Smyrna Antik Kenti Kazı Araştırma ve Restorasyon Projesi

Smyrna Antik Kenti Kazı Araştırma ve Restorasyon Projesi Dokuz Eylül Üniversitesi öğretim üyelerinden Doç. Dr. Akın Ersoy başkanlığında sürdürülmektedir.

İzmir, İzmir Körfezi’nin doğu derinliğinde uygun yerleşim koşulları nedeniyle Neolitik-Kalkolitik dönemlerden itibaren kesintisiz bir yerleşim tarihine sahip olmuştur. İlk olarak Bornova Yeşilova Höyük, daha sonra Bayraklı-Tepekule Höyük yerleşimlerinin ardından kent, Büyük İskender sonrası bugünkü yerine (Kadifekale-Kemeraltı) taşınmıştır. Yeni kent, yeni yerinde Hellenistik, Roma ve Bizans dönemlerinin ardından Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerinde de, 2 bin yılı aşkın bir süredir, kesintisiz olarak iskan görmüş ve görmeye devam etmektedir. Smyrna çevresindeki verimli tarımsal alanları, ürün çeşitliliği, maden kaynakları, deniz ve kara ticaret yollarının üzerinde bulunması ile Batı Anadolu coğrafyasının en önemli liman kenti olarak günümüze kadar varlığını sürdürmüştür.

Büyük İskender’den sonra, İzmir’de, Kadifekale ile Kemeraltı arasındaki yamaçta inşa edilmiş olan “Yeni/Nea” Smyrna’da2007 yılından itibaren “Bakanlar Kurulu Kararlı Kazı” statüsünde yürütülen kazı, araştırma ve restorasyon çalışmaları Smyrna Agorası ve çevresi ile Kadifekale merkezli olarak gerçekleştirilmektedir.
Strabon’a göre Antigonos Monophtalmos ve Lysimakhos tarafından kurulan kentin en bilinen, kazı ve araştırmalara konu olan alanı agorasıdır. Smyrna Agorası antik kentin merkezinde, dikdörtgen bir alanı kapsamaktadır. Agora’nın avlu alanı veya meydanı dört kenardan portikolar ile çevrili idi. Portikolar güneşli, yağmurlu, aşırı soğuk ve sıcak havalarda insanların korunması ve sığınması için kullanılan yarı açık yapılardı. Agora avlusunda önemli kişiler, günler ve anlaşmalar için dikilmiş basamaklı anıtlar, heykeller, dini törenlerde sunu yapılan birden çok tanrıya ait altarlar (sunaklar), mermerden yapılmış oturma yerleri olan Exedralar, kentin saygı gösterdiği bir tanrının tapınak ve sabit sunağı yer alırdı.

Liman kentlerinde en az iki agoranın olduğu bilinmektedir. Smyrna’da ikinci agoranın yeri bilinmemekle birlikte limana yakın bir noktada ve daha çok ticari fonksiyonları ile ön planda bulunmalıydı. Mevcut agora ise, antik Smyrna’nın idari, siyasi, adli ve ticari merkezi durumundaydı. Bu özellikleri ile “devlet” agorası olarak da tanımlamak mümkündür. Mevcut kalıntılar ve yapılan sondajlar, agoranın kentin kuruluş efsanesine uygun olarak Büyük İskender’den hemen sonra M.Ö. 4. Yüzyılın sonu- 3. Yüzyılın başlarında, yeni kentin ilk imar projelerinden biri olarak inşa edildiğini göstermiştir. Helenistik dönemden itibaren agoradaki yapılar zamanla yenilenmiş, değişikliklere uğramış, eklentiler yapılmış, M.S. 2. yılın sonu - 3. yüzyılın başında bugün görülen halini almış ve en erken M.S. 7. yüzyıla kadar genel karakterini korumuştur.

