Siirt Tarihçe
Siirt Adının Kaynağı
Siirt adının Sami Dili’nden geldiği öne sürülmektedir. Bazı kaynaklarda bu adın, Keldani Dili’nden, kent anlamına gelen Keert (Kaa’rat) sözcüğünden kaynaklandığı yazılıdır. Siirt sözcüğü, isim kaynaklarında; Esart, Sairt, Siirt, Siird, gibi çeşitli biçimlerde kullanılmıştır. Süryani’ler kente Se’erd (yöresel söyleniş biçimiyle Sert) demişlerdir. XIX.Yy.’da Sert, Seerd, Sört, Sairt olarak kullanılmış, günümüzde de Siirt biçimiyle benimsenmiştir.
Diğer bir kaynakta Siirt isminin, “Seert” anlamındaki “üç yer” manasına geldiği söylenir. Siirt adının nereden geldiği konusunda değişik görüşler vardır. Kadri PERK’in, Cenup Doğu Anadolu Tarihi’nde Siirt, Sert, Tigra, Mosert; Hüseyin CAHİT Tarihi’nde Serad; Şemsettin SAMİ’nin Kamus’unda Tiğrakert olarak geçmektedir.
Şimdiki Siirt, eski Siirt’in üstündeki sırtlarda kurulmuş olduğu için yukarıdaki sözü edilen “Sırt” kelimesi mevki ve kelime ilgisi bakımından daha uygun olarak görülmektedir.
Tarihsel Gelişimi:
Siirt, Mezopotamya ve Anadolu uygarlıklarının kesiştikleri alanda kurulmuştur. Bu yüzden kuzeyinde ve güneyinde ortaya çıkan uygarlıklar, yörenin kültürel gelişmesinde etkili olmuştur. Bölgenin dağlık oluşu ve ulaşım imkanlarının yetersizliği, gelişmiş kentlerin kültür merkezlerinin ortaya çıkmasını engellemiştir.
Yakın zamana kadar Siirt tarihinin İ.Ö. IV.Yy. öncesi dönemleri bilinmemekteydi. 1963 yılında Halet ÇAMLIBEL ve R.J.BRAIDWOOD başkanlığında kurulan Güneydoğu Anadolu Tarih Öncesi Araştırmaları Karma Projesi kapsamında, Siirt İli’nde yapılan yüzey araştırmalarında Neolitik, Kalkolitik, Tunç ve Helenistik, Roma, Bizans–İslam ve Yakınçağ’ı kapsayan dönemlere ait buluntular ortaya çıkarılmıştır. Günümüzdeki kültürel yapı Türk – İslam Kültürü’nün etkisiyle biçimlenmiştir.
M.Ö. 3000 – İslam Uygarlıkları Dönemi :
İ.Ö. 3000 ve 2000’lerde Güneydoğu Toroslar, iki kültür alanını birbirinden ayırmaktaydı. Güneyde Mezopotamya’da gelişmiş bir tarım kültürü, kuzeyde ise Doğu Anadolu’nun yüksek yaylasında ilkel tarımcılığa ve hayvancılığa dayalı, daha yavaş gelişen bir kültür vardı. İki kültürün kesiştiği yerde bulunan Siirt’te, yayla kültürü özellikleri görülmekteydi.
M.Ö. 3000’lerde yöreye egemen olan Hurri’lerden sonra sırasıyla Hitit, Urartu, Asur, Med ve Pers’ler de hakimiyet kurmuşlardı.
