Gülhane Parkı içinde 1892 yılında iki katlı küçük bir yerde kurulan doğumevi, Türk tıp tarihinde ilk doğumevi olma özelliğini taşıyor.
Gülhane Parkı içinde 1892'de iki katlı küçük bir yerde kurulan doğumevi Türk tıp tarihi açısından bir ilki oluşturuyor. Bilinen ilk doğumevi olma özelliğini taşıyan "Demirkapı Viladethanesi"nin kurulma hikayesi büyük zorluklar ve fedakarlıkları içeriyor.
Tıp tarihçisi Prof. Dr. Ayten Altıntaş bilinen ilk doğumevi "Demirkapı Viladethanesi"nin kuruluşu hikayesini AA muhabirine anlattı.
Altıntaş, Osmanlı'da döneminde tüm doğumların evde ve ebeler eşliğinde yapıldığını ve bu nedenle bunun dışında yapılan ve yaptırılan doğumların gayri meşru görüldüğünü söyledi.
Bu nedenle doğumevi kurmanın yıllarca ertelendiğini anlatan Altıntaş, dönemin kadın hastalıkları hekimi Doktor Besim Ömer’in büyük gayretleri ile Sultan Abdülhamit'in ikna edilmesiyle viladethanenin faaliyete geçtiğini söyledi.
İstanbul'un ilk doğumevi hakkında çalışmaya 1997'de başladığını anlatan Altıntaş, Sirkeci'de bulunan tarihi askeri kışlanın arkasındaki tıbbiye binalarında inceleme yaptığını kaydetti.
Binayı eski fotoğraflarından tespit ettiğini anlatan Altıntaş, şöyle konuştu:
"Osmanlı'nın ilk doğum evi Besin Ömer'im büyük çabalarıyla tıbbiyenin bir ufak kenarında kurulmuş. Bunun üzerine 'acaba orası neresidir?' diye araştırdım. O zamanki tıbbiye şimdiki Sirkeci Garı'nın arkasında büyük bir askeri kışla vardır. O zamanlar tıbbiye orada kurulmuştur. Doktor Besim Ömer Paşa, 'Ben orada bir ücra köşede, terk edilmiş bir iki katlı bir binayı buldum. Orayı doğumhane yaptım' diyordu. Bunun üzerine oraya gittim ve buldum. Benim gittiğim sene 1997'diydi. Yani bundan yirmi küsur sene önce. Oralar terk edilmiş yerlerdi. Ben o binayı eski resimlerinden bakarak buldum."
Osmanlı döneminde sakat ve ölü doğum oranlarının yüksek olmasını dert edinen Doktor Besim Ömer'in gayretlerinden bahseden Altıntaş, "Bu ilk doğum evi için verilen emek, büyük gayret çok önemliydi. Özellikle kadınlar için, çünkü bizim Ömer Paşa çok önemli bir kadın doğumcuydu. Tıbbiyeyi bitirmiş. Çok akıllı, başarılı biriydi. Fransa'ya doğum konusunda ihtisasa gitmiş. Dönmüş ve tıbbiyede uygulama yapıyor. Fakat bizde doğum evi yok. Problemli doğum yapacak kadınlara yeteri kadar hizmet verilemiyor. Bunun üzerine bir doğumevi yapılmasını istiyor. Kendi de istiyor, ondan önceki hocalar da istiyor. Fakat hiçbir zaman kabul edilmemiş ve reddedilmiş." diye konuştu.
- "Ev dışında yapılan doğumlar gayrimeşru sayılıyor"
Doğumevi fikrine yıllarca karşı çıkılmasına değinen Prof. Dr. Altıntaş, "Osmanlı döneminde doğumevi o zamanlar için lüks ve lüzumsuz bir yer. Neden? Çünkü binlerce yıl her kadın kendi evinde ebelerle doğuruyor normalde. Herkes kendi evinde, sarayda saray ebeleri var. Herkes kendi evinde ebeler eşliğinde doğuruyor. Bunun dışında bir doğumevi açılması gayrimeşru çocukların doğurtulduğu bir yer algısı oluşturuyor." ifadelerini kullandı.