Bugün Agora avlu alanının yaklaşık 129 x 83 m boyutlarındaki bir kısmı görülebilmektedir. Bu alanı çevreleyen Batı Portiko’nun büyük kısmı (83 m), Doğu Portiko’nun küçük bir bölümü (20 m) ile kuzeydeki Bazilika’nın tamamı (161 m) ortaya çıkarılmıştır. Yeşil alan olarak kullanılan agoranın güneyindeki alanda Güney Portiko’nun olması beklenmektedir.

Bulunan bir arşitrav bloğu üzerindeki yazıt olasılıkla agoranın içinde veya bitişiğinde, kentin kuruluş öyküsünde önemli rol oynayan Nemesislere ait bir tapınağın veya tanrıçalara adanmış bir yapının bulunduğuna işaret etmektedir. Smyrna Agorası’ndaki çalışmalar agoranın etrafındaki sokak planlamasına ilişkin bilgiler veren yeni sokak veya cadde izlerine ulaşılmasını sağlamıştır. Bunlar Agora Batı Portiko’daki Faustina Kapısı’ndanbaşlayan ve limana, Kemeraltı’na doğru yönelen Faustina Caddesi (Kemeraltı), Bazilika’nın önünden geçen Agora Kuzey Cadde ile bu iki caddeyi birbirine bağlayan Bouleuterion caddeleridir. 
Agoranın ilk tasarımı dönemin diğer planlı kentlerinde görüldüğü gibi agora avlu alanının etrafının stoalarla çevrelenmesi şeklinde olmuş olmalıdır. Ancak öncelikle avlu alanının bulunduğu noktada yapılan sondaj kazılarından anlaşıldığı üzere 50 m’de 3 metreye ulaşan eğimin tolere edilmesi gerekliydi. Bunun için eğimin bulunduğu kuzey ve batı kenarlarda inşa edilecek yapılara birer bodrum katı yapılması avlu alanının tek bir düzlem halinde algılanması için zorunluluktu. Avlu alanında yapılan sondaj kazılarında M.Ö. 4. Yüzyıla ve sonrasında M.Ö. 3. Yüzyıla ilişkin agoradaki olası stoa ve/veya diğer yapılara ilişkin mimari izlere bugün için ulaşılmış değildir. 

M.Ö. 3. Yüzyılın ortalarından itibaren yükselişe geçen ve M.Ö. 2. Yüzyılın üçüncü çeyreğine kadar Pergamon Krallığının kontrolü altında kalan bölgede ve Smyrna’da yaşanan göreceli refah ve barış ortamı Pergamon’da ve kontrolü altındaki diğer kentlerde olduğu gibi Smyrna’da da imar faaliyetlerini tetiklemiş olduğu görülmektedir. Nitekim Smyrna Agorası Batı Portiko’nun bodrum katının doğu duvarı ile Bazilika’nın bodrum katının güney duvarının işçilik ve örgü tekniği olarak M.Ö. 2. yüzyıl özellikleri taşıması, aynı şekilde iki yapının da 1. ve 2. Galerilerindeki taşıyıcı ayak ve bölme duvarlarında izlenebilen kısmen korunmuş kesme taş temel izleri, olasılıkla bu yüzyılın ilk yarısında agora avlu alanının en azından kuzey ve batısında, birer bodrum katı bulunan ve yine olasılıkla tek katlı iki galerili birer stoa ile çevrelendiğine işaret etmektedir. 
Kuzey ve batıda bodrum katlı stoaların inşa edilmesi ile bugünkü avlu düzleminin yaratılmış olduğu anlaşılmaktadır. Stoaların bodrum katlarının, teras duvarları üzerinde avlu düzlemine açılan pencereler ile ışıklandırılmaları ve havalandırılmaları sağlanmıştı. Her iki yapının bodrum katı agoranın avlu düzleminin altında kalıyorsa da kuzey ve batı yönlerde ise zemin kat durumundaydılar. Yukarıda sözü edilen eğim nedeniyle bu yapıların bodrum katları agorayı kuzey ve batıdan çevreleyen sokaklara doğrudan açılmaktaydılar. Stoaların alt katlarının sokaklara açılması hem depolama işlerini kolaylaştırmakta hem de üst katların aksine kapalı birer mekan durumundaki alt/zemin katın aydınlatılması ve havalandırılmasını da desteklemiş görünmektedir. 

