Saltuklu Beyliği nedir? Saltukoğulları kimlerdir?
Saltuklu Beyliği (Saltuklular, Saltukoğulları) (1092-1202) Malazgirt Meydan Muharebesinden sonra Erzurum ve civarında kurulan beyliktir. Büyük Selçuklu Devleti komutanlarından, Ebulkasım Saltuk Bey'in 1072 yılında kurduğu, merkezi Erzurum olan Anadolu Türk Beyliği'dir.
Ebu’l-Kasım Saltuk Bey’e de Erzurum, Kars, Pasinler, Oltu, Bayburt, Tercan, Şebinkarahisar ve çevreleri ikta olarak verilmiştir. Daha sonra bu ikta edilen yerler Saltuk Bey’in çocuklarına veraset yoluyla geçerek beylik devam etmiş ve Saltuklular Anadolu’da kurulan ilk Türk beyliklerinden biri olmuştur.
Saltuklu Beyleri / Tahta Geçiş Tarihleri
Saltuk Bey / 1072 Ali bin Ebü’l-Kâsım / 1102 Ziyâüddîn Gâzi (takriben) / 1124 İzzeddîn İkinci Saltuk / 1132 Nâsırüddîn Muhammed / 1168 Mama Hâtun / 1191 Melikşâh bin Muhammed / 1200 Türkiye Selçukluları Hâkimiyeti / 1202Saltuklular döneminden kalan mimari eserlerin kitabeleri bu beyliğin tarihinin aydınlatılması açısından önemlidirler. Ancak kitabelerin bir kısmı kayıp ya da ağır bir şekilde tahrip olmuştur. Günümüze ulaşan Micingird köyünde bir evin duvarında bulunan, hasar görmüş Micingird Kalesi kitabesi, Tepsi Minare kitabesi Tercan’daki Mama Hatun Kümbeti kitabesi ve Erzurum Ulu Camii’nin günümüzde bulunmayan ancak Tarihçe-i Erzurum’da kısa metni verilen kitabe bu beylikle ilgili bilgi edinmemizi sağlayan önemli kitabelerdir.
Bir diğer kaynak ise İzzeddin Saltuk ve Nasıreddin Muhammed dönemlerine ait birkaç sikkedir. Sikkeler beyliğin siyasi olayları ile ilgili bilgiler vermeseler de sikkeleri kestiren hükümdarların dönemleri hakkında veri sunmaları itibariyle ehemmiyet arz etmektedirler. Saltuklular hakkında en geniş bilgiyi siyasi temasta olduğu devletlerde yaşamış olan tarihçilerin eserlerinden edinmekteyiz. Büyük Selçuklu kaynakları ve savaş halinde bulunduğu Gürcü kaynakları da Saltuklular hakkında önemli bilgiler içermektedir. Ayrıca bu dönemde İbnü’l-Cevzî, İbnü’l-Ezrâk, İbnü’l-Esîr gibi çağdaş tarih yazarları da yazdıkları umumi İslam tarihi kitaplarında büyük devletlerle ilişkilerinde Saltuklulardan da bahsetmektedirler.
ANADOLU’YA İLK AKINLAR VE MALAZGİRT SAVAŞI
10. yy. da, Kınık boyu Sır-Derya ırmağının ağzına yakın bir noktada Oğuz Devleti’ne bağlı yaşamaktaydı. Selçuklu ailesinin atası, Selçuk Bey’in babası Dukak’tır. Dukak, Oğuz Devleti’nde siyasi ve askeri açıdan önemli bir konuma sahipti. Ölümünden sonra oğlu Selçuk yeteneğiyle dikkati çekmiş ve genç yaşta ordu komutanlığına kadar yükselmiştir. Ancak Selçuk’un devlet içerisinde konumunu güçlendirmesi Oğuz Devleti Yabgusunu rahatsız etti. Bu durumdan endişe eden Selçuk Bey, kabilesi ve sürülerini de alarak Cend bölgesine göç etmiştir. Bu bölgede İslamiyet’le tanışan Selçuk Bey ve boyu Müslüman oldular. Selçuk Bey İslam’a geçtikten sonra Cend bölgesinde, Oğuz Yabgusu’nun hâkimiyetine son vererek burada bağımsız bir beylik kurdu.