Bu algı nedeniyle doğumevi kurulması fikrinin Sultan Abdülhamit tarafından her seferinde reddedildiğini anlatan Prof. Dr. Altıntaş, bu algıyı kırabilmek için doktor Besim Ömer'in dönemin gazetelerine sürekli makaleler yazarak kamuoyunu aydınlatmaya çalıştığını belirtti.
Ömer'in Sultan Abdülhamit'ten gizli olarak ilk doğumevini kurmaya karar verdiğini dile getiren Altıntaş, şöyle devam etti:
"Doktor Besim Ömer diyor ki 'ben bunu kendim halledeyim. Nasıl halledeyim? Buralardan bir yer bulayım.' Çünkü daha önce teklif edildiği zaman padişah onay verdikten sonra büyük bir doğumhane yapılacak, onun için büyük bir para, çizimler yapılacak. Büyük para için de reddediliyor. Besim Ömer, tıbbiyenin uzak bir kenarında terk edilmiş iki katlı bir bina buluyor. Tamamen tıbbiyenin kendi paralarından, kendi ceplerinden orasını tamir ettiriyorlar. Güzelce boyuyorlar, ediyorlar ve orayı bir doğumhane yapıyor. Doğumhaneyi hem kuruyor, hem işletmeye, çalışmaya başlıyorlar ve durmadan gazetelere yazı yazıyor. Çünkü kamuoyunu bilgilendirmesi lazım."
Altıntaş, doğumevinin çalışmaya başlamasının ardından Abdülhamit'in fikirlerinin değiştiğini ifade ederek, "Besim Ömer ve diğer kadın doğumcularla beraber çalışmaya başlıyorlar. Problemli gebeleri oraya alıyorlar. Doğumunu yaptırıyorlar. Bebek küçükse, prematüreyse onlara bakım yapılıyor. Eğer çok fakir, kimsesizse doğurtup yedirip içiriliyor anne. En önemlisi kadın doğum doktorları için burası bir staj yeri oluyor. Orada o doktorlar doğum yaptırıyorlar. Ebeler doğum yaptırıyorlar. Orası hem bir eğitim hem de kimsesiz veya problemli doğumlar için çok güzel bir ortam oluyor. Sultan Abdülhamit fark ediyor demek ki doğumhane sadece gayrimeşru çocukların doğurtulduğu bir yer değil bütün annelerin ve bütün doğan çocukların ihtiyacı olan bir yer." değerlendirmesini yaptı.
1904'te yılında Sultan Abdülhamit'in Besim Ömer'e tam teşekküllü bir doğumhane kurulması için bütçe ve izin verdiğini kaydeden Ayten Altıntaş, Fatih Kadırga'da tam teşekküllü bir doğumevinin kurulduğunu ve uzun yıllar İstanbul'a hizmet verdiğini, bu doğumevinin zamanla yıkıldığını bu yapıdan günümüzde herhangi bir iz kalmadığını aktardı.
Doktor Besim Ömer'in hayat hikayesinden de bahseden Prof. Dr. Altıntaş, "Hayatını kadın ve çocuklara adıyor. Hiç evlenmemiş, çocuğu da yok. Ama hepimiz onun çocuğu gibiyiz bir yerde. Çünkü kadınlara çok kıymet vermiş, değer vermiş. Sadece kadın doğumcu değil beslenmede kadınlar için faydalı olacak her şeyi ufak ufak kitaplarda yazmış. eğitimler vermiş. Ebelerin yetişmesi için çok önemli hizmetlerde bulunmuş. Sadece tıbbiyedeki hekimlerin değil ebelerin de yetişmesi için çok gayret göstermiş. Besim Ömer Paşa hem Batı'yı hem de kendi bilimini çok iyi bilen, memleketini, insanını çok iyi bilen ve onlar için ömrünü veren bir insan." diye konuştu.
Altıntaş, Gülhane Parkı içinde bağımsız bir bölüm olan iki katlı doğumevinin restorasyon çalışmaları sonrası İslam Bilim ve Teknoloji Müzesi ile birleştirildiğini ve bugün müzenin idari birimi olarak hizmet verdiğini sözlerine ekledi.
AA Gökhan Yılmaz