Siirt’in içinde bulunduğu bölge, göçler nedeniyle etnik ve dinsel inanışlar yönünden çeşitlilik göstermektedir. Urartular, İskitler, Medler ve Persler, egemenlik dönemlerinde dinsel inanışlarını da buralara yaymışlardı. Dağlık alanlarda yaşayan kapalı toplulukların çeşitli din ve tanrıları vardı. İ.Ö. 150’lerden başlayarak yöreye egemen olan Partlar, Arsaklılar, Sasaniler dönemlerinde İran Tanrıları’nın ve inanışlarının etkisi güçlenmiştir. Yöreyi etkileyen Roma – Part, Roma – Sasani Savaşları, aynı zamanda iki dinin ve kültürün karşılaşması niteliğindeydi. 300’lerde Hıristiyanlık yayılmaya başladığında Zerdüş Dini’ni benimseyen Sasaniler, yörede Hristiyan kıyımı yapmışlardır.
İslam Uygarlıkları Dönemi :
639’da Elcezire’nin fethi için görevlendirilen İlyas Bin Ganem, Diyarbakır yöresini İslam mücahitlerine açtığı zaman Siirt’te aynı akibete uğramıştır. Diyarbakır’ın zaptında mühim hizmetleri bulunan Halid Bin Velid, Hasankeyf Savaşı’nda muzaffer olduktan sonra Siirt’e yürümüş, şehrin o zamanki hakimi Hersolu itaatini arz ederek, şehri teslim etmiştir. Bundan sonra Siirt Hakimliği’ne, sahabeden olan Hişşam oğlu Hakem tayin olunmuştur.
661 yılında kurulan Emevi Hilafeti bölge ile birlikte Siirt’i de hakimiyet altına almıştır. Emeviler’den sonra hilafet makamını ele geçiren Abbasiler, Diyarbakır, Silvan ve Siirt’i de ele geçirmişlerdir.
Dinsel bakımdan bölge ilkin önemli bir “Harici” Merkezi’ydi. IX.Yy.’dan sonra Hanbeli ve Maliki mezhepleri aracılığıyla Sünnilik, Mervanoğulları Dönemi’nde Şafiîlik, Türklerle Hanefilik yayılmaya başlamış, daha sonra Mervanoğulları Dönemi’nde Şafiî’lik giderek ortadan kalkmıştır. Yörede Arap – İslam Kültürü’nün etkisi Türklerin Dönemi’nde de sürmüştür.
Anadolu Selçukluları ve Osmanlı Dönemi :
Malazgirt Savaşı’ndan sonra Türkler Anadolu’ya yerleşmeye başlamış ve Büyük Selçuklu Devleti’nin isteği dışında küçük Türk devletçikleri kurulmuştur. Siirt Yöresi, Hasankeyf Artuklular’ın yönetimindeydi. Artuklular’a bağlı göçebe Türkmenler yöreye yerleşmiş, Artuklu beyleri ve askerleri, kentlerde Türkleşmenin çekirdeğini oluşturmuşlardır. Beylerinin Alp, İnanç, Yağbu gibi Türk adlarını kullanmaları; Artuklular’da Türkmen Geleneği’nin güçlülüğünü göstermektedir. Bağlı oymaklara “ok gönderme” biçimindeki Orta Asya Geleneği de Artuklar’da sürmekteydi.
Artuklular’dan sonra Siirt’e Akkoyunlular ve Safeviler egemen olmuştur. Akkoyunlular yöreye Türkmenleri yerleştirmiştir. Safeviler Dönemi’nde Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da Şiî’lik yaygınlaşmıştır. Anadolu’da Şiîliğin etkisini kırmak isteyen Yavuz Sultan Selim, Urmiye Gölü’nden Malatya ve Diyarbakır’a kadar uzanan bölgeyi Osmanlı Devleti’ne bağlamak istemiştir. Bunun için Kürt kökenli ünlü bilgin İdris-i Bitlisi’nin yardımıyla Siirt Osmanlı yönetimine geçmiştir. Bu dönemde Siirt yarı, özerk beylerin yönetiminde, aşiret kültürünün egemen olduğu bir yerdir.
XVI.Yy.’da Osmanlı yönetimine geçen Siirt, Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılışına kadar bu devlete bağlı kalmıştır.