Beyliğin kuruluşundan itibaren bölgede önemli bir güç olmaya başlayan Selçuklular büyük devletlerle temas kurmaya başladılar. Özellikle Samanilerin yıkılıp Karahanlıların, Selçukluların bölgesine hâkim olmalarıyla iki güç karşı karşıya geldi. Tuğrul ve Çağrı Beyler Karahanlılar ile mücadele etmeye başladılar. Ancak ilk etapta Karahanlılara karşı bir başarı elde edemediler. Yaşanan sıkıntılar ve baskılardan dolayı Tuğrul Bey çöllere çekilmiş, Çağrı Bey ise Doğu Anadolu’ya ilk akınını gerçekleştirmiştir.(1016 – 1021) Bu akın yurt tutmaktan ziyade bir keşif ve ganimet elde etme amacını taşımaktaydı.
Anadolu’ya akınlar Çağrı Bey’le başlamış ve Selçuklulara bağlı göçebe Türkmenlerin buraya sevkleriyle devam etmiştir. Göçebe Türkmen gruplarının buraya yönelmesiyle hem yerleşik devlet düzeni korunmuş hem de yeni yerleşim sahaları elde edilmiştir. Tuğrul Bey de zamanla bu akınlara katılarak Selçuklu şehzadelerini Anadolu’ya akın yapmakla memur etmiştir.
1054 -1055 yıllarında bizzat Tuğrul Bey’in başında bulunduğu Selçuklu ordusu Anadolu’ya girdi. Bu sefer sırasında Bargiri ve Erciş kaleleri zapt edildi. Malazgirt kalesi de kuşatılmasına rağmen alınamadı. Tuğrul Bey bu seferden sonra bir daha Anadolu’ya akın yapmamış ancak Selçuklu beyleri akınlarını sürdürmüşlerdir.
1063 yılında Tuğrul Bey ölünce, onun erkek çocuğu olmadığı için devletin başına Çağrı Bey’in oğlu Alp Arslan geçmiştir. Sultan Alp Arslan tahta geçtikten sonraki ilk seferini 1064 yılında Gürcistan ve Bizans hâkimiyetindeki Doğu Anadolu’ya gerçekleştirmiştir. Alp Arslan bu sefer sırasında Kars ve Ani bölgelerine kadar ilerledi ve Ani şehrini fethetti. Bu sefer ve fetih sebebiyle Alp Arslan’a Halife Kaim Biemrillah tarafından “Ebu’l-Feth” unvanı verildi.
Yapılan bu seferlerle Selçuklular bu yeni coğrafyayı çok iyi tanımış ve ileride buraya yerleşmek için bir alt yapı oluşturmuşlardır. İşte bu akınlar Malazgirt Muharebesi’nin gerçekleşmesi ve savaşın ardından Türklerin Anadolu’ya yerleşmesiyle sonuçlanacaktır.
Türklerin Anadolu’ya yaptığı yoğun akınlar Bizans İmparatoru Romanos Diogenes’i huzursuz etmekteydi. Türk baskısından kurtulmak ve Türkleri Anadolu’dan atmak amacıyla İmparator, 1068 yılı başlarında doğuya doğru bir sefere çıktı. Ancak hedeflediği başarıyı sağlayamadan İstanbul’a geri döndü. İmparatorun bu seferinden sonra Türkler Batı Anadolu’ya kadar ilerlediler. Bunun üzerine 1069 yılında İmparator Romanos Diogenes yeni bir Anadolu seferine çıktı. Fırat nehrine kadar ilerleyen Bizans ordusu karşısında bazı akıncı birlikleri geri çekilmek zorunda kaldı. Ancak akınlar durmadı ve başka birlikler bu akınlara devam etti. Hatta imparator seferdeyken Türk birlikleri Malatya şehrine hücum ettiler; Konya şehrini de tahrip ettiler.
Bu seferden de istenilen sonucun elde edilememesi İmparator Romanos Diogenes’e karşı sert bir muhalefetin oluşmasına sebep oldu. Bu muhalefet sebebiyle İstanbul’dan ayrılamayan İmparator Romanos Diogenes, komutanlarını doğuya sefer yapmakla görevlendirdi ancak bu girişim de sonuçsuz kaldı. Artık Türklere karşı kesin bir harekât yapmak isteyen İmparator Romanos Diogenes, 13 Mart 1071’de çok güçlü bir orduyla İstanbul’dan hareket etti. Bizans imparatoru İstanbul’dan hareket ettiği sırada Sultan Alp Arslan da Suriye taraflarına sefere çıkmıştı. Büyük bir Bizans ordusunun doğuya doğru ilerlediğini öğrenen Sultan Alp Arslan çıktığı seferden derhal geri dönerek İmparator Romanos Diogenes’i karşılamak istedi. Bizans ordusunun bu kararlı yürüyüşü Sultan Alp Arslan tarafından Malazgirt civarında durduruldu. Türk ordusu Sultan Alp Arslan komutasında, 26 Ağustos 1071 Cuma günü Malazgirt’te gerçekleştirilen savaşta İmparator Romanos Diogenes komutasındaki Bizans ordusunu büyük bir yenilgiye uğrattı.
