Tarihte Doğu ile Batı'yı İpek Yolu üzerinden bağlayan, kültürlerin, dinlerin ve ticaretin kesişme noktası olan Buhara, tarihi ve kültürel zenginlikleriyle göz kamaştırıyor
BUHARA/TAŞKENT: Orta Asya'nın en büyük çöllerinden olan Kızılkum'un ortasında Zerefşan Ovası'nın aşağı kesiminde yer alan Buhara kenti, Türk-İslam medeniyetinde önemli bir yere sahip.
Tarihte Doğu ile Batı'yı İpek Yolu üzerinden bağlayan, kültürlerin, dinlerin ve ticaretin kesişme noktası olan Buhara, tarihi ve kültürel zenginlikleriyle göz kamaştırıyor.
Yüzyıllarca Orta Asya'da Türk devletlerinin siyasi ve kültür merkezlerinden olan Buhara, yetiştirdiği bilim ve din adamlarıyla dünyada "Kubbet-ül İslam" unvanına sahip 3 şehirden biri sayılıyor.
Buhara'da bugün 700'e yakın, devlet korumasına alınmış, tarihi ve kültürel miras niteliğinde yapıt bulunuyor. 1997'de kuruluşunun 2 bin 500'üncü yılının kutlandığı Buhara, 1993'de BM Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) tarafından Dünya Mirası Listesi'ne alındı.
Tarihi yapıtları, çok sayıda havuz, park ve bahçeleriyle, çölün ortasında vahayı ve açık hava müzesini andıran kentin isminin, eski Soğd dilindeki "kale", "tapınak" anlamına gelen "vihara" kelimesinden türediği sanılıyor.
Buhara'da milattan önce inşa edilen "Ark" Han Sarayı, Hazreti Eyüp Çeşmesi, İsmail Samani Türbesi, Uluğ Bey Medresesi, Minare-i Kelan (Büyük Minare), Pay-i Kelan ve Mir Arap Medresesi gibi tarihi yapıtlar, turistlerin en uğrak yerleri olmayı sürdürüyor.
"Kubbet-ül İslam" Buhara
İslam dininin kubbesi anlamına gelen "Kubbet-ül İslam" sıfatıyla anılan Buhara, Sünni geleneğine göre itibar gören "El-Cami es-Sahih" eserinin yazarı ve hadis bilgini Muhammed ibn İsmail el Buhari'nin doğum yeri. Şehir, İslam dünyasının şerif şehirlerinden biri kabul ediliyor, bu nedenle "Buhara-i Şerif" olarak da adlandırılıyor.
Silsileyi Nakşibendiye'nin büyüklerinden Yedi Pir'in yaşadığı yer olan, Türk-İslam dünyasında saygın bir yere sahip Buhara ve çevresindeki kasabalarda bulunan Yedi Pir'in türbelerini yılda 10 milyondan fazla kişi ziyaret ediyor.
Türk-İslam dünyasında "Yedi Pir" diye bilinen Hoca Abdülhalık Gucdevani, Hoca Muhammed Arif er- Rivegeri, Hoca Mahmud Encir Fağnevi, Hoca Ali Rametani, Hoca Muhammed Baba Sammasi, Seyyid Emir Külal ve Bahauddin Nakşibend gibi Nakşibendi tarikatının büyüklerini yetiştiren Buhara, Ortaçağ'da adeta İslam medeniyetinin merkezi haline geldi.
Kent, modern tıbbın temel taşlarını koyan, tıp, fizik, felsefe ve bilim alanlarında 200'den fazla kitap yazan İbni Sina'nın da doğup büyüdüğü kent olması nedeniyle Batılı ülkelerin vatandaşlarının da ilgi odağı.
Buhara'nın geçmişi 2 bin 500 yıl öncesine dayanıyor
Arkeologların resmi tarihini 2 bin 500 yıl önceye dayandırdığı Buhara, MÖ 7'inci yüzyıla ait bulguları barındırıyor. Bu, kentin tarihinin daha eskilere dayandığını gösteriyor.
