarzında yuvarlak kemerler kullanılması Taş çatıların ağırlığını taşımak ve iç yüksekliği artırmak için çeşitli bölümlerde tonozlar kullanılması Yapıların içindeki yüksekliği artırmak için genellikle 6 metrelik kalın duvarlar örülmesi Destek için yapılan yüksek ve kalın duvarlar Kademeli kemerler içinde büyük giriş kapıları Bizans kubbelerinin yerine yapılan çan kuleleri Küçük, dar ve az sayıdaki pencereler “Latin haçı” şeklinde tasarlanan kilise planları Dekorasyon ve destek amaçlı figürlü sütunlar Özellikle dini yapılarda sanat ve mimarinin bütünleşmesi
 


Benzer Haberler & Reklamlar