Gaziantep Merkezli Türk Arkeoloji ve Kültürel Miras Enstitüsü tarafından Ankara'da organize edilen sözde Arkeoloji Şurasının sonuç konuşmasında "Yasa hazırlanıp üst makamlara sunulmuştur ve bu yasa ileride ortaya çıktığında yapılan bütün eleştirilere gerek olmadığı görülecektir" diyen takım sözcüsü Prof. Dr. Nevzat Çevik, "Enstitü’nün kanun teklifi verdiği doğru değildir" diyerek kendi sözlerini yalanladı.
Ankara'da düzenlenen Arkeoloji Şurası girişiminin fiyasko ile sonuçlanmasının ardından eleştiri bombardımına uğrayan Gaziantep Merkezli Türk Arkeoloji ve Kültürel Miras Enstitüsü girişiminin sitesinde bugün "Prof. Dr. Nevzat Çevik’in, Sayın Prof. Dr. Mehmet Özdoğan ve Sayın Prof. Dr. Fahri Işık’ın Enstitü konusundaki düşüncelerine yanıtıdır" başlıklı bir açıklama yayınlandı.
Gaziantep Merkezli Türk Arkeoloji ve Kültürel Miras Enstitüsü girişiminine yönelik açıklamaların yer aldığı arkeolojikhaber.com sitesi olarak, bu açıklamalara cevaben yayınlanan açıklamayı noktasına virgülüne dokunmaksızın sizlere sunuyoruz.
Prof. Dr. Nevzat Çevik’in, Sayın Prof. Dr. Mehmet Özdoğan ve Sayın Prof. Dr. Fahri Işık’ın Enstitü konusundaki düşüncelerine yanıtıdır
Türk Arkeoloji ve Kültürel Miras Enstitüsü kuruluş çalışmalarının tamamlandığı ve Şûra’daki büyük buluşmayla taçlandığı uzun süreç boyunca Enstitü’nün içerikleri ve politikası konusunda ilgili camia yeterince fikir sahibi oldu.
3,5 yıl boyunca da yüzlerce bilim, kültür ve sanat insanı çalışmalarımıza katkı verdi ve bilim, eğitim, yayınlar, kütüphane, arşiv, IT sistemi, arkeometri laboratuvarı gibi her boyutta Enstitüyü geliştirdiler. Bu gelişmelerin sağlıklı biçimlenmesinde yaygın anketler, arama konferansları, komisyon çalışmaları gibi herkesin görüşlerini alıp değerlendirdiğimiz bir teknik izlendi. Eğitim uygulamaları boyunca da yine çok sayıda bilim insanı Enstitü kuruluş projesinde severek rol aldı. Bunun yanında televizyon, basın ve sosyal medyada da Enstitü konusunda sürekli bilgilendirmeler yapıldı. Böylece de Enstitü hedef kitleleri gereğince bilgilendirildi ve haberdar edildi.
15-17 Haziran’da Ankara’da düzenlediğimiz çok başarılı geçen Şûra sonrasında aldığımız yüzlerce olumlu geri bildirim yanında sosyal medyada çıkan Prof. Dr. Mehmet Özdoğan ve Prof. Dr. Fahri Işık yazılarının bilgi eksikliğinden kaynaklandığını düşündüğümüz haksız ve temelsiz eleştirilerin kamuoyunu yanıltma olasılığına karşın bazı açıklamalar yapma gereği ortaya çıkmıştır. Önce Sayın Özdoğan’la başlarsak:
2015 yılında projenin açılış lansmanındaki konuşmasından beri Prof. Özdoğan Enstitü kuruluş çalışmalarından haberdardır.
Sayın Özdoğan ve Sayın Işık Şûra açılış oturumunda konuşma yapmak üzere duayen hocalar grubunda fikirlerini beyan etmek üzere davet edilmiş, biri o sırada Fransa’da olacağını ve diğeri de rahatsız olduğunu söyleyerek katılamayacaklarını bildirmişlerdir.
