Zeus kimdir?
1. Zeus: Yunan tanrılarının en güçlüsü, çevresi ve etkisi en geniş olanı.
Zeus'u Yunanlılar Balkan yarımadasına göçleri sırasında getirdiler, Zeus için, tanrıların ve insanların babası diyorlardı.
Göçmen Yunanlıların Zeus'u ile Yunanistan'ın yerli halkının tanrıları arasında bazı ilişkiler kuruldu.
Yerli Argos tanrıçası Hera, Zeus'un karısı oldu; en eski tanrılar, Zeus'un kardeşleri bilindi (Hera, Hades, Poseidon).
Girit, Asya ve Trakya'dan alınma yenice tanrılar (Athena, Apollon, Artemis, Ares, Dionysos) Zeus'un çocukları sayıldılar.
Bir Girit mitosuna göre Zeus'un doğuşu şöyle olmuştu: Kronos, tacını tahtını elinden almasınlar diye, Rheia'nın doğurduğu çocuklarını yutardı. Zeus doğunca Rheia, Kronos'a doğurduğu çocuk yerine bir kaya parçası yutturdu, çocuk Zeus'u Girit'te bir mağarada gizlice büyüttü (Amaltheia, Kureta'lar). Zeus büyüyünce Kronos'u tahtından indirdi.
Dünya egemenliğini, kardeşleri Poseidon ve Hades ile bölüştü: Poseidon'a denizleri, Hades'e yeraltı ülkesini verdi.
SOTER — Kurtarıcı. Tanrıların, özellikle Zeus'un ek adıdır.
İUPİTER — Romalıların, tarihten önceki zamanlardan gelen, en eski, en büyük tanrısı.
İupiter, gök ışığının (yıldızların, şimşeğin) tanrısıdır. Bu yüzden dolunay zamanı, İupiter için kutsal sayılır.
Etrüsk'lerin etkisiyle İupiter, İuno ile Minerva'ya bağlanmış, bir üçleme yapılmıştı.
Soma'nın son kıralları Tarquinus'lar, bu üç tanrı için Capitolium'da bir tapınak kurdular.
Roma'daki başka İupiter tapınaklarının en önemlileri, Palatinus tepesi eteğindeki İupiter Stator ile İupiter Victor tapınaklarıydı.
İupiter. Yunanlıların Zeus'unun yerini tutar.
2. Zeus: Yunan inanç sisteminde en büyük tanrı. Roma inanç sisteminde Iupiter’le özdeşleştirilen Zeus, şimşek, gök gürültüsü, yağmur ve rüzgara hükmeden bir gök ve hava tanrısıydı. Kendisine boyun eğen diğer tanrılarla birlikte ‘Olympios Dağı’nda yaşardı. Tanrılara karşı despot bir tiran değil, bir kraldı, onlara adil davranmaya çalışırdı. Olympios’taninsanların her yaptığını görür, iyileri ödüllendirip kötüleri cezalandırırdı. Ölümlü ve ölümsüz birçokkadınla ilişkisi yüzünden eşi Hera’yla sürekli kavga eder ve istediği kadını elde edebilmek için sık sık hayvan kılığına girerdi. En büyük ve en güçlü tanrı olmasına rağmen etkisi ‘Athena ve Hera gibi güçlü yerel tanrıçalar kadar büyük olmamış, kentlerin akropolislerinde onun adına tapınaklar genellikle yer almamıştır. M.Ö.6. yüzyıla değin Atina’da Zeus tapınağı yoktu; 'Olympia’daki Zeus Tapınağı da Hera’nınkinden sonra yapılmıştır (Olympia’daki tapınakta yeralan Zeus heykeli antik çağın Yedi Harikasından biridir).
Hesiodos Theogonia adlı eserinde Zeus’un tanrılar arasında egemenliği nasıl ele geçirdiği anlatılır.
Bu hikaye Hitit ve Mezopotamya söylenceleriyle büyük benzerlikler taşır. Iliaddda ise İda Dağı’nın doruğu Gargaros’tan (XIV.292) Troia Savaşı’nı yönetirken tasvir edilir. Sanat yapıtlarında sakallı, güçlü ve soylu, olgun bir erkek olarak gösterilir. Europa’nın yanında boğa ve Leda’nın yanında kuğu olarak tasviri sıkça görülür. Yıldırım ve kartal en bilinen simgeleridir.