Malazgirt zaferi Türk-İslam tarihinde kırılma noktalarından biridir. Savaşın en önemli sonucu Türklerin akın akın Anadolu’ya gelmeleri ve burayı kendilerine yurt edinmeye başlamalarıdır. Bu yurt edinme faaliyetinin ilk ürünü de başta Saltuklular olmak üzere Doğu Anadolu’da ilk beyliklerin kurulmasıdır.
SALTUKLULAR – SİYASİ TARİHİ
a. Ebu’l-Kasım Saltuk Bey (1071 – 1102)
Malazgirt Savaşı’ndan sonra Sultan Alp Arslan ile İmparator Romanos Diogenes arasında yapılan anlaşmanın, imparatorun öldürülmesi sonucu uygulanamaması üzerine, Türkmen beyleri Sultan Alp Arslan’ın emriyle sınırı geçerek Doğu Anadolu’ya tekrar akın yapmaya başladılar. Bu akınları yapan beyler arasında Saltuklu hanedanının kurucusu olan Ebu’l-Kasım Saltuk Bey de bulunuyordu.
Saltuk Bey ile ilgili kaynaklarda yeterli bilginin olmayışı hanedanın kurucusu hakkında görüş ayrılıklarının oluşmasına yol açmıştır. Günümüze ulaşan nadir Saltuklu kitabelerinden biri olan Tepsi Minare kitabesinde ve bazı tarih kitaplarında Saltuklu ailesinin en eski atası olarak Ebu’l-Kasım adı geçmektedir. Saltuklu adının ise aile adı olarak hükümdar İzzeddin Saltuk’a dayandığı iddia edilmektedir. Ancak 12. yy. da yazılmış olan Kitabü’l-İnba adlı eserde bulunan kayıt ailenin 1123 yılından beri Saltukoğulları adıyla anıldığını ortaya koymaktadır.
Mezkur kaynaktan edindiğimiz bilgiye göre ailenin Saltukoğulları adını alması İzzeddin Saltuk’tan öncedir. Buna göre İzzeddin Saltuk’tan evvel bu isimde birinin olması gerekmektedir. Bu durumda ailenin ilk atası kabul edilen Ebu’l-Kasım’ın isim değil de künye olması ihtimali söz konusudur.
O devirlerde Müslüman olan Türkler, Türkçe adlarının yanına İslam’ı temsilen Arapça bir künye kullanmaktadırlar. Buna dayanarak Ebu’l-Kasım’ın isim değil Saltuk Bey’in künyesi olduğu iddia edilmiştir. Bu durumda Ebu’l-Kasım ile Saltuk’un aynı kişi olduğu, ailenin de kurucusu ve en eski atası olduğu anlaşılmaktadır.
Ebu’l-Kasım Saltuk Bey üzerine yapılan bir diğer tartışma ise onun Malazgirt Savaşı’na katılıp katılmadığıdır. Zahireddin Nişâbûrî ve Reşidüddin gibi müellifler Saltuk Bey’in Malazgirt Savaşı’nda bulunduğunu belirtmektedirler. Faruk Sümer, Mükrimin Halil Yinanç, Claude Cahen Saltuk Bey’in Malazgirt Savaşı’na katıldığını görüşündedir. Osman Turan ise Saltuk Bey’in adını Malazgirt Savaşı’na katılan beyler arasında zikretmekle beraber bu konunun teyit edilmesinin çok zor olduğunu ifade etmiştir. İbrahim Kafesoğlu ise savaşa katılan beyler arasında Saltuk Bey’den hiç bahsetmemiştir.
Anlaşıldığı üzere ağırlık kazanan görüş Saltuk Bey’in Malazgirt Savaşı’na katıldığı yönündedir. Malazgirt Savaşı’ndan sonra Anadolu’da fetih hareketlerine başlayan beylerden biri olan Ebu’l-Kasım Saltuk Bey, Erzurum şehri ve çevresini fethetmiş, akabinde fethettiği bu yerler kendisine ikta olarak verilmiş ve Saltuk Bey’de burada Büyük Selçuklu Devleti’ne bağlı bir beylik kurmuştur.