Özdoğan ve Işık ilgili röportajlar öncesinde proje yönetim grubundan herhangi bir soru sorulup bilgi istememiş, gerçeğin öğrenilmesinden uzak durmuşlardır.
Sayın Özdoğan’la telefon görüşmesi yapılarak yanlışlıkları konusunda bilgilendirilmiştir. “Bilim ve bürokrasinin karışması” korkusu yersizdir. Bu noktada tam da Özdoğan gibi düşünmekteyiz ve yapılanmamız da zaten bu yöndedir. Yani “kazı iznini verilmesi” gibi devletin halihazır Genel Müdürlük tarafından sürdürülen yasal işleri Enstitü’nün ilgi alanına hiçbir zaman ve hiçbir biçimde girmemiştir. Enstitü salt bilim ve eğitim odaklıdır. Devlete ait işler devlet tarafından görülmeye devam edecek, Enstitü bilim ve eğitim odaklı konularla ilgilenecektir. Nihayetinde devlet bilim yapmaz yaptırır kuralıyla ilerlenmekteydi. 1. ve en güçlü paydaşımız da elbette Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü’dür ve Genel Müdürlüğümüzle proje boyunca çalışılmış ve öncelikle de Genel Müdürlük arşivlerindeki arkeolojik araştırmalara ilişkin 1,5 milyon belge OSR yöntemiyle taranmıştır. Doğal paydaşlarımız da ilgili tüm üniversite bölümleri, Enstitüler ve Araştırma Merkezleridir.
Kanun teklifi milletvekilleri tarafından sunulur. Enstitü sadece taslak çalışması yapmıştır. Dolayısıyla “Enstitü’nün kanun teklifi verdiği” doğru değildir.
Sayın Özdoğan’ın “Enstitü değil de başka bir şey olmalı” sözü anlaşılır değildir. Bilim dünyasında araştırma ve eğitim işlerini Enstitüler organize eder. Başka bir kurumsal kimlik yoktur. Varsa bir önerisi kamuoyu ile paylaşmalıdır.
“Eski Sovyet sisteminde olduğu gibi bürokrasinin baskısıyla ünlenen, bilimsel yeteneği zayıf, büyük isimlerin pompalanması çıkar. Bu uzun vadede arkeolojiyi çok daha kötüye götürür. Bu nedenle kazı izninin verilmesi, kimin maddi destekleneceği devletin dolayısıyla Bakanlığın, bilimsel çalışmanın bilimsel kurallara göre yapılması ise akademik kurumların işidir”. Bu tamamen gereksiz bir Sovyet korkusudur. Üstelik böyle bir yapılanma da söz konusu bile değildir. Bakanlığın hali hazır yürüttüğü hiçbir sorumluluk Enstitü kuruluşunda bulunmamaktadır. Bu da aslında Sayın Özdoğan tarafından iyi bilinmektedir.
“YÖK'ün dışında bir enstitü kurulamaz çünkü yasada yeri yok” da tamamen yanlıştır. Türkiye’de üniversitelere bağlı ve öncelikle Lisans Üstü eğitimi hedefleyen her alanda enstitüler vardır. Bunlara YÖK karar verir. Ama Üniversiteler dışında da Enstitüler ve Araştırma Merkezleri vardır. Örneğin AKMED “Suna-İnan Kıraç Akdeniz Uygarlıkları Araştırma Enstitüsü” olarak kurulmuş ve 25 yıl boyunca da başarılı işler yapmıştır. Yunus Emre Enstitüsü, Devlet İstatistik Enstitüsü ve İstanbul Araştırmaları Enstitüsü gibi çok sayıda örnek de ayrıca sayılabilir. TTK da bu listede başta anılabilir. Yani kimin nerede araştırma-kazı yapacağına değil, bilim yapanlara destek vererek… Sayın Özdoğan bunları bildiği halde yasal mevzuata uygun olmadığını söylerken, bu önemli girişimi yıpratmaktadır.
