Sidamara Lahdi nedir? Sidamara tipi lahit ne demektir? Sidamara neresidir? Sidamara Lahdi nerededir? Dünyanın en ağır lahdi hangisidir?
Sidamara Lahdi ya da Sidamara tipi lahit; sanat tarihi ve arkeoloji literatüründe yüzeylerinde sütunlar bulunan, sütun araları heykellerle süslenmiş lahit türünü ifade edien terimdir. Terim adını şu anda İstanbul Arkeoloji Müzeleri'nde bulunan ve dünyanın en ağır lahdi olan Sidamara Lahdinden almaktadır.
Sidamara Lahdi; Karaman’ın Ayrancı ilçesinin 18 kilometre kuzeydoğusundaki Ambar köyünde 1900 yılında bulunmu, MS 3. yüzyılda inşa edildiği tahmin edilen lahittir. Ambar köyünün antik döenmdeki adı Sidamara olduğu için bu adla anılmıştır.
Mermerden yapılmış lahdin yüksekliği 3.13 cm boyu 3.81 cm eni 2 metredir. Ağırlığı 31.160 kilogramdır. Dünyanın en ağır lahdidir.
Lahdin kapağında ve dört yanında bulunan kabartma heykeller çok çeşitlidir ve bir sanat harikası sayılmaktadır.
Lahdin ön yüzünde ortada filozof kıyafetinde oturan bir erkek, Sağda Artemis kıyafetinde genç bir kız, solda Demeter kıyafetinde başı örtülü bir kadın vardır. Bu yüzün iki ucunda Dioskuruslar atların yularlarını tutmaktadırlar. Dar yüzünde mezar kapısına doğru elinde tuttuğu meyve tepsisi ile ilerleyen bir kadın, kapının diğer yanında sakallı bir adam bir rulo tutmaktadır. Lahdin diğer uzun yüzünde ve diğer dar yüzünde ise av sahnesi işlenmiştir. Lahdin kapağında lahit sahibiyle karısı uzanmış vaziyettedirler. M.S. III. asra ait lahdin kaidesindeki frizde yırtıcı hayvanlarla mücadele eden puttolar ve Eroslar, diğer yanda idman yapan atlerler ve araba yarışları görülür
Tabutun üzerine kolonların ve şekillerin yerleştirilmesi kolon lahitçiliğini akla getirmektedir. Tabutun dış yüzeyi duvarın yüzeyindeymiş gibi sunulmuştur. Prensip olarak 6 oluklu kolonlar merkezde üçgen oyuklar ve her bir tarafında ise kabartılmış 2 oyuk oluşturur. Oyuklar genellikle yumurta ve liflerle delinmiş ağaç yaprakları ile dekore edilmiştir. Bu deklarasyon oyukların dışındaki bölgeleri doldurur ve tabutun diğer taraflarında da devam eder. Arkeologlar Sidamara Lahdini bağımsız bir çeşit ya da diğerlerinden ayrılmış bir grup olarak saymaktadırlar. Bu lahit kendinden önce yapılmış olan aynı döneme ait diğer lahitlerle benzerlik göstermektedir. Orijinallikleri muhtemelen bu lahitlerin 2 çeşit çok yaygın mezar anıtı türlerini bir araya getirmesinin altında yatmaktadır.
Lahdin yan yüzlerinde mitolojiden alınma sahneler vardır. Bunlardan bir tanesi ilgi çekicidir. Ortada bir filozof oturmakta ve elindeki kitabını okumakta, bir yanında karısı ve diğer yanında kızı ayakta durmaktadır. İki yan uçta birer mitolojik varlık tasvir edilmiştir. Çıplak Dioskurus kardeşler (İngilizce: Castor and Pollux, Almanca:Dioskuren) yanlarından hiç ayırmadıkları atların dizginlerini tutar vaziyettedirler. Lahitler ölüler dünyasının bir parçası olduklarından, Zeus tarafından cezalandırılmış bu kardeşler, yaşayanların dünyası ile ölülerin dünyası arasındaki ilişkiyi sağlamaktadırlar. Bir tanesi 12 saat dünya yüzünde iken diğeri aynı saatlerde toprak altında, ölüler dünyasında kalıyordu. Böylece yaşayanların dünyasına öteki dünyanın ne kadar karanlık ve kötü olduğunu anlatabiliyordu. Lahitlerin kapakları üstüne uzanmış vaziyette yatan ölünün heykeli yapılırdı. Bazı durumlarda yanlarına eşleri de ilave edilirdi. Lahitlerin üzerindeki dantela gibi işlenmiş motifler küçük bir çivi ve çekiç ile yapılıyordu. Sanatkarlar lahdi süslerken, gölge ve ışık oyunlarına bilhassa dikkat ederlerdi.