Tarih boyunca birçok yıkım ve savaşa sahne olan Buhara, 1920 yılında Sovyet Kızıl Ordusu'nun saldırısıyla tarihinin en büyük yıkımlarından birini yaşadı. 20'nci yüzyılın başına kadar Buhara Emirliği'nin başkenti olan Buhara, bu saldırıyla yerle bir oldu. Kentte tarihi binaların büyük kısmı yıkıldı, bir bölümü de hasar gördü.
Büyük İskender, Fars ve Moğol istilası, Sovyetler'in saldırısına rağmen ayakta kalmayı başaran Buhara, 709 yılında Küteybe ibn-Müslim önderliğindeki Araplar tarafından fethedildikten sonra bölgede diğer kentlerle İslam dünyasının parçası haline geldi. Yüzyıllarca İslam dünyasının önemli merkezlerinden biri olmayı başaran Buhara, Ortaçağ'da kurulan medreseleri, minareleri, mescit ve kapılarıyla ün kazandı.
Çeşitli dönemlerde Samaniler, Karahanlılar, Moğollar, Timur ve Şeybaniler devletlerinin egemenliğine giren Buhara, 1533'ten Kızıl Ordu'nun 1920'deki işgaline kadar Buhara Emirliği'nin merkezi oldu.
Tarihi ve mimari yapıtları
Buhara'nın en eski mimari yapıtları arasında Han sarayı olarak bilinen, MÖ 3'üncü yüzyılda inşa edildiği belirlenen ve 20 metre yükseklikte 4,2 hektar alana kurulu "Ark", tüm dönemlerde devleti yönetenlerin sarayı oldu. Han sarayının yanı sıra devlet erkanı ve hizmetlilerin yaşadığı "Ark" sarayında, devlet hazinesi, harem, zindan ve diğer binalar da bulunuyordu.
Kentteki diğer tarihi yapıt, 10'uncu yüzyılda inşa edilen İsmail Samani Türbesi. Türbe, Orta Asya mimarisinde pişirilmiş tuğla kullanılarak yapılan en eski yapıt olarak öne çıkıyor.
Buhara'nın en önemli ve en yüksek yapıtı, 1127 yılında inşa edilen Kelan (Büyük) Minaresi. Yüksekliği 47 metre olan ve halk dilinde "Minarei Kelan" olarak adlandırılan minare, Orta Asya'da en yüksek tarihi eser olmasıyla da önem taşıyor.
Şehrin en gözde külliyesini, Minarei Kelan'ın her iki tarafına kurulan Mescidi Kelan ile Mir Arap Medresesi oluşturuyor. 16'ncı yüzyılda inşa edilen Mir Arap Medresesi, günümüze dek aralıksız dini eğitim vermesiyle dikkati çekiyor. Sovyetler Birliği döneminde bile dini eğitim verilmesi, medresenin tarihi önemini gösteriyor.
Buhara'da 12'inci yüzyılda inşa edilen Hazreti Eyüp Çeşmesi, Hazreti Eyüp'ün çölün ortasındaki şehirden geçerken, asasıyla vurduğu yerde oluştuğu pınar olduğuna inanılıyor. Bu pınarın yerine 14'üncü yüzyılda Emir Timur tarafından Çeşme-i Eyüp Külliyesi inşa edilmiş.
Zanaatkar kenti Buhara
Buhara'nın, geçmişte Doğu ile Batı'yı birleştiren İpek Yolu üzerinde bulunması, çok sayıda mescit, hamam, kervan sarayın inşasının yanı sıra el sanatlarının ve zanaatın gelişmesini de sağlamış, marangozluk, demircilik, kuyumculuk, terzilik gibi mesleklerin gelişmesinde önemli rol oynamıştır.
Eski çağlarda altın, ipek ve baharatlarıyla ün kazanan Buhara'da hala çok sayıda kumaşçı, baharatçı, demirci, bıçakçı, marangoz ve kuyumcu, meslek sırlarını babadan oğla aktararak çalışıyor.
Kentin tarihi bölümünde caddelerin kesiştiği kapalı alanlarda "Taki Zergeran" (Kuyumcular Çarşısı), "Taki Telpakfuruşon" (Şapkacılar Çarşısı), "Taki Serrafan" (Sarraflar Çarşısı) gibi pazar ve iş yerleri bulunuyor.
AA Bahtiyar Abdukerimov