b. Emir Ali (1102 – 1124)
Ebu’l-Kasım Saltuk Bey’in ölümüyle yerine oğlu Ali geçti. Emir Ali’nin kaynaklarda ilk olarak görülmesi, Selçuklu Sultanları olan Berkyaruk ile Muhammed Tapar arasındaki taht kavgasında taraf olması sebebiyledir. Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah’ın vefatı üzerine, daha önce vezir Nizâmü’l-Mülk’ün etkisiyle veliaht ilan ettiği Berkyaruk Selçuklu tahtına geçti. (1092) İlk etapta bir sorun çıkmadı. Ancak daha sonra çevresindekilerin de kışkırtmalarıyla Muhammed Tapar, Sultan Berkyaruk’a isyan etti.[16] Bu isyan sonucunda Sultan Berkyaruk ile Muhammed Tapar arasında toplam beş savaş gerçekleşti. Bu savaşların ilk dördünden Sultan Berkyaruk galip çıktı. 19 Şubat 1103 tarihinde yapılan savaştan sonra, mağlup olan Muhammed Tapar Ahlat’a çekildi. Burada Anadolu beyleri Tapar’a refakat etti. Bu beyler arasında Erzurum Emiri Ali de vardı. Daha sonra Berkyaruk ile Muhammed Tapar arasında yapılan anlaşma sonucunda, Azerbaycan, Doğu Anadolu, Suriye ve Kafkasya Muhammed Tapar’a bırakıldı. Böylece diğer Anadolu beyleriyle birlikte Saltuklu Beyi Emir Ali de Muhammed Tapar’a bağlanmış oluyordu.
1115 yılında Gürcü Kralı David, Saltukluların hâkimiyet bölgesine girerek birçok Müslüman Türk’ü katletmiş ve Pasin Ovası’na ulaşmıştır. Bu hadise üzerine Artukoğlu İlgazi, Gürcüler üzerine sefere çıkmaya karar verdi. 1121 yılında Artukoğlu İlgazi Erzurum’a vardı ve Saltuklu Beyi Emir Ali’yi de yanına alarak Gürcistan’a doğru yola devam etti. Ancak Gürcistan’da yapılan savaşta Türk ordusu Kral David’e yenilerek geri çekilmek zorunda kaldı. Bu savaştan sonra Gürcü Kralı David Tiflis’e girerek bu şehri ele geçirdi.
Abbasi halifesi Müsterşid Billâh, Hille Arap Emiri’ne karşı yardım çağrısında bulunmuş ve bu çağrıya Togan Arslan ve Zengi b. Aksungur ile birlikte Emir Ali de cevap vermiştir. Ancak Ali Halife’ye gönderdiği yardım kuvvetlerinin başına kendisi geçmemiş ve kardeşi Ziyaeddin Gazi’yi geçirmiştir. Bu bilgiden anlaşılacağı üzere Saltuklular bölgelerinde güç kazanmış olmalıdır ki, Halife’nin yardım çağrısına kuvvet göndererek cevap vermişlerdir.
Saltuk oğlu Emir Ali, özellikle Gürcüler ve Haçlılar üzerine yaptığı gaza faaliyetleri ile öne çıkmıştır. Böylece Doğu Anadolu’da önemli bir Türk gücü olduğunu göstermiştir.
c. Ebu’l-Muzaffer Ziyaeddin Gazi (1124 – 1132)
Emir Ali’nin ölümüyle yerine kardeşi Ebu’l-Muzaffer Ziyaeddin Gazi geçti. Ziyaeddin Gazi daha abisi döneminde Abbasi Halifesi’ne yardım için Saltuklu kuvvetlerinin başında Bağdat üzerine sefere çıkmıştı. Saltuklu tahtına geçtikten sonra da seferlerine ara vermeyen Ziyaeddin Gazi, 1126 tarihinde Pasinler’i geçerek Oltu’ya kadar gelen Gürcülere karşı sefere iştirak etmiştir. 1131 yılında gerçekleşen Gürcü seferinde Kral İvani ve ordusu bozguna uğratılmıştır. Don ve Kuban dolaylarından Gürcistan’a göç eden Kuman-Kıpçak grupları 1124 yılında Oltu ve İspir’e kadar geldiler. Saltuklular ve diğer Türkmen beylikleri bu göçmen gruplarla da mücadele etmişlerdir.
Ziyaeddin Gazi, diğer Anadolu beyleriyle iyi ilişkiler kurmuş, hatta Saltuklu Beyi Ziyaeddin Gazi, kızını Artuklu Beyi Timurtaş’a vererek iki beylik arasında akrabalık bağı tesis etmiştir. Bu kurulan akrabalık bağı ilişkileri kuvvetlendirmiş, özellikle Gürcülere karşı yapılan cihat seferlerinde birlikte hareket edilmesini sağlamış ve bu sayede olumlu neticeler alınmıştır.
d. İzzeddin Saltuk (1132 – 1168)
İzzeddin Saltuk amcasının 1132 yılında ölümü üzerine Saltuklu Beyliği’nin başına geçti. İzzeddin Saltuk da daha önceki hükümdarlar gibi çevresindeki beylerle iyi ilişkiler kurmuştur. Bu ilişkileri sağlamlaştırmak için, amcasının da yaptığı gibi, kızı Şahbanu’yu Ahlat Şahı II. Sökmen ile nikâhlamıştır. Bir diğer kızını da Erzen Beyi Togan Arslan’ın oğlu Kurt veya Yakub Arslan ile evlendirmiştir.