3. Zeus: Tanrıların tanrısı, tanrıların babası, büyüğüdür Zeus.
Bu yetkiyi nasıl elde ettiğini anlatmadan önce, adının kökeni ve anlamı üstünde duralım-.
I. ADI.
a) Kökeni: Hint-Avrupa dillerinin hemen hepsinde görülen bir kökten üremedir Zeus adı. Bu sözcüğün kaynağında olan diu- kökü (ki aslında V ile değil de, en eski Yunancada bulunup, sonraları alfabeden silinen 'digamma' harfiyle yazılırdı) Yunancada zeu- ve diolarak iki biçimde belirir. Nitekim çekiminde de bu cifte kökenlik görülür: Nom. Zeus (özne hali); Voc. Zeu! (ey Zeus!); Gen. Dios (Zeus'un); Dat. Dii (Zeus'a); Acc. Dia (Zeus'u). Sanskritçede, Pers ve İtalya uluslarının dillerinde, sonradan da Latince ve Latinceden gelme dillerde bu kök zeu-, dyeu-dieu-, diu- diye belirir; örneğin eski Hintçe Devas, die, diewas; Latincede lupiter (ya da İuppiter) Zeus Baba anlamına gelen Diespiter'den; ama bunun gen. hali lovis (İupiter'in); aynı kuruluş eski Hintçede Dyaus-pıta, Gök Baba; gene Latincede deus (tanrı), dea (tanrıça), divus ile divinus (tanrısal), Fransızca dieu (tanrı), divin (tanrısal), devin (tanrı sözcüsü). Zeus'tan gelme, tanrısal anlamına gelen dios sıfatı Yunancada da vardır, nitekim Zeus'un oğlu ve Zeus'un baldırından çıktığı anlatılan şarap tanrı Dionysos'un adı da aynı köktendir. Dios sıfatını Homeros özellikle dia theaon deyiminde kullanır; "tanrıçaların tanrısalı, ulu, yüce tanrıça" anlamına gelen bu deyim, ne tuhaf ki Homeros destanlarında en büyük Olympos tanrıçaları için değil, Thetis, Kalypso, Kirke gibi, çoğu Olympos dışında yaşayan yan tanrıçalar için kullanılmaktadır,
b) Anlamı: Birçok ad ve sözcük türeten div- kökeninin anlamına gelince, ilkel insan bununla göğün parlaklığını, ışıltılı aydınlığını dile getirmek istemiş olsa gerek. Tanrıların tanrısı Zeus gerçekten de göktür, gök tanrıdır, gökle ilgili doğal güçlerin hepsini kişilendiren varlıktır. Işık, aydınlık, bulut, gök gürlemesi, şimşek ve yıldırım Zeus'un egemenliği altındadır, ne var ki Yunan insanının evren ve tanrı görüşü bize dil yapıtlarıyla aktarıldığı çağlarda doğal güçler olduğu gibi değil, insan biçiminde birer simge olarak canlandırılmaktadır, yani Zeus daha ilkel bir evren görüşünde Uranos, Gök Tanrı diye adlandırılan doğanın kendisi değil, doğayı insan düzenine benzer bir düzene sokup, yönetimini ele alan bir insan tanrıdır. Yunan mythos'unda Uranos'tan Zeus'a dek olan evrim ve gelişimin nasıl düşünülüp dile getirildiğini dünyanın yaratılış efsanesini
incelerken gördük (Theogonia).
II. SIFATLARI
Bu sıfatlar iki türlüdür: Tanrının doğa ile ilgili niteliklerini, bir de insan tanrı olarak özelliklerini belirtir.