XIX.Yy.’ın ikinci yarısına kadar devlete olan bağlılıkları sözde kalan Siirt Beyleri’nin devlet otoritesine alınması için bir hayli çaba harcanmıştır. Siirt, bu tarihe kadar çok sıkı bir şekilde yönetilmiştir. Ancak Tanzimat’tan sonra 1864 Vilayet Nizamnamesi ile kaza haline getirilerek İstanbul’dan gönderilen kaymakam vasıtası ile yönetilmiştir.
19. Yüzyılda Siirt
XIX.Yy. içerisinde Siirt’te meydana gelen tek siyasal olay 1894 tarihinde Sason’da meydana gelen Ermeni ayaklanmasıdır. Rusya ve İran’daki Ermeni Komiteleri’nin de kışkırtması ile büyük bir isyan olayı ile karşılaşıldı. Bu durum karşısında Osmanlı Devleti sert tedbirler almak zorunda kaldı. Sason ayaklanması İngiltere’yi harekete geçirdi. Çünkü, Ermeni meselesi, Rusya ve İngiltere’yi menfaat çatışmasında birleştiriyordu. İngiltere Ermeni’lerin bağımsızlığını isterken; Rusya, Ermeni’lerin Rusya’ya katılmasından yanaydı. Merkezi Tiflis’te olan Ermeni Hınçak Komitesi ile Taşnaksutyun Komiteleri’nin amacı, Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Ermenilerin Rusya ve İran’daki bütün Ermenilerle birleştirip bağımsız bir Ermenistan Devleti’nin kurulmasını sağlamaktı.
Böyle bir amaç İngiltere’yi memnun etmesine rağmen, Rusya, kesinlikle karşı çıkmıştı.
8 Ağustos 1884’te Sason’un Şenlik Köyü’nde, Kürtlerin birkaç koyunu gasbetmesi ile başlayan olaylar, Ermenilerin Türk Köyleri’nde katliama girişmesi ile genişlemiştir.
Ermenilerin vergi vermemek ve hükümet memurlarına pasif direnişte bulunmak üzere daha önceden anlaşmaları da olayların genişlemesinde etkili olmuştur.
Ermenilerin başlattığı bu ayaklanmayı II. Abdülhamid’in görevlendirdiği VI. Ordu bastırmıştır.
Osmanlı Devleti’nin bu döneminde Siirt Yöresi’nde genellikle yarı özerk bir yönetim biçimi hakimdi. 1831’de yapılan Osmanlı nüfus sayımı kayıtlarında, XIX.Yy.’da Siirt Yöresi’nde Hazzo (Kozluk)’nun Diyarbakır Eyaleti’ne bağlı bir hükümet olduğu belirlenmiştir.
Bugün Siirt İli’nin kazalarından biri olan Şirvan (Şirve) ise liva olarak Van Eyaleti içinde yer almaktaydı.
1867 Vilayet Nizamnamesi, Siirt Livası’nın Diyarbekir Vilayeti’ne bağlı olduğunu göstermektedir.
Siirt Livası’nın, Merkez kaza, Pevvan (Bervade) ve Garzan (Kurtalan’ın eski yerleşme yeri, şimdiki Yanarsu Bucağı) olmak üzere toplam 3 kazası vardı.
1877’de Merkez Kaza, Eruh, Şirvan, Rızyan ve Sason’dan oluşan Siirt Sancağı, Diyarbekir Vilayeti’ne bağlıydı. Siirt, bu yönetsel durumunu 1880’de de korudu.
1892 Devlet Salnamesi, Siirt Sancağı’nın Diyarbekir Vilayeti’nden ayrılarak, Bitlis Vilayeti’ne bağlandığını ifade etmektedir.
Eskiden Siirt İli’ne bağlı olan Beşiri Kazası, Diyarbekir Vilayeti Merkez Sancağı’na bağlı kaldı. Bu dönemde Bitlis Vilayeti; Merkez Sancağı, Muş, Genç ve Siirt Sancakları’ndan oluşmaktaydı.