Birtakım rivayetlere göre, İzzeddin Saltuk’un kızını Ani Emiri Fahreddin Şeddad istemiştir. Ancak İzzeddin Saltuk kızını Erzen Beyi’ne vermiştir. Bu olaydan dolayı ondan intikam almak isteyen Fahreddin Şeddad, İzzeddin Saltuk’a haber göndererek, şehri teslim edip onun hizmetine girmek istediğini ve Ani şehrine gelmesini istedi. Bu haber üzerine İzzeddin Saltuk maiyetiyle birlikte Ani’ye doğru hareket etti. Bu sırada Fahreddin Şeddad Gürcü Kralı Dimitriye de haber göndererek İzzeddin Saltuk’u pusuya düşürmek istedi. Bu organizasyon sonucu, İzzeddin Saltuk maiyetiyle birlikte Gürcü Kralı’na esir düştü. Bu durum Türk beyliklerinde çok büyük bir etki yarattı. Damadı Ahlat Şahı II. Sökmen karısı Şahbanu’nun da teşvikiyle, Artuklu hükümdarı Necmeddin Alpı’yla birlikte 100000 dinar fidye vererek İzzeddin Saltuk’u kurtardılar.
1155 tarihinde Ani keşişleri isyan edip Fahreddin Şeddad’ı şehirden çıkardılar ve burayı kardeşi Fazlun’a teslim ettiler. 1161 yılında da Gürcü Kralı Giorgi, Fazlun’u mağlup ederek Ani’yi ele geçirdi ve birçok Müslümanı katletti.
Üst üste yaşanan bu felaketler sebebiyle Ahlat Şahı II. Sökmen, Erzen Beyi Fahreddin Devletşah, İzzeddin Saltuk, Artuklu hükümdarı Necmeddin Alpı ve diğer Türkmen beyleri Temmuz 1161’de bir ordu toplayıp Ani üzerine sefere çıktılar. Türkmen beyleri Necmeddin Alpı’yı beklemeden sefere çıktılar ve Ağustos 1161 tarihinde Ani’yi kuşattılar. Bu kuşatma sırasında İzzeddin Saltuk orduya haber vermeden kendine bağlı birliklerle geri çekildi. Kaynaklar bu geri çekilmenin, İzzeddin Saltuk’un Gürcülere esir iken onlarla bir daha savaşmayacağı yönünde söz vermesi üzerine gerçekleştiğini belirtmektedirler.
Saltuklu beyi geri çekildikten sonra Gürcü Kralı Ani’yi kuşatmış olan Türk ordusuna ani bir baskın düzenleyince, beyler burada büyük bir bozguna uğradı. Kuşatmaya yetişemeyen Artuklu hükümdarı Necmeddin Alpı da Malazgirt’te bozgun haberini alınca geri döndü.
Gürcüler Ani önünde aldıkları galibiyetin verdiği güvenle tekrar taarruza geçtiler. Kars’ı ve Duvin’i alarak birçok Müslüman’ı öldürdüler ve camileri kiliseye çevirdiler. Bütün bu olanlar Türkler arasında yeniden bir cihat ruhu oluşturdu ve hemen bir ordu toplanmaya başlandı. Ahlat Şahı II. Sökmen, Azerbaycan Atabeyi İldeniz, Irak Selçuklu Sultanı Arslanşah, İzzeddin Saltuk ve diğer beyler oluşturulan bu orduya katıldılar. Bu büyük kuvvet karşısında Gürcü Kralı barış teklifinde bulundu. Ancak Türk beyleri, daha önce yaşanan Müslüman katliamları sebebiyle bu teklifi geri çevirdiler. Kararlı bir şekilde ilerleyen Türk ordusu Gürcüleri mağlup etti. (1163)
İzzeddin Saltuk’un, daha önceki Gürcü Seferi’nde Türk ordusundan habersiz ayrılarak mağlubiyette önemli rol oynaması sebebiyle diğer beylikler nezdinde itibarı sarsılmıştır. İşte bu sebeple yeni ittifak arayışlarına girişen İzzeddin Saltuk, kızlarından birini Anadolu Selçuklu Sultanı II. Kılıç Arslan’a vererek onun himayesine girmek ve gücünden faydalanmak istedi.