Türk Arkeoloji Enstitüsü’nün kuruluş çalışmaları başlangıcında, Türkiye’de daha önce kurulmuş olan yabancı arkeoloji enstitüleri elbette dikkatlice incelenmiştir. Bu incelemeler sonucunda bilim ve eğitim konularında derin deneyimlerinden yararlanılmıştır. Ancak kurulan Enstitü tamamen Türk biliminin ihtiyaçlarına göre biçimlendirilmiştir. Ulusal ve uluslararası çalışmalarda bilim insanları ve kurumlarını araştırma, eğitim ve yayın boyutlarında destekleyecek ve ön açıcı önlemler alacaktır.
AB projesiyle Türk Arkeoloji Enstitüsünü kurmanın herhangi mahsurlu yönü nedir? AB Türkiye müzakereleri bir devlet politikasıdır. Kuralları ve çerçeveleri bellidir. Türkiye’deki pek çok uluslararası projede AB katkısı kullanılmaktadır. Enstitünün yapılanma dosyasında böyle bir cümle olmadığı gibi pek çok konuşmalarımızda da kazılar ve kazı izinleriyle ilgili herhangi bir söylemimiz yoktur. Dolayısıyla “AB’nin eli Anadolu’daki arkeolojik kazılara uzandı” gibi bir düşünce tamamen temelsizdir.
“... Açıkçası bu Şûra denen şey neden yapıldı ben onu hiç anlamadım”. Anlamazsınız çünkü prestij oturumuna konuşmacı olarak davet ettiğimiz halde gelip fikirlerinizi paylaşmadınız. Gelseydiniz 11 ayrı komisyonda 130 değerli bilim insanının hazırladığı tartışma altlıklarının herkese açık olan ve yüzlerce bilim insanının katıldığı müzakerelerde ele alınıp olgunlaştırıldığını ve Türk Arkeolojisine ve Enstitüsü’ne sağlam bir yol haritası oluşturulduğunu görecektiniz. Bir duayen Hocamız olarak burada yapmanız gereken sadece takdir etmek ve daha başarılı olması için de katkı vermektir.
“Türk arkeolojisinin bütün geleneği yıkılır, çok tehlikeli”. “Kazısı elinden alınan bir bilimcinin kazısının başka birine verilmesi” gibi tek bir gerekçeyle açıkladığınız “yıkılış” senaryosu tamamen yersizdir. Bu görev bugüne dek olduğu gibi bundan sonra da devlet adına kazıların yasal sahibi olan Bakanlığın uhdesindedir. Enstitü, Türk Arkeolojisinin eksiklerini gidermek ve güçlendirmek için yola çıkmıştır.
”Bilim tekelle yürümez, açık rekabet gerekir”. Elbette haklıdır. Tam da bu nedenle Enstitü kurulmaktadır.
Sayın Özdoğan için son olarak, “Ben bu işe soyunan arkadaşların çabalarını görüyor ve gayretlerini takdir de ediyorum ama iki yanlışı toplayınca bir doğru çıkmaz”. Çabalarımızı takdir etmenizi takdir ediyoruz. Ancak iki yanlış yoktur. Algılarla yaratılan kasıtlı yanlışlar değil sadece doğrular vardır. Yeter ki öğrenmek isteyiniz.
Enstitü binası görülmemiş, Eğitim programları görülmemiş, Yayınlar görülmemiş, Arşivler ve Kütüphane hakkında fikir alınmamış, Şûra’ya katılım sağlanmamış, tamamen fikirsiz ve yüzlerce bilim insanının büyük emeği yok sayılarak fikir beyan edilmiştir.