Siirt Sancağı’nın ise, Merkez Kaza, Şirvan, Eruh, Pervari ve Garzan (Kurtalan) olmak üzere toplam 5 kazası vardı.
1896 Devlet Salnamesi kayıtlarında daha önce Siirt’e bağlı iken bugün Batman’a bağlı olan Sason Kazası’nın Muş Sancağı içinde yer aldığı gösterilmektedir.
Siirt Sancağı 1892 – 1896’daki yönetsel konumunu 1903’te ve 1916’da da korumuştur.
1918’de Siirt Sancağı’nın yönetsel konumunda yapılan tek değişiklik, Şırnak’ın ilave edilmesiyle kaza sayısının 6’ya çıkarılmasıydı.
Milli Mücadele’de Siirt :
Siirt, Milli Mücadele Dönemi’nde toprak ağalığı düzeninin ve aşiret ilişkilerinin egemen olduğu tipik bir kasabaydı. Siirt’in, Rus tehlikesini atlattıktan sonra, karşılaştığı diğer bir tehlike de İngiltere idi. İngilizlere ait bir birlik, halka gözdağı vermek amacıyla Siirt’e gelerek birkaç gün kaldıktan sonra geri çekilmişti. Siirt, bunun dışında yabancı güçlerin işgaline uğramamıştır. Müdafaa-i Hukuk Derneği’ni teşkil eden Siirt’in münevver zümresinin Milli Mücadele’nin gerçekleşmesinde gösterdiği medeni cesaret takdire değer bir vatanseverliktir.
II. Meşrutiyet Dönemi’nden itibaren Siirt’ten de milletvekili seçilmeye başlanmış, ilk olarak Abdülrezzak Efendi; 1908 – 1912 tarihleri arasında bağımsız milletvekili olarak görev yapmıştır. Daha sonra sırasıyla; Nazım Bey (Nisan 1912–Ağustos 1912), Şeyh Nasreddin Efendi (1914–1918) tarihleri arasında görev yapmıştır.
Ardından Siirt’ten Halil Hulki Bey; 12 Ocak 1920’de toplanan Dördüncü Dönem Osmanlı Meclis-i Mebusan’ında Siirt’i temsil etmiştir. Siirt, Milli Mücadele hizmetlerine devam ederek, Siirt Müdafaa-i Hukuk Derneği olarak önce Vahideddin’e, Sadaret’e, Hariciyye’ye, İtilaf Devletleri Müesseseleri’ne, İzmir’deki Reddi İlhak Cemiyeti’ne, Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri’ne telgraflar gönderilmiştir.
Anadolu’nun her il ve ilçesinde olduğu gibi Siirt’te de “Müdafaa-i Hukuk Derneği” kurulmuş, başkanlığına da İl’in eski müftüsü Halil Hulki AYDIN getirilmiştir.
Üyeleri, Ömer ATALAY, Siirt Belediye Başkanı Hamit Bey, İl’in ileri gelenlerinden Hamza Hilmi, Bekir Sıtkı ve Abdülkerim Bey’lerden ibaretti. Bu dernek Atatürkçü Düşünce ışığında İstanbul Hükümeti’ne ve İşgal Devletleri’ne karşı koymaktan hiç çekinmemiştir.
Mustafa Kemal’in Erzurum Kongresi’nde belirttiği, “Her ilden bir delegenin gönderilmesi” fikrine sadakatle bağlı kalınmış, dernekçe seçilen Cemil AYDIN, Atatürk’ün başkanlığında oluşturulan kongreye katılarak, kongre kararlarını içeren kitabı getirmiş ve Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin Siirt Şubesi’ne vermiştir.
Halil Hulki AYDIN milletvekili seçilerek Siirt’ten ayrıldıktan sonra bu derneğin başkanlığına Ömer ATALAY getirilmiş, derneğe üye olarak da Cemil AYDIN, Şebap ÖZEL, Muhammed Fehmi FIRAT, Yahya Hikmet YAVUZ ve Bilal EVİN’in lüzum üzerine seçilmeleri uygun görülmüştür.