Beyaz Tarih sitesinde (beyaztarih.com) yayınlanan "Dünyanın En Büyük Lahdi Sidamara Nerede, Nasıl Bulundu ve Nasıl Taşındı" makalesinde Hüseyin Muşmal, lahdin tarihi macerasını şu şekilde anlatmaktadır:
1875 yılında Konya Vilâyeti Ereğli Kazası Divle Nahiyesi’nde bir çiftlikte kazılan bir kuyuda mermerden bir eser ortaya çıkartılmıştır. Eserin İbrahim (Gündoğdu) isimli bir şahıs tarafından buğday kuyusu kazılırken bulunduğu rivayet edilmektedir. Söz konusu durum kaza yetkilileri tarafından, İstanbul’a bildirilmiş, bulunan eserin tasviri yapılarak, Müze-i Hümâyûn’a nakledilmeye uygun olup olmadığı sorulmuştur. Eser, kaza yetkilileri tarafından şu şekilde tarif edilmiştir. “Üzerinde birisi erkek, birisi kadın ve birbirini sarmış kabartma iki resim yer almaktadır. Bu resimlerin dört köşesinde kabartma dört çocuk resmî ve bunların birinin önde tavşan ve diğerlerinin önünde canavar, arslan ve yılan resimleri kabartma halinde tasvir edilmiştir”. İstanbul’dan gönderilen cevabi yazıda ise; bulunan eserlerin İstanbul’a ne kadar masrafla nakledileceği sorulmuş ve adı geçen mahallerde benzer eserlerin mevcut olup olmadığının araştırılması istenmiştir. Yapılan yazışmalardan sonra Konya Vilâyeti’ne bir tahrirat gönderilerek Divle Kazası’nda bulunan tasvirli mermer eserin İstanbul’a nakledilmesi talep edilmiştir. Bahsi geçen eserin bu tarihte İstanbul’a nakledildiği yönünde herhangi bir bilgiye ulaşılamamıştır. Bu dönemde yapılan inceleme ve soruşturmalar sonrasında, Konya Vilâyeti’nde tespit edilen eski eserler arasında İstanbul’a nakli mümkün olanlarının Müze-i Hümâyûn’a nakledilmesi, mümkün olmayanlarının ise yerlerinde itina ile muhafaza edilmelerinin sağlanması talep edilmiştir. Bu dönemde Divle Kazası İvriz Köyü’nde yazılı ve tasvirli kayaların bulunduğu haber alınarak, bunların nakledilebilmesinin mümkün olup olmadığı dahi araştırılmıştır. Nakli mümkün olmadığının bildirilmesi üzerine oldukları yerde muhafaza edilmesi emredilmiştir. Bahsi geçen tasvirli kayaların Geç Hitit Dönemine ait İvriz Kaya Kabartmaları olduğu anlaşılmaktadır.
1875 yılında Konya Vilâyeti Ereğli Kazası Ambar Köyü’nde bulunan lahdin meşhur Sidamara lahdi olduğu anlaşılmaktadır. Sidamara lahdini incelemek üzere 1900 yılında Müze-i Hümâyûn Müdürü Osman Hamdi Bey Konya’ya gelmiştir. Yapılan incelemelerden sonra söz konusu lahit İstanbul’a nakledilmek üzere Konya merkezine kadar getirilmiştir. Lahdin Konya merkezine kadar getirilmesi konusunda çeşitli hikâyeler anlatılmaktadır. Bunlardan birine göre, bu işe Ereğlili Deli Mustafa memur edilmiş ve lahit onun gayretleri ile kırk çift manda ile günlerce süren yolculuk sonunda Konya Tren İstasyonuna kadar nakledilmiştir. Bu üstün hizmetinden dolayı Deli Mustafa’ya padişah tarafından rütbe-i saniye/nişan verilmiş ve maaş bağlanmıştır. 32 ton civarında (31160 kilogram) lahit bu şekilde Konya istasyonuna kadar getirilebilmesine rağmen, İstanbul’a sevkedilmesinde ciddi sıkıntılarla karşılaşılmıştır. Zira 32 tonluk lahdin Tren’e yerleştirilebilmesi için uygun bir vagon bulunamamıştır. Hatta bu konuda Anadolu Osmanlı Demiryolu Şirketi’ne müracaat edilmiş, ancak şirket tarafından yapılan incelemede Osmanlı memleketlerinde bu lahdi taşıyabilmek için uygun bir vagon bulunmadığı anlaşılmıştır. Bu süreçte lahdin İstanbul’a naklini temin etmek amacıyla, Müze-i Hümâyûn Ustabaşısı ve Muhasebecisinin on günlüğüne Konya’ya gönderildiği görülmektedir. Nihayet Demiryolu Şirketi’nin yaptığı incelemeler neticesinde tek çare olarak, lokomotifin bazı bölümlerinin sökülmek suretiyle çatısı üzerinde uygun bir tertibat yaptırılarak, lahdin buraya yerleştirilmesi ve bu şekilde İstanbul’a taşınması gündeme getirilmiştir. Söz konusu durum İstanbul’a iletildikten sonra 3 Haziran 1901 tarihinde müze idaresi görevlilerinin nezaretinde olmak üzere, lahdin İstanbul’a bu şekilde nakledilmesi uygun görülmüştür. Dünyanın en büyük lahdi olarak bilinen Sidamara Lahdi günümüzde İstanbul Arkeoloji Müzesi'nde Sidamara Salonu’nda sergilenmektedir.