1) Nephetegereta: Bulutları devşiren Homeros destanlarında Zeus'un adına en çok eklenen kalıp sıfattır; hypsibremetes: Göklerde gürleyen; asteropetes: Şimşek savuran; terpikeraunos: Yıldırım seven; erigdoupos: Uzaklarda gürleyen, uzaklardan gürleyen, asıl anlamı, gök gürültüsü, uzaktan duyulan, yankılanan. Bir de aigiokhos sıfatı geçer Homeros des tanlarında. Aslında "keçi derisinden kalkan taşıyan" anlamına gelen ve Zeus'tan başka tanrıça Athena için de kullanılan bu sıfatı biz 'kalkanlı" diye çevirmekten başka çare bulamadık. Ama bu kalkanın bir öyküsü var. Tanrıça Rhea, Zeus'u doğurduğu zaman, çocuklarını ana karnından çıkar çıkmaz yutan kocası Kronos'tan kaçırmak için Girit'te bir mağaraya kapatmıştı, Amaltheia diye bir orman perisi de bebeği bir keçiye emzirtmisti. Güneş tanrı Helios'tan doğma korkunç bir yaratıkmış bu keçi, Titan denilen devler bile donakalırmış onu görünce. Zeus büyüyüp egemenliği elde etmek için giriştiği savaşta bu keçinin derisinden bir kalkan yapıp, Titanlara karşı kullanmış onu, bu kalkana sonralan Athena öldürdüğü Gorgo canavarının saçları yılanlarla örülü kafasını da katmıştı. Kalkan yılanlardan saçaklı, püsküllü olarak anlatılır, savaşta düşmana karşı kullanıldı mı, dehşet içinde püskürtür her göreni {Gorgo).
2) Zeus'un adına hemen her zaman eklenen iki sıfattan biri soyadı niyetine kullanılan Kronosoglu, öteki de Olymposludur. Bu ikincisi tanrının yüksek dağlarda konut kurduğu -Hellenler göğü simgeleyen tanrıyı bile gökte oturtmaz, doruğu göklere ulaşan ulu dağlara yerleştirirlerdi, nitekim Olympos, ulu dağ anlamına gelir- bir de belli bir kuşaktan ve tanrı soyundan olduğunu göstermektedir. Tanrı soyları üçtür; Uranos'la Kronos soylarından sonra, Olympos tanrılarının egemenliği nasıl ele geçirdiklerini ilerde anlatacağız. Zeus bu savaşı kazanınca Olympos'ta taht kurar, oğlu demirci tanrı Hephaistos'un yaptığı krallık asasını eline alır (il. II, 101) ve "insanların, tanrıların babası" olarak yönetimini sürdürür. Krallık gücünü simgeleyen değneğini kime verirse o kral olur, bütün krallar "diotrephes", yani Zeus'tan doğma, Zeus'tan yetişmedir. Yağmuru yağdıran, göğü gürleten, şimşeği çakıp savuran Zeus'tur. Öyle ki "yağmur yağmak" diye bir fiil vardır, onun öznesi Zeus'tur: Zeus huei (Zeus yağıyor) denir (İl. XII, 25: "Zeus da boyuna yağmur yağdırdı durdu"). Odysseus salına binmiş, tam vatan toprağına kavuşacakken, düşman deniz tanrı Poseidon bir fırtına salar üstüne (Od. 221 vd.), bahtsız Odysseus yakınır:
Kalkanlı Zeus, engin gökyüzünü nasıl da kaplıyor kara bulutlarla! Allak bullak etti denizi tekmil kasırgaları koptu çeşitli yellerin, ölüm uçurumu açılıyor önümde, besbelli!
III. DESTANLARDA ROLÜ
Zeus Troya savaşında büyük bir rol oynar, İda dağının tepesi olan Gargaros doruğundan yönetmektedir savaşı. Onun istemi, buyruğuyla olur ne olursa, talih kimi zaman Akhaların, kimi zaman Troyalıların yüzüne güler. Bu yönetimi Zeus insanlara işmarlar vererek gerçekleştirir. Tanrının buyruklarını insanlara ulaştırmak Zeus'un kuşu kartalın görevidir; onun uçuşuna göre işmar iyiye ya da kötüye yorulur. Akhalar kötü durumdadır, Agamemnon Zeus babaya yakarır (İl. VII, 245 vd.):
Böyle dedi, Zeus acıdı onun gözyaşına, yok olmasın istedi ordusu, işmar etti, gönderdi kartalı, kuşların en şaşmaz olanını, biryauru geyik vardı kartalın pençesinde, kartal attı onu Zeus 'un güzel sunağı önüne, orada Akhalar her şeyi bilen Zeus'a kurban keserlerdi. Anladılar Zeus'tan geldiğini görünce kuşu, saldırdılar Troyalılara doludizgin hepsinin savaştaydı aklı, fikri.