İzzeddin Saltuk’un kızı, Türkiye Selçuklu Sultanı II. Kılıç Arslan’la nikâhlandı ve zengin çeyizlerle Erzurum’dan Konya’ya gönderildi. Bu sırada II. Kılıç Arslan ile Danişmedli Yağıbasan savaş halindeydiler. İşte bu nedenle Konya’ya giden gelin alayı Yağıbasan tarafından pusu kurularak ele geçirildi. Yağıbasan, ele geçirdiği II. Kılıç Arslan’ın karısını yeğeni Kayseri Meliki Zünnun’a nikâhlamak istedi. Ancak kız II. Kılıç Arslan’la evli olduğu için başta bu amacını gerçekleştiremedi. Bunun için çevresindeki din adamlarından bu konuya bir çözüm bulmalarını istedi. Din adamlarının buldukları çözüme göre İzzeddin Saltuk’un kızı önce dininde çıkacak ve böylece II. Kılıç Arslan’la olan nikâhı düşecekti. Daha sonra da kız tekrar İslamiyet’e dönecekti. Böylece Melik Zünnun ile evlenebilecekti. Din adamlarının bulduğu bu çözüm uygulandı ve kız Yağıbasan’ın yeğeni ile evlendirildi. Bütün bu olanlar üzerine II. Kılıç Arslan derhal Yağıbasan’ın üstüne yürüdü. Ancak yapılan savaştan mağlup olarak geri çekildi.
İzzeddin Saltuk 1168 yılında vefat etmiş ve yerine oğlu Nasıreddin Muhammed geçmiştir.
e. Nasıreddin Muhammed (1168 – 1191)
Nasıreddin Muhammed döneminde de Gürcülerle mücadele yoğun bir şekilde devam etmiştir. Gürcüler saldırılarını devam ettirmiş, Kars, Sürmeli ve İspir’i aldıktan sonra Erzurum önlerine kadar gelmişlerdir. Bunun üzerine Nasıreddin Muhammed iki oğluyla birlikte Gürcülerle savaşa girmiş ancak mağlubiyete uğrayarak Erzurum’a çekilmiştir. Bu mağlubiyete dayanamayan Erzurum halkı şehrin önlerine gelmiş olan düşmana karşı direnişe geçmiş bu mukavemet sonucu Gürcü Kralı David çevreyi yağmaladıktan sonra geri çekilmek zorunda kalmıştır. (1184/1185)
Bu sıralarda Nasıreddin Muhammed’in oğullarından Muzafferüddin’in, Gürcü Kraliçesi Tamara’ya âşık olduğu ve onunla evlenmek için kalabalık bir maiyetle birlikte Gürcistan’a gittiği belirtilir. Muzafferüddin Gürcistan’da görkemli törenle karşılanmış ve sarayda ağırlanmıştır. Muzafferüddin burada belli bir süre Kraliçe Tamara’yla aşk yaşamıştır. Ancak Tamara, bir süre sonra Muzafferüddin’i Gürcü sarayından bir cariyeyle evlendirerek, hediyelerle Erzurum’a geri göndermiştir.
Mama Hatun (1191 – 1201)
1191 yılında Saltukluların başında Mama Hatun’un bulunduğu anlaşılmaktadır. Nasıreddin Muhammed’in çocukları dururken Mama Hatun’un nasıl saltanat hakkı elde ettiği ise açıklık kazanmamıştır.
Mama Hatun devletin başında bulunduğu sırada, Salahaddin Eyyubi yeğeni Takıyüddin Ömer b. Şahinşah’ı Ahlat bölgesini ele geçirmek için Anadolu’ya gönderdi. Kuzeye doğru ilerleyen Takıyüddin Ömer Malazgirt önlerine geldi ve şehri kuşattı. Bunun üzerine Mama Hatun, bizzat ordunun başında Takıyüddin Ömer’e yardıma geldi. Ancak kuşatmanın uzun sürmesi ve Takıyüddin Ömer’in vefatı üzerine kuşatmaya son verilmiştir.
Mama Hatun, Türk ve dünya tarihinde hanedan soyundan gelerek tahta geçen nadir kadın hükümdarlardandır. Ayrıca Mama Hatun pasif bir hükümdarlık yapmamış, ordu başında sefere giderek etkin bir hükümdar olduğunu göstermiştir. Eski Türklerde kadının etkin bir rolü ve değeri olduğu bilinmekle beraber yine de “Hatun” sıfatıyla hanın arkasında kaldıkları görülür. Ancak Mama Hatun direkt olarak devleti yönetmiştir.
