Dünyanın yüzde 1 ila 6'sını kaplayan askeri üs ve tesisler, kullandıkları yüksek enerji, askeri araçlar ve barındırdıkları personelle ekolojiye zarar verirken savaşlarda hedef olmaları ve kullandıkları kimyasal ilaç ve silahlarla doğal hayatı tehdit ediyor.
Dünyada çatışmalar ve savaşlarda sadece insanlar, askeri araçlar ve binalar değil doğanın da hedef alınması, başta ekolojik denge ve yaban hayatını tehdit ederken, kullanılan kimyasal silah ve maddelerin etkileri çatışmaların üzerinden geçen on yıllara rağmen devam ediyor.
AA muhabirinin çeşitli STK raporları ve bilimsel araştırmalardan derlediği verilere göre, savaşlar kadar askeri yatırımlar, tesisler ve eğitimler de doğaya ve doğal kaynaklara zarar veriyor.
İngiltere merkezli Çatışma ve Çevre Gözlemevi'nin araştırmasına göre, dünyadaki kara ve denizlerin yüzde 1 ila 6'sında askeri yerleşimler bulunuyor. Bu yerleşimler ve buralarda yapılan eğitimlerde enerji kaynakları, metaller ve su yoğun olarak kullanılırken askerlerin sürekli olarak hazır halde olmaları da yüksek miktarda karbondioksit üretiyor.
Askeri araçların, gemilerin ve uçakların hazır beklemesi nedeniyle yüksek enerji tüketilen askeri tesislerin karbondioksit üretimi birçok ülkenin toplamından daha fazla.
Ayrıca stratejik öneme sahip yerlerde kurulan askeri tesisler çoğu zaman ekolojik olarak önemli alanlarda yer alırken üretilen kimyasal atık ve gürültü kirliliği başta deniz yaşamı olmak üzere doğal yaşama da zarar veriyor.
Çatışmalarda askeri üs ve tesislerin hedef haline gelmesi de halihazırda karbon emisyonu, gürültü kirliliği ve kimyasal atık üreten tesislerin çevresindeki doğal hayat için büyük risk taşıyor.
- ABD Vietnam'da doğayla savaştı
Yaklaşık 20 yıl süren ve ABD'nin 10 yıl boyunca asker göndererek doğrudan katıldığı Vietnam savaşı, ABD'nin aynı zamanda doğayla savaştığı bir dönem oldu.
Sık bitki örtüsünün bulunduğu ülkede Vietnamlı savaşçıların bu bölgelerde saklanmasını önlemek için operasyonlar düzenleyen ABD, bitkileri ve ağaçları kurutmak için kimyasal silahlar ve ilaçlar kullandı.
Amerikan Doğa Tarihi Müzesi araştırmacısı Eleanor Jane Sterling, Martha Maud Hurley ve Le Duc Minh'in "Vietnam: Doğa tarihi" kitabında yer alan bilgilere göre, ABD ordusu, Vietnamlı Vietcong savaşçılarının saklandığı ormanlar ve kullandıkları tarım ürünlerini yok etmek için 1961-1971 yıllarında 20 milyon galon kimyasal ilaç kullandı.
ABD ordusunun askeri üs çevresini temizlemek için de kimyasal maddeler kullandığı ülkede bugün hala bitki örtüsü kendisini onarabilmiş değil. Ayrıca kimyasal maddelerin etkisiyle ortaya çıkan Amerikan çimi adıyla da bilinen alang-alang otları, istilacı yapısıyla savaş öncesi ormanların ve tarım arazilerinin bulunduğu bölgelere zarar vermeye devam ediyor.
Sadece bitki örtüsünü yok etmek için kullanılan kimyasal maddeler değil, kullanılan 14 milyon tonluk kimyasal silah ve bombalar da bugün ülkede 10 ile 15 milyon arasında kratere yol açtı.
ABD ordusunun kullandığı silah ve kimyasal maddelerin etkisi sadece bitki örtüsünde de olmadı. Kurutulan orman, çayır ve ilaç karıştırılan nehirlerin çevresinde yaşayan yüzlerce kuş ve memeli türünün de genetiğinde değişimlere sebep oldu.
Kurutulan alanlarda yaşayan 24 kuş ile 5 memeli ile özellikle balta girmemiş ormanlarda görülen 170 kuş türü ile 55 memelinin genetiğinde meydana gelen değişimler bugün de devam ediyor.
- Atom bombasının doğaya etkisi hala görülüyor
Savaşlar şehirlerde ise gürültü ve hava kirliliğine yol açarken çatışmalar nedeniyle yerinden olan insanların sığındığı mülteci kampları da doğaya zarar veriyor.
Özellikle şehirlerden uzak, açık alanlara kurulan kamplardaki atıklar, altyapı eksikliği nedeniyle doğayı etkilerken barınak oluşturmak ve alan açmak için kamp çevrelerindeki ormanlar ve tarım arazileri tahrip ediliyor.