Odysseus İthake'ye dönmüştür, karısı Penelopeia ile kendini tanıtmadan görüşür, ama onun önünde ağır bir iş vardır, sarayına yerleşmiş olan, malını, mülkünü sömüren talipleri yok etmek. Yalvarır Zeus'a (Od. XX, 98 vd.):
Karada, denizde çektiğim bunca dertten sonra, Zeus baba, siz tanrılar istedinizse kavuşturmak beni toprağıma,
bir ses versin içerde uyayan insanlardan biri dısarda da bir başka işmarın çorunsun senini Yakardı ve böyle dedi, akıllı Zeus da dinledi onu: bulutların üstünden, ışık saçan Olympos 'un doruğundan ossaat gürledi ve tanrısal Odysseus da sevindi. Evden gelen sesi de bir kadın verdi, değirmen çevirmekteydi bu kadın az ötede, on iki değirmen taşı vardı halkların önderi Odysseus'un bunların on ikisini de kadınlar çevirirdi, arpa ve buğday öğütürlerdi, insanlara iyilik olsun diye. Öbür kadınlar uykudaydı, öğütmüşlerdi unlarını, bir bu çalışıyordu, çünkü güçsüzdü hepsinden. İşte bu kadın durdurdu değirmen taşını ve dedi ki: Tanrıların ve insanların kralı, Zeus baba, amma da sert gür led i η buraya yıldızlı gökten. Bu senin işmarın olsa gerek, çünkü bir tek Bulut yok, ne olur, ben zavallının da getiriver dileğini yerine: Bugün Odysseus'un konağında çekilecek neşeli şölen. ne olur, talipler için son şölen olsun, dizlerim çözüldü, tükendi yüreğim un ögüte osute, dilerim, yedikleri son yemek olsun onların bu. Böyle dedi, Odysseus da bu söze, Zeus'un gürleyişine sevindi, demek artık öc alacaktı Zeus bu suçlardan.
Zeus'un kişiliği ve oynadığı rol bakımından İlyada ve Odysseia arasında bir fark vardır sanki: İlyada'da Zeus'u karşımızda görür, eylemlerini izleriz; Odysseia'da ise tanrı doğrudan doğruya karşımıza çıkmaz, ancak sunu, dua, dilek ve ant içme gibi dinsel törenlerde görürüz etkisini, kuşu kartalla, gök gürültüsü ya da şimşekle belli eder varlığını. Doğal bir güç olmaktan çıkmış, bir tüzelkişi, bir ilke olmuştur. Zeus "ksenios" yani konukseverdir, yahut ele düşmüş sıla uğruna yalvaran gariplere saygı ve sevgi göstermesini buyurur. Odysseus onun adına sığınır Tepegöz Polyphemos'un mağarasına, ama "töre nedir, yasa nedir bilmeyen ve yalnız kaba gücüne güvenen o adam" (Od. 214) tanrının uygarca kurallarını hiçe sayıp kıtır kıtır yer Odysseus'un arkadaşlarını. Bunun içindir ki tek gözünden olmakla cezasını bulur. Zeus hakka dayanan insanca bir düzenin kurucusu ve koruyucusu sayılır. Homeros destanlarında tanrıların ve insanların babasına verilen bu rol Hesiodos'un eserinde daha da kesin olarak belirmektedir, İlyada'nın son bölümünde Akhilleus, oğullarını kestiği, kentini yağma ettiği kral Priamos'a Hektor'un ölüsünü geri verdikten sonra, şu kanatlı sözleri uçurur (İl XXIV, 518 vd.):
Talihsiz adam, ne acılar çekmiş yüreğini Nasıl göze aldın gemilere gelmeyi tek başına, nasıl göze aldın benim gözüme görünmeyi? Ben ki öldürdüm nice soylu oğullarını senin. Demirden biryürek varmış göğsünde. Hadi gel, otur üstüne şu iskemlenin, ko uyusun bağrımızda acılar. Ne yapalım yasımız çok büyükse, ne çıkar yürek donduran iniltilerden! Talihsiz ölümlülere tanrılar su kaderi dokudu: Yaşayacak insanlar acı içinde. Ama ölümsüzlerin hiçbir kaygısı yok. İki tane küp durur Zeus 'un eşiğinde, biri kötü, biri iyi bağışlarla dolu. Zeus karıştırır bunları, sunar ölümlülere, iyisinden de, kötüsünden de pay alır insanoğlu. Ama yalnız kötü bağıştan pay alırsa bir adam, yoksul olur, hor görülür, zorlu açlıkla sürünür tanrısal toprağın üstünde, tanrılar, insanlar dönüp de bakmaz yüzüne.