Sayın Özdoğan dışında dikkate değer bir eleştiri olmamıştır. Eleştiri noktaları da genellikle Enstitü içerikleriyle ve politikalarıyla ilgili bilgisizlikten kaynaklanmaktadır. Keşke lütfedip sorsalardı da biz de detaylıca anlatsaydık. Sayın Fahri Işık da -özetle- Sayın Özdoğan’ın fikirlerini desteklediğini belirtmiştir. Eleştiri olarak yazdığı “..”arkeoloji yanında tarih, sanat tarihi vs de olmalıydı” gibi detaylar çok daha fazlasıyla zaten kuruluşumuzda bulunmaktadır. Sayın Işık’ın yazısında dikkati çeken farklı bilgi “Fatma Şahin’in de bulunduğu bir ortamda- böyle yön verici bir ilk toplantı hiç yapılmamış gibi, sonraki toplantılarda bu konuyu bilen kaç katılımcı tarafından hangi karşı gerekçelerle karara bağlandıysa…”, diyerek Sayın Fatma Şahin’le en önce kendisinin görüştüğü ve sonraki kuruluşta bu görüşmenin unutulmuş olduğunu ima etmekte ve Enstitü kuruluşuyla ilgili “Sayın Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül ile de …. yazışmalar yaptığı…, …Enstitü konusunun irdelenmesi için bireysel ve kurumsal katılımlı bir istişare heyetinin toplanmasının yararlı olacağını düşündüğümü“ bildirerek bitirmiştim” der. Işık yazısında şu sözlerine de yer verir: “Batı’yla yarışı sürdürebilmek, onlardan geri düşmemek için araştırma koşullarının da -bu tür bilimsel kurumların desteğiyle- eşitlenmesi” gereğine değinmiş, “arkeoloji özelinde kurumsal ve akademik bir reforma duyulan gereksinimler” arasında bir Türk Arkeoloji Enstitüsü’nün kurulmasını reformların başına almıştım. “Mustafa Kemal Türk Tarih ve Türk Dil kurumlarını kurdu. Belli ki onları bütünleyici bir Türk Arkeoloji Enstitüsü kurmaya ömrü yetmedi”.
Demek ki büyüklerimizin Enstitü kurma, reform yapma konusundaki kıymetli çabalarını devam ettirmişiz, Demek ki Mustafa Kemal Atatürk’ün izinde gayret etmiş ve yüzlerce bilim insanının birlikte çizdiği doğru yolda ilerlemişiz. Biz bu erken hocalardan aslında tebrik bekliyorduk. Amaçlarına ulaşıldığını gördüler diye.
Güya arkeolojiyle ilgili ön açıcı gelişmeleri desteklemesi gereken Arkeologlar Derneği’ne de bir cümleyle değinmek isterim:
Arkeologlar Derneği bir STK kimliğinde olmalıdır. Projenin başından beri içimizde faaliyetlere ortak olan Derneğin, yeni yönetiminin doğrudan telefon açılarak Şûraya davet edilmesine karşın, katılıp fikirlerini beyan edeceğine, sonradan yanlış içeriklerle “davet bile edilmedik, katılmıyoruz” diyerek haksızca konum alması da doğru değildir. Üstelik üyelerinden icazet almadan herkes adına açıklama yaparak. Şûra’ya 5000 kişi davet edildi. Herkese açık gerçekleştirildi. Fikri olan orada konuşmalıydı. Şûra da zaten herkesin 11 farklı konudaki komisyonlarda fikrini söyleyebilmesi için yapılmıştı. Yüzlerce bilim insanı da bunu yaptı. Bu nedenle, hem katılmayıp hem de tam öğrenmeden değerlendirme yapanları dikkate almak gibi bir lüksümüz de bulunmamaktadır.
Sonuç itibarıyla birkaç ilgisiz kişinin ve bir de Sayın hocaların haber konusu ettiği meseleler tamamen temelsizdir ve amacı tam da belli olmayan olumsuz algı yaratmaya aracı olmaktadır. Enteresan olan Türkiye’de uzun yıllardır neredeyse tüm eski hocaların eksikliğini dile getirdiği birkaç kez de bu hocalar tarafından heyecanlı girişimler olduğu ama ne yazık ki başarılamadığı Türk Arkeoloji Enstitüsü’nün kuruluşu yüzlerce bilim insanının desteğinde ve birlikteliğinde başarıyla gerçekleşmişken bu emeği anlaşılmaz nedenlerle eleştirenlerin varlığıdır. Daha önce benzer girişimlerde bulunmuş olan duayen hocalarımızın çoğu bu yeni kuruluşa destek vermiştir ama bazı anlamsız ve tutarsız eleştirileri anlaşılmazdır. Bilim insanı olmayan ilgisiz birkaç kişinin çıkara dayalı eleştirisi bile anlaşılabilinirken, çalışmalara davet edilen duayen hocalarımızın tamamını arkamızda görmemek de asıl anlaşılmazdır.