Avlu alanının doğu ve güneyinin ise nasıl sınırlandırılmış olduğuna ilişkin bilgiler bugün için kazı çalışmaları yapılamadığından yok denecek kadar azdır. Ancak çağdaş örneklerden yola çıkarak avlunun bu kenarlarında da stoaların olduğunu beklemek yanlış olmayacaktır.

M.Ö. 129’da Roma egemenliğine girildiğinde avluyu çevreleyen stoaların Roma gereksinimlerini karşılamakta yetersiz kaldığı ve yeniden düzenlendikleri görülmektedir. Avlu düzlemi bodrum kat pencerelerinden de anlaşılacağı üzere aynı seviyede kalmış ancak bu kez mermer plakalarla kaplanmıştır. Kuzey kenardaki stoa, bodrum katta dört galerili, zemin ve 1. katta ise 3 galerili hale getirilmiştir. Böylece bu kenarda avlu seviyesi üzerinde 2 kat yükselen bir bazilikal yapı ortaya çıkmıştır. Bazilikanın bodrum katı, agoranın bulunduğu alanın eğimi dolayısıyla hemen önünden geçen Agora Kuzey Cadde ile iki kapı (Bazilika Kuzeybatı ve Güneybatı Kapıları) vasıtasıyla ilişkisi sağlanmıştır. Bazilika’nın bodrum katının dört galerisinden üçü sıradan birer galeri formunda iken, dördüncü galeri diğerlerinden plan tasarımı olarak farklıdır. Buna göre 4. Galeri’nin doğu ve batı sonundaki 5şerli mekanları, doğuda ve batıda merdivenli anıtsal kapılarla kesilmekteve iki kapı arasında da büyük bir salon mekanı yer almaktadır. Söz konusu salon mekanının fonksiyonu konusunda yeterince bilgi sahip bulunmamaktayız. Buna karşın var olduğu anlaşılan mermer zemin ve duvar kaplamaları ile kentin ve agoranın önemli bir prestij mekanı olduğunu da söylemek mümkün görünmektedir.

Bazilika’nın bodrum katında dikkat çeken mimari özelliklerden bir 3. Galeri’de 63 adet karşılıklı küçük mekanın yer almasıdır. Mekanların Toptancı ve/veya Parekendecilere ait oldukları düşünülmektedir. Bazilika’nın antik dünyanın anlaşılmasını sağlayan belki de en önemli özelliği bodrum katı 1. ve 2. Galerilerindeki sıvalar üzerinde dünyanın en zengin Grafiti koleksiyonunun yer almasıdır. Konservasyon çalışmalarına paralel olarak grafiti üzerinde papirolojik ve epigrafik çalışmalar da sürdürülmektedir. Sıvalar üzerinde kazıma veya boyalı olarak bir harften bir cümleye veya bir tasvire kadar üç bine yakın duvar yazı ve resminin bulunduğu hesaplanmaktadır. 

Agoranın batı kenarını sınırlayan Batı Stoa da Roma döneminde yeniden düzenlendiğinde 2 galerili plan özelliği hemen batısından geçen Agora Batı Sokağın da yapıya dahil edilmesiyle, yaklaşık 75.50 m uzunluğunda 18.80 m genişliğindeki portiko, 3 galerili hale getirilmiş ve avlu seviyesi üzerinde iki kat halinde yükseltilmiştir.