Ama Zeus insanların kaderini elinde mi tutar, yani insan kaderinin mutlak hâkimi midir, tek tanrılı dinlerin Tanrısı gibi? Troya savaşında uzak Lykia'dan gelmiş ordusuyla Troya için savaşan Sarpedon diye bir yiğit vardır. Zeus'un oğludur o, Zeus gözü gibi sever onu, ne var ki Patroklos'la teke tek savaşa girince, Sarpedon kötü duruma düşer, alt edilmek üzeredir ki, tanrılann babası şöyle danışır Troyalılara karşı Akhalardan yana olan karısı tanrıça Hera'ya (İl. XVI, 433 vd.):
Çok yazık, insanlar arasında en çok sevdiğim Sarpedon'al Menoitios oğlu Patroklos 'un elinden ölmek onun kaderi. içimde yüreğim bir o yana gider, bir bu yana, gözyaşı döktüren savaştan geri alıp onu, kaçırıp bıraksam mı Lydia'nm semiz toprağına, yoksa bıraksam ölsün mü Menoitosoglunun elinden?
Hera'da ayrıcalığa meydan vermemek İçin bunu yapamayacağını söylenZeus kendi oğlu Sarpedon'u kacırırsa, bir başka tanrı çıkıp da kendi oğlunu korumak, kurtarmak isteyecek, düzen bozulacak, haksızlık olacak. Zeus ister istemez uyar bu mantığa ve oğlunun ölümüne seyirci kalır. Demek ki Zeus'un üstünde ve Zeus'tan da üstün bir "kader" vardır. Zeus'un bu güçle ilişkilerinin ne olduğu Hektor'un ölüm sahnesinde belli olur iyice. Hektor Akhilleus'la teke tek savaşa koyulmuştur, yaman bir savaştır bu. Hektor uzun bir süre karşı koyar, ama sonunda dayanamaz, korkuyla kaçmaya başlar, iki yiğit dolanır dururlar Troya surlarını, tanrılar katındaysa durum şöyledir (İl. XXII, 166 vd.):
Seyirci olmuşlardı tanrılar tekmil, ilkin söze başladı insanların, tanrıların babası: Şu surların çevresinde ne görüyorum böyle, görüyorum sevdiğim bir adamın kovalandığını, sızlıyor Hektor için sızım sızım yüreğim, bana ne çok sığır budu yakmıştı o, yakmıştı çok yarlı Ida dağının doruklarında, Troya kalesinin üstünde yakmıştı. Şimdiyse tanrısal Akhılleus kovalıyor onu hızlı ayaklarıyla, İlyon'un çevresinde. Hadi düşünün bakalım, tanrılar, danışın, kurtaracak mıyız Hektor'u ölümden, yoksa bırakacak mıyız bu yigitligiyle, alt etsin onu Akhilleus, Peleusoglu? Gök gözlü tanrıça Athene karşılık verdi, dedi ki: Ne diyorsun, kara bulutlu babam, ak yıldınmlı! Kaderi çoktan belli, ölümlü bir adamdır bu, kaçırmak istersin onu canlara kıyan ölümden? Yap yapacağını ama, biz tanrılar onaylamayız yaptığını. Bulutları devsiren Zeus karşılık verdi, dedi ki: Korkma kızım, Tritogeneia, konuşmadım açık yürekle, yumuşak davranmak isterim sana. Gecikme bari, yap düşündüğün gibi.
İki yiğit ovada cebelleşedursun (İl. XXII, 208 vd.):
Ama pınarlara, yunaklara dördüncü gelişlerinde, bir altın terazi kurdu baba tanrı, acıklı ölümün iki tanrıçasını kodu kefelere, biri Akhilleus'unkiydi, biri at sürücü Hektor'unki, ortasından tuttu, kaldırdı teraziyi, ağır bastı Hektor'un kara günü, kefe düştü, yuvarlandı Hades'e dek.
Sonra da Athene'nin Hektor'u aldatmak için kurduğu kahpece düzene ve Apollon'un Hektor'u kaderine bırakmasına seyirci kalır. İnsanların ve tanrıların babası Zeus, kaderin elinde sadece bir araçtır demek. Bu kader kimdir, nerede ve nasıl duyurur buyruğunu? Ömür ipliğini büken üç tanrıçanın adı geçer Homeros destanlarından sonraki metinlerde: Atropos, Klotho ve Lakhesis'tir bunlar, ama insan dramlarının en büyüğünün oynandığı bu sahnede kader tanrılardan üstün bir varlık olarak kulis arkasında kalmaktadır.