Mama Hatun’un hükümdarlığının ilk yılları hakkında bilgi bulunmamakla birlikte son dönemlerde yeğenleriyle iktidar mücadelesi içerisinde olmuş ve muhtemelen başına gelecekleri tahmin ettiğinden Eyyubi Hükümdarı Melik Adil’e haber göndererek nüfuzlu biriyle evlenmek istediğini bildirmiş, bu konuda yardım talep etmiştir. Bunun üzerine Melik Adil, Nablus Emiri Farisüddin’e konuyu bir mektupla bildirerek evlilik konusunu açmış, Ancak Mama Hatun’un nedeni belli olmayan bir darbeyle tahtan indirilmesi ve tutuklanması üzerine bu evlilik gerçekleşmemiştir.
f. Alâeddin Melikşah (1201 – 1202)
Mama Hatun’un saltanattan ayrılması üzerine yerine Nasıreddin Muhammed’in oğlu Alâeddin Melikşah geçti. Bu dönemde Gürcü akınları tekrar şiddetini arttırmış ve Erzurum önlerine kadar dayanmıştır. Bu durum Türkiye Selçuklu Sultanı Süleymanşah’ı rahatsız etmiş ve Gürcüler üzerine sefere çıkmıştır. Sefer sırasında bazı Anadolu beylikleri Türkiye Selçukluları’na bağlandıktan sonra Erzurum’a varıldı. Bu sırada çıkılan Gürcü seferine destek vermeleri için diğer beylere de haber gönderildi.
Alâeddin Melikşah Türkiye Selçuklu Sultanı’nın huzuruna çağrıldı. Ancak Sultan Süleymanşah’ın huzuruna çıkmada kusurlu davrandığı gerekçesiyle Alâeddin Melikşah Saltuklu Beyliği’nin başından alındı ve tutuklanarak hapsedildi.[35]Alâeddin Melikşah’ın tahttan indirilmesinden sonra, Saltuklu Beyliği’nin toprakları Süleymanşah tarafından kardeşi ve Elbistan Emiri Mugiseddin Tuğrul Şah’a verildi. Böylece Anadolu’da kurulan ilk devletlerden biri son bulmuş ve Doğu Anadolu’nun büyük bir bölümü Türkiye Selçukluları’nın hakimiyetine girmiştir.
SALTUKLULAR – KÜLTÜR
a. Saltuklularda Devlet Anlayışı
Saltuklular Beyliği kuruluşundan itibaren Büyük Selçuklu Devleti’ne tâbi bir devlet olmuştur. Bu konuyla ilgili eldeki ilk veriler, Emir Ali’nin Sultan Berkyaruk ile Muhammed Tapar arasındaki taht kavgasından sonra, Doğu Anadolu, Azerbaycan, Suriye ve Kafkasya bölgelerine hâkim olan Muhammed Tapar’a bağlandığıdır. İlerleyen dönemde Saltukluların yine Selçuklu Devleti’ne bağlılığını sürdürdüğü anlaşılıyor. Bu durum hakkında eldeki en önemli kaynaklar İzzeddin Saltuk ve oğlu Nasıreddin Muhammed dönemlerinde kestirilmiş olan sikkelerdir.
İzzeddin Saltuk döneminde kestirilmiş tarihsiz sikkenin ön yüzünde “Es-Sultanü’l-muazzam Mesud b. Muhammed İzzeddin Salduk b. Ali” yazmaktadır. Bu ibareden de anlaşıldığına göre İzzeddin Saltuk Irak Selçuklu hükümdarı Mesud b. Muhammed Tapar’ı metbû tanımaktadır.[36] Ancak bu paranın arka yüzünde ilginç bir şekilde, Hıristiyanların kutsal kişilerinin ve imparatorların tasvirleri bulunmaktadır. Paranın, Bizans İmparatoru II. Yuannis Komnennos’un bakır paralarından taklit edilerek yapıldığı tespit edilmiştir.
İzzeddin Saltuk’un oğlu Nasıreddin Muhammed’in kestirdiği sikkenin ön yüzünde “Nasıreddin Kızıl Arslan Muhammed b. Salduk”, arka yüzünde de “Es-Sultanü’l-muazzam Tuğrul b. Arslan” yazmaktadır. Bu paradan da ortaya çıkmaktadır ki, Saltuklular, Atabeg İldeniz’in oğlu Kızıl Arslan ile Irak Selçuklu Sultanı Tuğrul’u metbû tanımaktadır.