2007 yılı sonrası arkeolojik çalışmaları ağırlıklı olarak agoranın batısında kalan ve İzmir Büyükşehir Belediyesi’nce istimlak ve yıkımları yapılan alanda sürdürülmüştür. Bu alanda ilk kez Kent Meclisi, Mozaikli Yapı ve Roma Hamam Yapısı’na ait kalıntılar tanımlanmış ve ortaya çıkarılmaya devam etmektedirler. Bu yapılar ile birlikte yine ilk kez Faustiana Kapısı’ndan başlayarak Liman Mahallesi’ne uzanan Faustina Caddesi olarak tanımlanan cadde, bu cadde ile kesişen ve Mozaikli Yapı ile Kent Meclisi’ni batıdan sınırlayarak kuzey-güney doğrultusunda uzanan, Bouleuterion Caddesi olarak adlandırılan sokak veya caddenin varlığı tanımlanmıştır. 

61x35 m yaklaşık boyutlarındaki Mozaikli Yapı’nın hemen tümü ortaya çıkarılmış olmakla birlikte yapıya adını veren mozaik döşemenin ancak yarısının korunduğu gözlemlenmiştir. Büyük ölçüde tahrip olduğu görülen güney yarısında Osmanlı ve Erken Cumhuriyet yapılarının hem mozaik döşeme hem de yapıya büyük zarar verdikleri görülmüştür. Yapının güneyden Faustina Caddesi, batıdan ise Bouleuterion Caddesi ile sınırlandırılmış olduğu ve her iki caddeden de merdivenlerle yapıya ulaşıldığı tespit edilmiştir. Mozaikli Yapı'nın doğu bitişiğindeki Agora Batı Portiko’nun zemin katına 5 adet kapı ile bağlantılı olduğu da anlaşılmıştır. Yapının kuzey yarısında korunmuş olan mozaik döşemeye ilişkin konservasyon çalışmaları sürdürülmektedir. Döşemeye ait izler mozaik döşemin farklı dönemlere ait iki tabakadan oluştuğunu, ilk tabaka döşemin deprem ve/veya ardından yangın sonucu tahrip olmasını takiben ikinci tabakanın yapıldığına işaret etmektedir. Yapının iki tabaka halindeki mozaik döşemine ilişkin konservasyon ve restorasyon çalışmaları sürdürülmektedir. 
Mozaikli Yapı’nın hemen kuzey bitişiğinde Kent Meclisi yer almaktadır. Batı Portiko ve Bazilika’nın doğu kısa duvarı boyunca uzanan yapının Mozaikli Yapı ile aynı proje çerçevesinde inşa edildikleri anlaşılmaktadır. Mozaikli Yapı’da olduğu gibi Geç Osmanlı ve Erken Cumhuriyet dönemi yapılaşmaları nedeniyle mimari özelliklerinin pek çoğunu kaybetmiş olan yapının kazı çalışmaları batısındaki Bouleuterion Caddesi ve kuzeyindeki Agora Kuzey Cadde ile birlikte sürdürülmektedir. Meclis yapısını kısmen korunmuş orkestra döşemi (Resim 11), oturma basamaklarını yükseltmek için kullanılan ve alt yapısını oluşturan yarım tonozlu galerisi ve ardında aynı amaçla yapılmış 11 adet tonozlu mekanı ile uğradığı bütün tahribata rağmen yapıyı plan olarak okumak mümkün olmaktadır. Yoksun olunan bilgiler için kazı ve malzeme değerlendirme çalışmaları devam etmektedir.   

Yukarıda sözü edildiği gibi, kamulaştırma ve yıkımların ardından agoranın batı ve kuzeyinde agoradan daha büyük bir alan arkeolojik kazı ve araştırmalara açılmıştır. Yeni alanların niteliksiz yapılardan temizlenmesinin ardından agoranın kuzeybatısında yapılan kazılarla ilk kez bir Roma hamam yapısı ile karşılaşılmıştır (Resim 12). Böylece ilk kez Smyrna’ya ilişkin bir hamam yapısının varlığı tespit edilebilmiştir. Son üç yıldır yürütülen kazı çalışmaları ile bu hamamın Caldarium bölümü ile Praefurnium ve Tepidarium mekanlarının bir bölümü ortaya çıkarılmıştır.  