Yine de bunların üzerinde zaman harcamayacağız. Eğer ki Enstitü kuruluşu 100 yıl geciktiyse insanların bireysel bilim tekelleri oluşturarak birbirlerini engellemesi ve bu gibi anlamsız kişisel hırslar nedeniyledir. Yüzlerce bilim, kültür, sanat insanının uzun yıllardır emek verip ortaya çıkardığı, öncü hocalarımızın ve çok sayıda genç hocalarımızın çoğunlukla katılıp güç ve deneyim aktardığı Arkeoloji Enstitüsü, olabilecek en doğrularla ve yine geniş kesimlerle müzakere edilerek alınan kararlarla ve bağımsız bilim kurullarıyla hayatına devam edecektir. Devlet ve millet adına bilim için yapılan bu büyük girişime köstek değil destek olma zamanıdır. Bunu hayal eden hocalara düşen de sadece budur ki geleceğimizde dündeki eksiklerimiz olmasın. Kalan 3 günlük ömürlerimizde bu dünyaya yararlı olup göçmek lazımdır ki arkamızdan rahmet okunsun.
Kaldı ki, 3-5 Mart 2017 tarihinde yapılan III. Millî Kültür Şûra’sında “Kültür Varlıkları Müzeler Arkeoloji Komisyonu” Başkanı Nezih Başgelen, Üyeler Prof. Dr. Emine Gürsoy Nasgali, Prof. Dr. Hakkı Acun, Prof. Dr. Kürşat Demirci, Prof. Dr. Mehmet Özdoğan, Prof. Dr. Nazan Ölçer, Özalp Birol, Prof. Dr. Havva Işık, Dr. Sinan Genim, Sualp Aksoy, Raportörler Bülent Demirtaş ve Meliha Yaylalı’ dan oluşan komisyonun raporunda “Arkeoloji bilimine hizmet vermek üzere Türkiye’de kurulan Türk Arkeoloji Enstitüsünün en kısa sürede faaliyete geçirilmesi, sayılarının artırılması gerekmektedir” kararı sonuç raporuna işlenmiştir. 5 yıl önce Enstitü’nün ne kadar gerekli olduğunu ve kurulması gerektiği kararını alan komisyonun üyesiyken bugün tam da ideal formda kurulmuş olan Enstitü’ye karşı duran birkaç kişinin olması bir çelişkiler yumağıdır. O gün kurdukları hayalin misliyle gerçekleştirildiğini görmek, destek vermek ve başaranları kutlamak erdemdir. İki komisyon arasındaki tek değişken, bu isimlerden bazılarının tesadüfen bizim komisyonlarda bulunmamasıdır. Keşke aldıkları kararı hayata geçirebilselerdi de biz de bunca ağır bir sorumluluğu üstlenmeseydik ve 5 yaşında bir enstitümüz olsaydı. Ama şimdi onlar için de mutlu olma zamanıdır. Çünkü ortak düşüncemizi tam da ideal biçimde ve hep birlikte hayata geçirmekteyiz.
Bizler uzun yıllardır Türk Arkeoloji dünyasının içinde bulunan akademik, bürokratik her bir paydaşımızla birlikte yaşayan ve bugüne dek uzanan sorunlara vakıf olarak Türk Arkeoloji ve Kültürel Miras Enstitüsü gibi geleceğe uzanan bir bilim yuvasını oluşturmaya pay verdiğimiz için onur duyduğumuzu belirterek Enstitü’nün ülkemiz ve halkımız için hayırlı olmasını ve yoluna sağlıkla devam etmesini diliyor ve kuruluşta yer alan çok kıymetli yüzlerce bilim, kültür ve sanat insanına da şükranlarımızı sunuyoruz.
01.07.2022