Doğu Anadolu’da kurulmuş olan Türk beyleri, yaptırdıkları sanat eserlerinin kitabelerinden görüldüğü üzere alp, kutluk, inanç, tuğrul, ulug, tegin gibi unvanlar kullanmışlardır. Bu beylikler iç kesimlerde kaldıklarından dolayı benliklerini korumuşlar ve eski Türk devlet geleneğinin unvanlarını kullanmışlardır. Bu unvanların yanında İslam’a ve Abbasi Halifesi’ne bağlılığın bir göstergesi olarak “gazi, emir” gibi unvanlar ve Türkçe adlarının yanında bir de künye kullanmışlardır.
b. Saltuklularda Sanat – Mimari
Saltuklular, tüm Türk devletleri gibi kuruldukları bölgeleri mamur etmeye çalışmışlardır. Kuvvetli komşu devletlerin arasında sıkışan Saltuklular, Artuklular, Sökmenliler ve Mengücüklüler de gayretlerini hep imar ve kültür faaliyetlerine yöneltmişlerdir. Yapılan binaların bir kısmı günümüze ulaşmıştır. Günümüze ulaşan eserler şunlardır:
· Ulu Camii
Erzurum Ulu Camii, 1179 yılında, İzzeddin Saltuk’un oğlu Nasıreddin Muhammed tarafından yaptırılmıştır.[40] Bu bilgiye günümüzde bulunmayan ancak Tarihçe-i Erzurum’da geçen kitabesinden ulaşmaktayız. Kitabede “Baniyü’l-mescidü’l-cami el-melik el-abid Ebu’l-Feth Muhammed sene hamsin ve seb’in ve hamse-mie” kaydı düşülmüştür[41]. Bu kayıtta Nasıreddin Muhammed adı açıkça okunmaktadır. Ayrıca bu kitabeden Nasıreddin Muhammed’in iktidar süresi ve künyesi ile ilgili bilgi de elde edilmektedir.
Ulu Camii, ikinci surun doğu tarafındaki kapılara yakın, Çifte Minareli Medrese’nin yanındadır. Yapının uzunluğu 54 m. genişliği 41 m. dir. Caminin içinde 40 tane sütun bulunmaktadır. Düzgün kesme taştan inşa edilen cami, dikdörtgen planlı bir yapıdır. Avlusuz yapılan caminin üstü toprak damla örtülmüştür.
· Kale Mescidi (Camii) ve Tepsi Minare
Erzurum İçkale’de bulunan Kale Mescidi, surlara dayalı olup kaleye yakın bir yerde, dikdörtgen planlı bir yapıdır. Mescit, mihraba dik tonozlu üç bölümden meydana gelmektedir. Tepsi Minare, temelden sur seviyesine kadar kesme taşlardan ve surdan itibaren de altı sıra kırmızı, beyaz taşlardan örülmüştür. Tepsi Minare’de bulunan kitabede “Şemsü’l-melik ve’l-ümera İnanç Beygu Alp Tuğrulberk Ebu’l-Muzaffer Gazi b. Ebu’l-Kasım” ibaresi vardır. Buna göre Kale Mescidi ve Tepsi Minare’yi yaptıran Ebu’l-Muzaffer Ziyaeddin Gazi’dir.
· Üç Kümbetler ve Emir Saltuk Kümbeti
Üç Kümbetler, Erzurum Çifte Minareli Medrese’nin güneyindedir. Burası Erzurum’un en eski mezarlığıdır. Bu üç kümbetten en büyüğü Emir Saltuk Kümbeti olarak bilinmektedir. Emir Saltuk’a ait olduğu tahmin edilen kümbet, düzgün kesme taştan, dikdörtgen planda yapılmıştır. Türbenin üstünde, kemerli nişlerde, yılan, tavşan başı, kartal, yarasa, öküz başının boynuzları arasında insan kafası, bitki dalları gibi işlemeler vardır. İşlemelerdeki öküz başı, Orta Asya’ya mahsus “Yak” adı verilen bir cins öküzdür. Bu cins, Anadolu’da yetişmemektedir. Saltuk beyin kümbetinde bulunan bu cins hayvanın Orta Asya’ya özgü olması, Saltukluların menşei hakkında bilgi vermektedir.
Burada bulunan diğer iki kümbetin kime ait olduğu kesin olarak bilinmemektedir. Ayrıca kümbetlerin bulunduğu bölgede daha önce Sultan Melik Gazi’ye ait bir cami olduğu anlaşılmaktadır.
· Sultan Melik Mescidi
Bu caminin kitabesi yok olduğundan kim tarafından inşa edildiği bilinmemektedir. Bu eserin 1202 tarihinde tahttan uzaklaştırılan son Saltuk hükümdarı Alâeddin Melikşah tarafından yaptırıldığı tahmin edilmektedir.
Yazıcızade Ali, Tevarih-i Al-i Selçuk (haz. Abdullah Bakır), Çamlıca Basım Yayın, İstanbul