IV. EFSANELERİ
a) Doğuşu: Zeus Kronos'la Rhea'nın altı çocuğundan sonuncusudur (Tab. 4, 5). Kronos babası Uranos'u nasıl alt edip egemenliği elinden almışsa, Zeus da ikinci kuşak tanrılarını yener ve üçüncü kuşak, yani Olmypos tanrılarının egemenliğini kurar. Bu süreci Hesiodos Theogonia'da şöyle anlatır (Theog. 451 vd.):
Rheia Kronos'un yatağına girince şanlı evlatlar doğurdu ona: Hestia, Demeter, altın sandallı Her a ve güçlü Hades, yerin altında oturan, toprağı saran, uğultulu tanrı Poseidon, ve temkinli Zeus, tanrılar ve insanlar babası, yıldırımları yeryüzünü titreten. Ama koca Kronos yiyordu ilk çocuklarını analarının kutsal karnından çıkıp da dizleri üstüne oturdukça her biri. Korkuyordu Uranos'un mağrur torunlarından biri ölümsüzler arasında kral olacak diye. Gaia ve Uranos bildirmişti ki ona ne kadar güçlüler güçlüsü de olsa kendi oğluna yenilmekti kaderi. Buydu çünkü büyük Zeus'un istediği. Onun için gözü pusudaydı her zaman, doğan çocuklarını yiyordu birer birer ve Rheia sonsuz yaslar içindeydi. Ama Zeus'u dünyaya getireceği gün yalvardı Toprağa ve yıldızlı Göğe gizli doğurabilsin diye çocuğunu, öcü alınsın diye babasının ve hain Kronos'un yediği bütün çocuklarının! Anası, babası dinlediler kızlarını ve bildirdiler ona Kader'in ne hazırladığını kral Kronos'a ve coşkun yürekli oğluna. Sonra bereketli Girit'e Lyktos'a götürdüler onu, son oğlu büyük Zeus'u doğuracağı gün. Ulu Toprak tanrıça aldı çocuğu besleyip yetiştirmek için koca Girit'te; hızlı Gece'nin karanlıklarından yararlanıp Lyktos tepelerine götürdü onu. Sık ormanlarla kaplı Aigaion eteklerinde kutsal toprağın gizli derinliklerinde ulaşılmaz bir mağaraya sakladı onu, sonra koca bir taşı bezlere sarıp verdi göklerin güçlü oğlu Kronos'a, o da yakalayıp iki eliyle taşı yuttu, indirdi uğursuz midesine, anlamadı yuttuğunun bir taş olduğunu, oğlununsa dipdiri kaldığını, ve az sonra yenilmez, baş olmaz gücüyle babasının hakkından geleceğini, onu tahtından atıp yerine geçeceğini, ölümsüzlerin kralı olacağını.
Zeus babası Kronos'a öbür kardeşlerini kusturur, sonra da Uranos'un yeraltına kapattığı devlerden gök gürültüsü, şimşek ve yıldırımı aldıktan sonra Olympos tanrılarının egemenliğini kurmaya koyulur.
b) Titanomakhia: Bunun için Titanlarla savaşı göze alır, yüz kollu devlerden gördüğü yardımla bu savaşı kazanır (Devler ve Tanrılar Savaşı). Evrende yetkileri paylaşmaya koyulur: Kendisi göğü ve yerle gökte krallığı alır, kardeşi Poseidon'a denizi, Hades'e de yeraltı ülkelerini verir.
c) Evlenmeleri: Zeus bundan sonra Titan soyundan tanrıçalarla ve kendi kuşağından kerdeşleriyle birleşip bir sürü tanrısal varlık üretmeye koyulur. Bu evlenmeler ve onlardan doğan varlıklar Tab. 9'da gösterilmiştir, ayrıca adı geçen bütün kadınların ve ürettikleri döllerin adları altında efsaneleri anlatılmıştır.
Zeus'un Yunan Mythos'unun bütün dallarındaki rolü ve yeri de efsanelerden söz edildikçe belirtilir.