Japonya'yı İkinci Dünya Savaşı'nda teslim olmaya götüren iki şehrine atom bombası atılması ise saniyeler içinde neden olduğu can kaybının yanı sıra çevreye verdiği zararlar bugün dahi etkilerini gösteriyor.
Hiroşima'da ilk 10 saniyede 70 binden, Nagazaki'de ise 35 binden fazla insanın ölümüne sebep olan atom bombaları, 4 bin dereceye ulaşan bir sıcaklık oluşturarak etki alanı altındaki tüm bitki ve doğal yaşamın yok olmasına sebep oldu.
Patlama sonrası ortaya çıkan enerji yaklaşık 2 kilometrekarelik bir alandaki tüm yapı, canlı ve tabiatı yakarken atmosfere yayılan nükleer partiküllerin etkisi bugün dahi bölgedeki sularda görülüyor.
Atom bombasının ortaya çıkardığı radyasyon, insan ve hayvanlarda genetik mutasyona sebep oluyor.
- DEAŞ'ın petroller Suriye'de havayı ve toprağı zehirliyor
Suriye'deki bazı petrol kuyu ve rafinerilerinin DEAŞ'ın eline geçmesi ve örgütün elindeki petrolü karaborsada satmasıyla DEAŞ karşıtı koalisyona ait savaş uçakları harekete geçti.
Terör örgütünün petrol satarak elde ettiği geliri kesmek isteyen koalisyon, DEAŞ'a ait rafineri, tanker ve boru hatlarını vurdu.
Hollanda merkezli düşünce kuruluşu Pax araştırmacısı Wim Zwijnenburg ve Kristine te Pas'ın hazırladığı "Enkazın Ortasında - Suriye'deki çatışmanın çevre ve halk sağlığı üzerindeki etkileri" adlı çalışmaya göre, bu operasyonlar sonucunda birçok petrol sahası kullanılamaz hale gelirken, DEAŞ'ın kendi yöntemleriyle çıkardığı petrol, hem çıkardığı zehirli dumanlarla havayı hem de yaşanan kaçaklar nedeniyle toprağı kirletiyor.
Yaklaşık 10 yıldır devam eden iç savaşta ülkedeki enerji santralleri de hedef oldu. Birçok santralin ve rafinerinin kullanım dışı kalması sebebiyle ülkede elektrik kesintileri yaşanmaya başladı.
Yaşanan elektrik kesintileri, yerinden edilenlerin başka kentlere göç etmesi ve mülteci kamplarının oluşturulması ise en çok ormanlar, yeraltı suları, nehirler ve sahilleri etkiledi.
Ülkede ısınmak için ve göçmenlerin oluşturduğu yerleşim yerlerinde de barınak yapmak için ağaçlar kesiliyor. Bu yerleşimlerde altyapının olmaması ise akarsu ve yer altı suları ile suların aktığı sahilleri etkiliyor.
Suriye'de iç savaşın ortaya çıkardığı çevre sorunlarından bir diğeri ise yerel yönetim yapısının çökmesi sonucu başlayan atık yönetimindeki aksaklıklar. Düzenli toplanmayan ve depolanmayan atıklar yangınlara ve hava kirliliğine sebep oluyor, ortaya çıkan kimyasallar nedeniyle yer altı suları zehirleniyor.
- BM sözleşmeleri savaş tekniği olarak doğaya zarar vermeyi yasaklıyor
Birleşmiş Milletler (BM) kararları, doğanın insanlığın ortak değeri ve mirası olduğuna işaret ediyor. Doğanın sadece savaş döneminde değil, her dönemde korunması gerekiyor.
Özellikle savaş dönemlerinde hava araçlarının hedeflerini görebilmesi veya yerden yapılacak atışlarda uçakların görünmesini engellemek için bulutları dağıtan ya da yağmur bulutu oluşturan "bulut tohumlama" teknolojisi de bu kapsamda yasak.
Bu tarz kasıtlı hava durumu değiştirme işlemlerinin özellikle buzul göllerinde ve bazı memeli hayvanlarda olumsuz etki oluşturduğu Uluslararası Hava Modifikasyon Derneği çalışmalarında da yer aldı. Derneğin çalışmalarına göre bulut tohumlamada kullanılan gümüş iyodür maddesi, insanlarda ve memeli canlılarda geçici halsizlik ve bazı kalıcı rahatsızlıklara da yol açıyor.
BM Çevresel Modifikasyon Sözleşmesi de bir savaş tekniği olarak doğanın tahrip edilmesini yasaklıyor. Sözleşme, bitki ve ağaçları kurutmak için kullanılan herbisitlerin çatışmalarda kullanılmasını yasaklarken ABD'nin Vietnam'da kullandığı Ajan Portakal (Agent Orange) bugün hala insanlarda ve memelilerde kas ve kemik bozuklukları, doğumsal anomaliler gibi etkilerini gösteriyor.
AA Behlül Çetinkaya