Siirt, Milli Mücadele yıllarında Bitlis Vilayeti’ne bağlı bir sancaktı. Sancağın, Merkez Kaza dışında 5 kazası vardı. Bunlar; Pervari, Garzan, Eruh, Şirvan ve Şırnak’tı. Sancağın en kalabalık kazası Siirt Merkez Kazası idi.
Bununla birlikte Siirt’in nüfusunda 1890’lardan itibaren hızlı bir düşüş olmuş, 60.000 dolayında olan kaza nüfusu 1914’de 30.000 civarına inmiş, bu düşme I. Dünya Savaşı Dönemi’nde de devam etmiştir.
Bu düşüşte Mondros Ateşkes Antlaşması’ndan yararlanarak, Doğu ve Güneydoğu’da işgal hareketlerini sürdüren Rusların da etkisi olmuştur. Siirt’in ileri gelenleri ve yaşlıları bu konu ile ilgili şunları söylemektedir: “Ruslar’ın işgallerinin, Bitlis’in Deliklitaş Mevkiisi’ne kadar geldiği Siirt halkı tarafından öğrenilince, halk arasında panik doğmuş, halkın bir kısmı kaçmak düşüncesiyle eşyalarını toplarken, çoğunluğu oluşturan Siirt halkı Müdafaa-i Hukuk Derneği’nin yardımıyla, Atatürkçü Düşünce’ye sahip kişilerden gönüllü askerler toplayarak, Ruslara karşı koymaya çalışmışlardır. Bu gönüllü askerler içinde sivil binbaşı rütbesiyle bazı kişiler görev almıştı. Bunlar arasında Şeyh Şerafettin AYDIN ve İbrahim-i Mekevi’nin de bulunduğu sivil ordu, büyük başarı sağlamış, Ruslar’ı geri püskürterek, Siirt’e girmelerini engellemişlerdir. Ruslar’ın Deliklitaş’tan geri çekilmeleri, bu ülkede Lenin’in gerçekleştirdiği 17 Ekim Devrimi’ne bağlanmaktadır.
Erzurum Kongresi’nde Siirt :
İstiklal Savaşı’nı zafere ulaştıran Milli Mücadele ruhunun temeli sayılan ve 23 Temmuz 1919 tarihinde Mustafa Kemal tarafından Erzurum’da düzenlenen ve 7 Ağustos 1919’da son bulan tarihi Erzurum Kongresi’nden sonra o zamanlar Bitlis Vilayeti’ne bağlı Siirt Sancağı’nı kimlerin temsil ettiği bugün dahi tarihin sisli sayfaları arasındadır.
Erzurum Kongresi’ne Bitlis ve Siirt adına katıldıkları anlaşılan Hacı Recep Efendizade, Hacı Hafız ile Emekli Binbaşı Süleyman’ın, Bitlis ve Siirt’le ilgili olmadığı, bunların Erzurum’da oturdukları ve toplantıya vaktinde Siirt’ten kimsenin ulaşamadığı görülünce, Bitlis ve Siirt’i temsil ettikleri anlaşılmaktadır. Nitekim Siirt’ten gittiği kesin olan Hacı Cemil Efendi (AYDIN)’nin ancak kongrenin son günü Erzurum’a ulaşabildiği de bunu doğrulamaktadır.
Başta Büyük Önder Atatürk olmak üzere, Siirt’te olduğu gibi bütün Anadolu halkı işgalci kuvvetlere karşı koymakta bütünleşmişlerdir.
Atatürk, silahlı mücadeleye hukuki ve siyasi bakımdan yön veren ve yeni kurulan Türkiye Devleti’ni milletler arası toplulukla beraber imzalanan Lozan Barış Antlaşması ile Türk İnkılabının aksiyon devrini de tamamlamıştır.