Antik Smyrna’nın agorası ve merkezine ait çalışmaların yanı sıra akropolisinde de sınırlı da olsa kazı ve araştırmalar gerçekleştirilmiştir (Resim 13). Smyrna’nın akropolisi olan Kadifekale’de yürütülen çalışmalar sonucu özellikle Şapel olarak bilinen yapı kalıntılarının bir Kale Mescidi’ne ait olduğu belirlenmiştir. Bu haliyle yapı İzmir’de tespit edilen en erken Türk-İslam ibadet yapısı durumundadır. Kadifekale’de bir diğer çalışma noktası güneye bakan sur hattı olmuştur. Yapılan kazı çalışmaları ile kalenin en erken, Hellenistik, sur kalıntılarına ulaşılmış olup çıkan buluntular da göz önüne alındığında, kaynakların Antigonos Monophtalmos ve Lysimakhos zamanında kentin inşa edildiğini ifade eden bahislerini doğrulamaktadır. 
Smyrna Agorası’nın M.S. 7. Yüzyılın başlarına kadar yukarıda sözü edilen genel çizgilerini koruduğu kabul edilmektedir. Ancak bu tarihten sonra kentin küçülmesine paralel olarak agoranın kullanım dışı kaldığı, zamanla terkedildiği ve avlu alanının mezarlığa dönüştüğü görülmektedir. Beylikler döneminde Liman Kalesi (Hisar Cami ve çevresi) ve civarında yaşayan Hıristiyanlar ile Kadifekale’yi ele geçiren Türkler arasında terk edilmiş bir tampon bölge haline gelmiştir. Osmanlı dönemine de miras kalan agoradaki bu mezar geleneği 19. Yüzyılın sonuna kadar sürmüştür. 

17. yüzyılda Batı Portiko’nun arka duvar izini hemen hemen takibeden bir mezarlık duvarının inşa edildiği ve buradan Kemeraltı’na doğru olan alanda, antik kente ilişkin kalıntıların üzerine veya onların temel izlerini ve malzemesini kullanarak Osmanlı yapılaşmasının başladığı ve Kemeraltı’nın adım adım dolması ile oluşan dolgu alanındaki yapılaşmalar ile birlikte İzmir’in ticaret ve üretimin en önemli merkezi haline gelmiştir.
Mezarlık haline gelmiş olan agoranın güneydoğusunda, önce 17. Yüzyılda bir hamam ve ardından Kurşunlu Cami inşa edilene kadar, agoranın doğu bölümünde açık hava ibadet yeri olarak kullanılan bir Namazgah oluşmuştu. Bu isim halen bu mevki için kullanılmaktadır. Agoranın mezarlık olarak kullanılmasından kaynaklanan ve Osmanlı döneminden günümüze miras kalan bir diğer isim Mezarlıkbaşı’dır. Bu isim agoranın kuzeybatısında kalan, Katlı Otoparkı’n da bulunduğu mevkiyi tanımlamaktadır. Kültür Tarihi açısından bir başka öngörüyü de burada konu etmeden geçmek mümkün değildir. Mezarlıkbaşı olarak tanımlanan noktada yukarıda sözü edilen Roma Hamam Yapısı’nın iki büyük kemerinin bugüne kadar ayakta kalması ve bu noktanın İzmir’in geç tarihinin iki önemli sokağı olan Dikilitaş Sokağı ile Havra Sokağının buluştuğu noktada yer alması, 17. Yüzyıldan itibaren giderek büyüyen Kemeraltı’nın bu adı almasında etken olmuş olmalıdır.   

Doç.Dr. Akın Ersoy
Smyrna Antik Kenti Kazı Başkanı 

İlgili Haberler


Benzer Haberler & Reklamlar