Sidamara Lahdi’nin bulunduğu Ambar Köyü bugün Karaman’a bağlı Ayrancı ilçesinin 18 km. kuzeydoğusunda bulunmaktadır. Eski adı Sidamara olan yerleşim yeri, XIX. yüzyılın başlarına kadar Divle’nin çiftliği ve tahıl ambarı olarak kullanılmış ve bu sebeple “Ambar” ismini almıştır. Eski adı Sidamara olan köyde bulunduğu için Sidamara ismiyle anılan, MS 3. yüzyıla ait lahit, 32 tonluk ağırlığı ile dünyanın en ağır lahdi olarak bilinmektedir. Mermer lahidin yüksekliği 313 cm, boyu 381 cm, eni ise 200 cm.dir. Lahdin kapağında ve dört yanında bulunan kabartma heykeller çok çeşitlidir ve bir sanat harikası sayılmaktadır. Arkeologlar Sidamara Lahdini bağımsız bir çeşit ya da diğerlerinden ayrılmış bir grup olarak saymaktadırlar.
Roma döneminde, MS 3. yüzyılda yapılan Sidemara Lahdi, Konya Ambar Köyü’nde keşfedildikten sonra, 1879 yılında, zamanın İngiltere Konsolosu ve arkeolog Sir Charles Wilson tarafından tarafından kazılmıştır. Wilson lahtin üzerinde bulunan bir çoçuk figürünün başını 1883'de söküp kızının çantası içinde Londra'ya kaçırmış ve figür daha sonra kız kardeşi tarafından 1932 yılında Victoria & Albert Müzesine bağışlanmıştır. Omzu üzerinden bakan kıvırcık saçlı figür, Yunan aşk Tanrısı Eros'a benzetilmektedir. Mermer başı lahitten kopartan konsolosun, daha sonra eserin bütününü de alıp nakletme niyetiyle mezarın üstünü yeniden toprakla örttüğü rivayet edilmektedir. Rivayete göre Wilson, lahdi, sonradan yeniden çıkarmak üzere gömülü bırakmış, daha kolay taşınabildiği için, belki de kırılmış olan Eros Başı’nı yanında götürmüştür.
1934 yılında Eros Başı’nın Türkiye’ye geri verilmesi gündeme gelmiş, ancak bu durum Atina’dan kaçırılmış olan ve British Museum’da bulunan Elgin Mermerleri’nin Yunanistan’a iadesini de gündeme getirebileceği kaygısını doğurmuştur. Yine de Victoria & Albert Müzesi’nin o dönemdeki müdürü Eric Maclagan, büyük bir anıtın parçası olan Eros Başı’nın lahitle birlikte sergilendiğinde çok daha büyük bir değer kazanacağı yolunda rapor vermiştir. Bunun üzerine İngiliz yetkililer, Victoria & Albert Müzesi’nin Eros Başı’nı Türkiye’ye geri vermesini kabul etmişler, ancak sonuçta bu iade gerçekleşmemiştir. Son yıllarda yurt dışına kaçırılan tarihi ve kültürel mirasın izini süren Kültür ve Turizm Bakanlığı yetkilileri, İngiltere’deki Victoria & Albert Müzesi’nde bulunan Eros başını geri getirmek için tekrar çalışmalara başlamıştır.
Londra’daki müze yetkilileri, İngiltere’ye kaçırılan “Eros Başı”nı “Türkiye’ye uzun süreli ödünç olarak geri vermeyi arzu ettiklerini, ancak bunun koşulları konusunda henüz bir anlaşmaya varılmadığını” açıklamıştır. Zira Türkiye mülkiyeti İngiltere’de sergisi Türkiye’de olması şartını kabul etmemektedir.